İnsanlık tarihi için tekerleğin veya barutun icadı kadar önemli olan kitaplar var. Adam Smith’in 1776’da yayımlanan Ulusların Zenginliği eseri de onlardan biri. İktisatla ilgilenmeyenlerin bile haberdar olduğu bu kitap yazarına “iktisadın babası” unvanını kazandırdı. Avrupa’da Merkantilizmin iktisadi düşünce üzerinde, iki yüzyıl boyunca sürdüğü hâkimiyetine son vererek “serbest piyasa” anlayışını yerleştirdi.
Adam Smith kitabında, işleyişine her bireyin katıldığı bir toplum düşüncesinden hareketle, piyasanın kurallarını formüle etmeyi amaçlar. Üretimin, rekabetin, arz ve talebin, fiyatların nasıl işlediğine dair bir taslak hazırlar. Bunları yaparken emeğin örgütlenmesine ve uzmanlaşmaya özel bir ehemmiyet verir. Nihayetinde piyasanın kendi kendini düzenleyen bir yapısı olduğu, yani “görünmez bir el” tarafından kontrol edildiği tezi çıkar ortaya. Ona göre insanların talebi, yine insanların üretimini ister istemez belirleyecekti. Bu sebeple “Piyasayı kendi başına bırakın” der. Böylece kapitalizmin önü açılır. Bu durum Avrupa’nın zenginleşmesi anlamına gelirken dünyanın geriye kalanının daha fazla sömürülmesi demekti.
Öte yandan Adam Smith, Glasgow’daki ahlak felsefesi kürsüsünde hocaydı. 1759’da Ahlaki Duygular Kuramı adındaki kitabı yayımlanmıştı. İktisat alanındaki çalışmalara yönelmesine de ahlaki bir problem vesile olur: İnsanın bencilliği. İnsanoğlunun içindeki açgözlülüğün ve bencilliğin toplumun iyiliği için nasıl kullanılabileceği sorusunun ardına düşer ve hummalı bir çalışmanın ardından 900 sayfalık meşhur eseri ortaya çıkar. Ona göre "(Her birey) kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur." Yani bireyin zenginleşmesi, bireysel sermayenin büyümesi toplumun zenginleşmesine de katkı sağlayacaktır.
Ticari faaliyetlere meşruiyet kazandırdı
Mustafa Özel hoca, iktisat tarihi açısından Adam Smith’i değerlendirirken onun; ticarete ve endüstriyel girişimlere ahlaki açıdan temkinli yaklaşan Hıristiyan dünyanın gözünde bu faaliyetlere ahlaki bir meşruiyet kazandırdığını vurgular. Bu yüzden iktisat tarihinin temel kaynaklarından birinin, ahlak felsefesi kürsüsünde hocalık yapan bir uzman tarafından kaleme alınması hiç de şaşırtıcı değildir aslında. Ama yazılış sürecinin, bana kitaptan daha ilgi çekici geldiğini itiraf etmeliyim.
Peki, bu büyük şöhretin sahibi Adam Smith nasıl biriydi? Norman Davies, Avrupa Tarihi kitabında onun görünüşü ve hayatı hakkında ilginç ayrıntılar verir bizlere. Mesela son derece dalgın birisiymiş. Trans halinde, yarı giyinik vaziyette sokaklarda seğirterek gezinmesi, tuhaf ve sahte bir sesle kendisiyle hararetli tartışmalar yapması Edinburghlular için sıradan bir manzaraymış. Bu meşhur söylev anlarından birinde öylesine kendisinden geçer ki, önündeki lağım çukurunu farketmez ve içine düşer. Hayatı boyunca annesiyle yaşayan Smith hiç evlenmemiş. David Hume en yakın arkadaşlarından biri. Yine Voltaire de öyle.
Adam Smith sokaklarda bu halde dolaşırken ne kadar alay konusu oldu kim bilir? Edinburgh sokaklarındaki bu komik adamın, yazdığı bir kitapla, “iktisadın babası” payesini alabilecek kadar geleceği etkileyebileceğini kim bilebilirdi? Ya da Adam Smith, ahlaki açıdan insan bencilliğini araştırırken, bu çalışmalarının sonucunda iktisat tarihinin temel kaynaklarından birini yazacağını hiç düşünmüş müdür acaba?