Okumaya başladı Sufi. Satırları mı yoksa sadırları mı okuyordu bilmiyordu. Küçük Prens’le tilkinin hikayesine düştü yolu.
Tilkiyi evcilleştirmek
‘’Benimle oynar mısın?’’ dedi Küçük Prens .’’Çok mutsuzum.’’
‘’Hayır.’’ dedi tilki. ’’Oynayamam, ben evcil değilim.’’
‘’Sübhanallah!’’ dedi Sufi. ’’Ne kadar nobran bir dünyada yaşıyor bu çocuk. İnsafın o yerde namı yok mu? Gam defterinin tamamı yok mu?’’
‘’Evcilleştirmek ne demek?’’ diye sordu Küçük Prens. ’’Bağlar kurmak demek’’ diye cevap verdi tilki. ’’Örneğin sen benim için hala yüz bin öteki çocuktan birisin. Ben de herhangi bir tilkiyim senin için. Ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Şu buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday tarlalarının benim için bir anlamı yoktur. Ama beni evcilleştirirsen buğday tarlaları bana senin altın sarısı saçlarını hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarından esen rüzgarın sesini de seveceğim.’’
Sufi, ‘’tilki yakin kesbetmek istiyor’’ diye düşündü. Cenab-ı Hakk’ın bize şah damarımızdan yakın olduğunu, bizi ondan uzaklaştıran duvarın nefsimiz olduğunu, o duvardan her gün bir taş sökmek için çabalamamız gerektiğini düşündü. Mesnevi-i Şerif’teki bir temsil geldi aklına: Susamış bir adamla göl arasında bir duvar varmış. Adam her ne kadar suya ulaşamasa da her gün duvardan bir taş koparıp göle atıyormuş. Taşın suda yaptığı yankı bile adamı mest ediyormuş. “Evcilleşmek için rüzgarın, suyun sesini takip etmeliyiz’’ dedi kendi kendine.
Ben üçte sevinmeye başlarım
‘’İyi ama seni nasıl evcilleştireceğim?’’ diye sordu Küçük Prens. ’’Sözler yanlış anlaşma sebebidir’’ diye söze başladı tilki. “Her gün biraz daha yakınıma oturursun. Hep aynı saatte gel. Mesela sen dörtte gelirsen ben üçte mutlu olmaya başlarım. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta çarpacağını bilemez. Ayinler önemlidir.’’ dedi tilki. “Ayinler mi?’’ diye sordu Küçük Prens. “Ayinler bir günü öteki günlerden, bir saati öteki saatlerden farklı kılan şeylerdir.’’ diye cevap verdi tilki.
Okumaya ara verdi Sufi. Mesnevi-i Şerif’te geçen enfes bir cümleyi hatırladı: ’’Zamanınızın günlerinde Cenab-ı Hakk’ın kokuları saklıdır. Onları arayıp bulunuz.” Onu aramakla bulamayız ama bulanlar arayanlardır. Aşk yolu vuslat tarikini tutanlar için gün içinde eşref saatin, namazların; geceler içinde kandillerin; günler içinde cumanın; aylar içinde Ramazanın nasıl bir neşve olduğunu şimdi daha iyi anladı.
Buğdayların rengi
Böylece Küçük Prens tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılık vakti gelip çatınca ağlamaklı oldu tilki. ’’Seni üzmek istememiştim. Ama seni evcilleştirmek pek de iyi olmadı galiba'‘ dedi Küçük Prens. Tilki ‘’Yanılıyorsun’’ diye cevap verdi. ’’Buğdayların rengini düşün… Sana bir sır armağan edeceğim: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.’’
Sufi; kalpleri mescitlerde asılı olanları, sadıkları, kamilleri, cümle erenleri, evliyayı, enbiyayı düşündü. Zahir gözüyle bakan Kadızadeliler’e karşı bir Niyazi-i Mısri ilahisi tutturdu:
Ben taşrada arar idim
Ol can içinde can imiş.
Sakine Arı