Modern zamanların masal ülkesi Hindistan'ı şehir şehir dolaştık

Rengarenk, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl, sıcacık bir ülke Hindistan. Bir asır süren İngiliz sömürüsüne rağmen kendine has kimliğini, değerlerini büyük ölçüde korumayı başarmış, modernizmin tüm dünyayı tek-tipleştiren ağına düşmemiş özgün bir yer. Bu ülkenin en önemli özelliği çeşitlilik... Yasemin Dutoğlu yazdı.

Modern zamanların masal ülkesi Hindistan'ı şehir şehir dolaştık

Rengarenk, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl, sıcacık bir ülke Hindistan. Bir asır süren İngiliz sömürüsüne rağmen kendine has kimliğini, değerlerini büyük ölçüde korumayı başarmış, modernizmin tüm dünyayı tek-tipleştiren ağına düşmemiş özgün bir yer. Bu ülkenin en önemli özelliği çeşitlilik. Onlarca dil, din, etnik köken bir arada barış içinde yaşıyor. Bu barış ortamı sadece insanlarla sınırlı da değil üstelik; hayvanlar, bitkiler, onların inancında canlı kabul edilen nehirler ve dağlar da bu düzene dahil. İnançları gereği hayvanlara asla kötü davranmadıkları için hayvanlar büyük bir özgüvenle şehirlerin bir parçası olarak yollarda salınıyorlar. İnekler, köpekler, maymunlar fareler, sincaplar… O kadar ki ürkekliğiyle meşhur sincaplar bile rahatlıkla insanların elinden yiyecek alabiliyor. Modern Zamanların Masal Ülkesi adeta.

Çok geniş; okyanustan dünyanın en yüksek dağlarına uzanan bir coğrafi çeşitlilik, 1 milyar 250 bin civarında dinamik bir nüfus, binlerce yıla uzanan katman katman derinlikli bir kültür, baş döndüren güzellikte bir mimari miras… Turizme yönelik sloganlarında kullandıkları tabirle “İncredible India” (İnanılmaz Hindistan.) Gerçekten de inanılmaz.

İlk gittiğinizde trafik insanı dehşete düşürüyor, müthiş bir keşmekeş, her yönden gelen korna sesleri ile korkunç bir kaos etkisi yapıyor. Ama biraz orada yaşayınca öyle olmadığını anlıyorsunuz; kendi içinde bir düzen, hatta koordinasyonla ilerleyen trafik, sürücülerin gelişmiş refleks ve kıvraklıklarıyla, durmayı değil birbirini çalımlamayı esas alan bir yöntem kullanarak problemsiz bir şekilde ilerliyor. Trafik kazalarının sayısı oldukça düşükmüş. Birbiriyle kavga eden, hatta tartışan hiç kimseye rastlamadık. Hint insanlarında işi oluruna bırakan, her şeyi olduğu gibi kabul eden, halden anlayan, hoşgörülü bir tavır başta trafik olmak üzere hayatın her cephesine yansıyor.

En güzel, en anıtsal mimari eserler de Müslümanlar tarafından inşa edilmiş

Hindistan bir inançlar ülkesi aynı zamanda. Hinduizm başta olmak üzere, İslam, Jainizm, Brahmanizm, Sihizm, Hristiyanlık, Zerdüştlük gibi birçok dinin mensupları kendi ibadethanelerinde özgürce ibadetlerini yerine getiriyorlar. Tarihsel süreçte Pakistan ve Bangladeş, hatta Nepal Hindistan’ın doğal bir parçası. Bu ülkelerin ayrılması ile Hindistan’daki Müslüman nüfus önemli ölçüde azalmış olsa da, %15 gibi bir orana sahip Müslüman halk. Bu da, büyük nüfusa sahip bir ülke olduğu için, sayıya vurduğunuzda Türkiye’den daha kalabalık bir Müslüman kitlenin varlığı anlamına geliyor.

Güneyde Mumbai’den başlayarak kuzeye doğru, Ahmedabad, Udaipur, Ajmer, Pushkar, Jaipur, Agra, Delhi ve Amritsar şehirlerini kapsayan orta batı ve kısmen kuzey bölgelerini gördük. Bu şehirlerin hepsinde Müslümanlar, ibadete açık camiler vardı. Çoğunda ezan da okunuyordu. Hatta Ahmedabad ve Ajmer şehirleri için İslam kültürü daha hâkimdi diyebilirim.

Aslında tarihsel sürece baktığımızda 8. asırdan itibaren tüccarlar ve sufiler kanalıyla İslam diniyle tanışan alt kıta; 12. yy’da Delhi Türk Sultanlığı, 15. yy’da Gucarat Sultanlığı ve son olarak da 15-19. yüzyıllar arsı Babür İmparatorluğu’nun hakimiyetinde olduğundan kahir ekseriyetle Müslümanlar tarafından yönetilmiş. Bunun doğal bir sonucu olarak da ülkenin görebildiğim bölümü için söyleyebilirim ki, en büyük, en güzel, en anıtsal mimari eserler de Müslümanlar tarafından inşa edilmiş. Daha güneyde, göremediğimiz bölgelerde çok görkemli Hindu tapınakları olduğunu da biliyor, başka bir seferde onları da görmeyi umut ediyoruz.

Dergahta kavali müziğinin icrasını izledik

Delhi’de, 1199 yılında inşasına Kudbettin Aybek tarafından başlanıp 193 yılda son halini alan Kutup Minar, kölemen Türk devleti olan Delhi Sultanlığı’nın göz kamaştıran bir şaheseri. 72.5 metre boyu yivli gövdesi, kabartma motifler ve hat kuşaklarla süslenmiş şerefeleri ile izlemeye doyulmuyor. Eski Delhi’nin kalbinde yer alan Cuma Camii ve karşısındaki Kızıl Kale de Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 Türk devletinden biri olan Babürlülerin şehre armağanı.

Delhi’de Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerden biri olan Nizamüddin semtinde, semte adını veren Nizamüddin Aliyya Dergahı’nı bir akşam vakti ziyaret ediyoruz. Burada bir tür ilahi olan kavali müziğinin icrasını izlemek nasip oluyor. Değişik ve etkileyici bir müzik. Hint insanının müzikten ayrı düşünülemeyecek doğası buradaki İslam kültürüne de yansımış. Üç-dört kişilik bir ekip akordeon benzeri yöresel bir alet ve vurmalı bir çalgı eşliğinde dergahın avlusunda türbeye karşı oturarak ilahiler söylüyor. İzleyiciler de iki taraflarına oturarak dinliyorlar. Okunan ilahilerde Efendimiz (s.a.v) ve Ehli Beyt-i Mustafa’nın isimleri geçiyor. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “Aynı dili konuşanların değil aynı duyguları paylaşanların anlaşmasının” somut bir örneğini yaşıyorum burada. Müziğin insan ruhunu kanatlandıran etkisini yudumluyorum.

Şehrin “Yeni Delhi” olarak adlandırılan bölümünde devasa caddeler, parklar, havuzlar ve emperyal bir gücün varlığını hissettiren kamu binaları, İngilizlerin bir zamanlar burada olduğunu haykırıyor. Tabii bir de soldan işleyen trafik…

Aşkın ve sadakatin sembolü olmuş bir eser

Agra’da dünyaca ünlü Tac Mahal, İslam mimarlığının zirvelerinden bir şaheser. Şah Cihan’ın doğum yaparken kaybettiği sevgili eşi Mümtaz Mahal’in hatırasını ebedileştirmek için yaptırmış olduğu bu türbe; geniş, yemyeşil bahçesi, beyaz mermer gövdesi, renkli, değerli taşların mermer içine kakılarak yerleştirilmesiyle oluşmuş emsalsiz tezyinatı ile akılları baştan alacak bir güzellikte. Saflık sembolü beyaz rengin güzelliği firuze havuza yansıyarak ikiye katlanıyor. 22 yılda 20.000 insanın emeğiyle oluşmuş. Kubbesinde ve hat kuşaklarında İstanbul’dan giden Türk sanatkarların da payı olduğu söyleniyor. Tüm binada baştan sona devam eden simetriyi bozan tek unsur ise kubbenin tam altına merkezi olarak yerleştirilmiş Mümtaz Mahal’in sandukasının sağında konumlanan Şah Cihan’ın kendi sandukası.

Aşkın ve sadakatin sembolü olmuş bu eser, her bir cephesinde farklılaşan ışık –gölge etkileri ile doyumsuz bir seyir zevki sunuyor. Kırmızı kum taşının ağırlıklı olarak kullanıldığı iki yandaki mescid ve imaret daha mütevazı yapılar olmakla birlikte, tezyinatları çok güzel. Ömrünün son yıllarında oğlu Evrengiz tarafından tahttan indirilen Şah Cihan, Agra kalesinde Tac Mahal’i uzaktan gören kulesinden bu ölümsüz eserini izleyerek ahir ömrünü tamamlamış. Fakat daha sonra ziyaret ettiğimiz Agra Kalesi’nde görüyoruz ki, bahsi geçen yer öyle zindan falan değil; bir şaha yaraşır güzellikte, hatta Agra Kalesi’nin en nefis bölümünü oluşturan gayet sanatlı, zarif ve güzel bir daire.

Pembe şehir Jaipur

Jaipur Amber Kalesi yerli halk olan Racputların eseri olan bir kale olsa da yaptıran kişinin Ekber Şah’a bağlı komutanlardan biri olması hasebiyle Babür etkileri de taşıyan bir mimari eser niteliğinde. Kaleye dik bir yokuştan filler üzerinde ulaşılıyor. Fıskiyelerle süslenmiş iç bahçeler, mütemadi sütunlar ve kemerlerle bir hava akımı oluşturarak ortamı serinleten galeriler, bilhassa konukların ağırlandığı baştan sona aynalarla süslenmiş Şiş Mahal büyüleyici güzellikte bir sanat şaheseri. Şehir sarayı, astronomik gözlemler için yapılmış dünyanın en büyük güneş saatine ev sahipliği yapan Jantar Mantar ve saray kadınlarının resmi geçitleri izlemesi için tribün şeklinde inşa edilmiş ikonik yapı Hawa Mahal, pembe şehir de denilen Jaipur’un diğer görülesi yerleri.

Etkileyici bir huzur mekanı Altın Tapınak

Kuzeyde Pakistan sınırı yakınlarında konumlanan Amritsar şehri, Sih dinine mensup kişilerin en önemli tapınağı ve hac yeri olan Altın Tapınak’a (Harmandir Sahip) ev sahipliği yapıyor. Sihizm, temel özelliği kast sistemi olan ve insanları eşit kabul etmeyen Hinduizme bir tepki olarak 15. yy’da Guru Nanak adlı bilge bir kişi tarafından Hinduizm ve İslam dininin bazı özellikleri harmanlanarak oluşturulmuş tek tanrılı bir din. Sihler, güler yüzlü, kibar, nazik ve temiz insanlar. Şehir merkezi ve Altın Tapınak’taki düzen ve temizlik, dünyanın en gelişmiş bölgeleriyle yarışacak seviyede idi.

Büyük yapay bir gölün ortasında yer alan, çatısı altınla kaplı olduğu için Altın Tapınak denilen tapınakta, devasa boyuttaki kutsal kitaplar, sabahın erken saatlerinden gece 10’a kadar adanmış kutsal kişiler tarafından okunuyor. Ülkenin dört bir yanından gelen hacılar uzun bir kuyrukta bekleyerek kutsal kitaplarını ziyaret ediyor ve orada bulunan din adamları tarafından kutsanıyorlar. Havuzun dört yanını çeşitli hizmet binaları ve kutsal kitabın geceleri 4-5 saat için muhafaza edildiği Aghal Taht denilen yapı çevreliyor.

Tapınağa girerken -kadın erkek fark etmeksizin- baş, omuzlar ve bacaklar örtülü olmak zorunda; ayrıca çıplak ayakla ve bir ayak yıkama havuzundan geçerek girmek zorundasınız. İçeri girdiğinizde tapınağın altın kaplaması, havuza vuran güneşin ışık oyunları ve Sihlerin hep bir ağızdan ama hafif bir sesle okudukları ilahiler öyle etkileyici bir ambians yaratıyor ki… Çok güzel gerçekten. Sih dininin müminleri, uzun kuyrukta sabırlı ve nazik bir şekilde kimseyi rahatsız etmeksizin sıralarının gelmesini bekliyorlar. Tapınağın içi ise tarifsiz bir güzellikte. Göz kamaştırıcı bir tezyinatla süslenmiş. Ortada büyük bir yastığın üstünde devasa boyuttaki kutsal kitap duruyor ve başında bir din adamı onu okuyor. Üç kattan oluşan tapınağın diğer katlarında ise hacıları kutsayan din adamları bulunuyor.

Havuzun çevresindeki yapıların birinde hangi dinden olduğu sorulmaksızın her gelen misafire 24 saat yemek ikram edilen devasa bir mutfak (Langar) var. İnsanlar imece usulü yemekleri pişiriyor, dağıtıyor ve bulaşıkları yıkıyor. Muhteşem bir düzen. Ayrıca imkânlar nispetinde misafirlere 3 gün ücretsiz konaklama imkanı sunan yatakhaneler de var. Bazı köşelerde kutsal sayılan ağaçlar ve ziyaretçilere soğuk su ikram edilen sebiller yer alıyor.

Altın Tapınak öylesine kendine has bir huzur mekanı ki, şartlar müsait olsa orada çok daha uzun zaman geçirmek isterdim. Ancak zamanımız ölçüsünde ancak yarım günü burada geçirerek ayrılmak zorunda kalıyoruz.

100 sene önce yaşandı Amritsar Katliamı

Amritsar, 1919 yılında geleneksel bir fuar alanında toplanmış kadın, çocuk, erkek her dinden insanların üzerine İngiliz birlikleri tarafından hem de hiçbir uyarı yapılmadan ateş açılması sonucu 359 insanın öldüğü, 1500’den fazla insanınsa yaralandığı Amritsar Katliamı ile de ünlü. Bu utanç verici katliamın yaşandığı yer bir park olarak düzenlenmiş ve hatırasını yaşatacak anıt ve heykeller yapılmış. Duvarlarda kurşun izleri hâlâ görülebiliyor. Bu çok acı olay, sonraları Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesine ivme kazandıran bir etken olmuş.

Batılı bir metropolde Doğu’yu görmek

Sonraki durağımız Hindistan’ın Batılı anlamda en gelişmiş şehri sayılan, ticaret sanat ve ekonomide öncü olan metropolü Mumbai. Mumbai, İngilizlerin ülkeye ilk girdikleri şehir olan Surat yakınlarında, tarihsel süreçte de hep önemli konumda olmuş bir liman şehri. Aslında 7 ayrı adadan müteşekkil bir şehirken zamanla adaların arası doldurularak yekpare bir yarımadaya dönüştürülmüş. İngilizler buraya çok fazla yatırım yapmışlar. Şehrin en güneyinde yer alan Colaba ve Fort bölgeleri neogotik ve neoklasik tarzda devasa İngiliz yapıları ile bezenmiş. Belli ki bu kadar erken ayrılmayı düşünmüyorlardı. Geniş caddeleri, meydan çeşmeleri, yemyeşil parkları, yeni gelişen zengin semtlerindeki gökdelenleri ile ilk bakışta Batı medeniyetinin ürünü bir kent gibi duruyor. Biraz daha yakından baktığınızda, eski şehir merkezindeki Cuma Camii ve çevresinde türbeleri, tapınakları, mescidleri, cevahir ve mefruşattan sebze meyveye, oradan antikaya kadar çeşitlenen pazarları ile tipik bir Doğu şehrini keşfediyorsunuz.

Yakın zamana kadar sömürgeci Portekizliler tarafından “güzel körfez” anlamında Bombay diye anılan şehrin adı, 7-8 yıl önce alınan bir kararla orijinal ismi olan Mumbai’ye dönüştürülmüş. Victoria Terminus adlı devasa boyutlardaki tren istasyonuna da Çatrapati Şivaji adında yerli ve savaşçı bir kralın adını vermişler. Bir anlamda İngiliz sömürge döneminin izlerinden kurtulma çabasının sonuçları olarak takdire şayan bir uygulama.

Deniz içinde bir ada üzerinde inşa edilmiş müslüman aziz Hacı Ali’nin dergahı da Mumbai’nin en çok ziyaret edilen yerlerinden birisi. Ada, karaya bir yaya yolu ile bağlanmış. Arap denizinin esintisiyle ferahlayarak dergaha kadar yürünüyor. Hacı Ali Türbesi ve Mescidi Müslümanlarla dolu. Bembeyaz sevimli yapının minaresinde yeşil üzerine beyaz ayyıldızlı bir İslam sancağı dalgalanıyor.

Sanat tarihi açısından dünyaca ünlü bir öneme sahip pencereler

Müslüman Gucarat Sultanlığı’nın başkenti olan ve adını kurucusu Ahmed Şah’dan alan Ahmedabat, Sabarmati Nehri’nin iki yakasında kurulmuş büyükçe bir şehir. Doğu yakasındaki çevrili eski kent merkezi İndio-İslamik tarzda inşa edilmiş pek çok tarihi eser barındırıyor; Cuma Camii, Ahmed Şah Camii ve Türbesi, Sidi Sayed Camii bunların en ünlüleri. Özellikle Sidi Sayed Camii’nin taştan çok ince bir sanatla oyulmuş hayat ağacı motifli pencereleri, sanat tarihi açısından dünyaca ünlü bir öneme sahip.

Şehir ayrıca Hindistan’ın kurtuluş mücadelesi lideri Gandi’nin memleketi. Burada Gandi’nin hayatının bir bölümünü geçirdiği, ibadet ettiği ve milli bir üretim hamlesi olarak başlattığı dokuma tezgahlarının da bulunduğu Gandhi Aşram yer alıyor. Sabarmati Nehri kıyısında huzur dolu bir yer. İçinde Gandi’nin fotoğraf ve hatıralarının sergilendiği bir müze de var.

Göller şehri Udaipur

Göller şehri olarak da adlandırılan Udaipur, tatlı tepeler üzerine göl kenarında kurulmuş bir şehir. Şehir sarayı bölgenin en büyük sarayıymış. Labirent gibi onlarca merdivenle inilip çıkılarak ulaşılan karmaşık bir planı var. Sırça saray tabirinin nereden geldiğini anlamanıza yarayacak bu mekan; zemini de dahil ayna kaplı salonlardan göle açılan keyifli balkonlara kadar çok sayıda güzellik saklayan bir saray.

Şehrin biraz dışında mihracelerin eşleri ve kızları için inşa edilmiş Avrupai tarzda havuz ve bahçe düzenlemelerine sahip Sahaliyon ki Bari, adeta cennetten bir köşe gibi. Fateh Sagar Gölü doğal güzelliklerle dolu huzurlu bir yer. Şehrin kenarında kurulduğu Picola Gölü’nde yapılan tekne turu da Udaipur’un olmazsa olmazları arasında. Akşam Bagori ki Haveli adında özel mülkiyet bir müze-konakta yörenin renkli ve çılgın folk danslarını izleyerek günün yorgunluğundan bir nebze sıyrılıyoruz.

Muineddin Çişti Hz.leri ve Hindistan için anlamı

Hindistan’daki son şehrimiz Ajmer. Bizim dini literatürümüze Ecmir olarak girmiş önemli bir şehir. Yüzyıllarca pek çok Allah dostunun yaşadığı önemli bir sufi eğitim merkezi olmuş. Hindistan’da İslam dininin yayılmasında mühim görev üslenmiş Çiştiye tarikatının asitanesi burada. Bir anlamda Konya ve Hz. Mevlana bizim için ne anlam ifade ediyorsa, Ajmer ve Hz. Muineddin Çişti de Hindistan için o anlama geliyor. Üç büyük kapıdan girilen dergah alanı bir çok türbe, mescid ve hizmet yapısını içinde bulunduruyor.

Muineddin Çişti Hz.lerinin beyaz kubbeli güzel türbesine insanlar küçük tepsilerde sunulan kokulu kırmızı güllerle girerek muhabbetlerini arz ediyorlar. Hadim denilen görevli kişiler ellerinde tavuskuşu kanadından yapılmış demetleri ziyaretçilerin başına birkaç kez hafifçe dokunduruyor. Çıkışta da özel bir kapalı havuzun ancak bir el sığacak büyüklükteki oluklarından su içiliyor. Masal âlemi gibi bir yer. Ülkenin dört yanından gelmiş rengarenk kıyafetleri ile insanların kimi büyük havuzunun başında abdest alıyor, kimi mescidlerde namaz kılıyor. Kimi avluları çeviren gölgeliklerde dinleniyor. Büyük İslam dünyasının, kendi yerel renk ve çeşitliliğini yansıtan bu dergahında olmak etkileyici ve güzel bir deneyim. Akşamları kavali müziği de icra ediliyormuş fakat ne yazık ki zamanında yetişemiyorum. Çişti Hz.leri Müslüman olmayan Hindularca da değer görüyor ve ziyaret ediliyor.

Güzel, görülesi, tekrar tekrar gidilesi bir ülke Hindistan

Buraya kadar gelmişken Ajmer’den yalnızca 11 km uzaklıkta Hindular için kutsal kabul edilen Pushkar’a da uğramak istiyoruz. Hindu inancında yaratıcı olan ve görünmeyen tanrı Brahma adına yapılmış bir tapınak bulunuyor bu kasabada. Küçük bir gölün etrafını Hinduların ibadet amacıyla yıkandıkları basamaklar (gatlar) ve onlarca tapınak çepeçevre kuşatıyor. Hatırı sayılır bir Batılı ziyaretçi profili de gördük bu kasabada. Turizm oldukça gelişmiş görünüyordu.

Hindistan’a gitmeden evvel Cemil Meriç’in Bir Dünyanın Eşiğinde adlı eserini okumuş ve göz kamaştırıcı bir ülke ile karşılaşacağımı az çok tahmin etmiştim. Ama bir yandan da bazı gezginlerin yazdıklarına bakarak, kirlilik, hastalık tehlikesi, kadına karşı işlenen suçların yoğunluğu, dolandırıcılık gibi konularda hafif bir endişe taşıyordum. Orada geçirdiğim 10 gün sonunda bu olumsuz söylemlerin Hindistan ve Hind insanı için büyük bir haksızlık olduğunu gördüm. İki kadın, uçak, tren, otobüs ve her türlü şehir içi toplu taşıma ile yolculuk yaptık. Elbette her yerin iyisi ve kötüsü olabilir ama geneli itibariyle hep iyi insanlarla karşılaştık. Fakirlik ve dilencilik yaygın olmakla birlikte hırsızlıkla hiç karşılaşmadık. Trende su almayı unuttuğumuzu fark ettiğimizde, bizim için inip su alan, yiyeceklerinden ikram eden nazik beyler, valizlerimizi taşımaya yardım eden hanımefendiler, hatta gideceğimiz otele kadar taksisini bizimle paylaşıp misafir olduğumuz gerekçesiyle ücret almayı reddeden gençlerle karşılaştık.

Güzel, görülesi, tekrar tekrar gidilesi bir ülke Hindistan. Doğu’nun o kendine has, tevekkül, kanaat, iyilik ehli, başkasının derdiyle dertlenen insanlarının yaşadığı ülkelerinden biri. İnancın, irfanın, felsefenin beşiği; barış, hoşgörü ve huzurun ülkesi, “inanılmaz Hindistan”…

Yasemin Dutoğlu

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mehtap Alpk
Mehtap Alpk - 6 yıl Önce

Hindistan'a Yasemin Dutoğlu'nun izlenimleriyle bakmak güzel oldu... Teşekkürler Yasemin...

Ayşe Avar
Ayşe Avar - 6 yıl Önce

Okurken bana Hindistan'ın renkli ve mistik dünyasının içindeymişim gibi hissettiren çok güzel ve etkileyici bir yazı olmuş. Elinize sağlık

Deniz Baran
Deniz Baran - 6 yıl Önce

Çok güzel, detaylı ama dolu dolu bir gezi yazısı olmuş. İnsanı Hindistan'a sürüklüyor adeta. Elinize sağlık.