Musa ile Firavun, Habil ile Kabil, hak ile batıl, aydınlık ile karanlık, iyi ile kötü, husn ile kubh, nur ile zulmet mücadeleleri dünyanın kuruluşundan bugüne devam eden ve kıyamete kadar devam edecek bir mücadele..
Bu mücadelede bazen insanlar, bazen topluluklar, bazen de düşünceler farklı kutuplarda yer alıyorlar. İsimler ve aktörler değişiyor, ülkeler değişiyor fakat mücadelenin özü hiç değişmiyor. Kötü olanlar daima iyinin karşısına dikiliyor, karanlıklar aydınlıkları örtmeye çalışıyor, imha etmek isteyenler inşa etmek isteyenlerin oluşturmaya çalıştıkları güzellikleri yıkmak için uğraşıyorlar. Bu imtihan dünyasında iyinin ve güzelin yanında olanların bazen güçleri yetiyor ve müsbet olan ön plana çıkıyor. Bazen de kötü, karanlık ve şer kısmi bir başarı elde ediyor.
Rabbül âlemin dünya hayatı içinde bu mücadeleye bugüne kadar müsaade ettiği gibi kıyamete kadar da buna müsaade edecek. Kötülerin de işlerini yapmalarına sünnetullah gereği yol verecek. Ama iyinin ve doğrunun yanında olanların daima gayretlerinin devam etmesini arzu edecek, onların gayretleri ve dualarının karşılıklarını fazlasıyla verecek, onların bu sıkışma dönemlerinde kendi konumlarını belirlerken tavsiye edilen iyinin yanında olmasını sürekli gözetecek.
Bazen bir karıncanın Hz. İbrahim’in içine atıldığı ateşi söndürmek için bir damla suyu taşımasını, gücü yetmese bile yolunda olmasını, safını belirlemesini bizlere örnek olarak gösterecek. Bazen tarihte örnekleri görüldüğü gibi onları taş haline getirip onların adıyla haritalarda görülen Lut gölü gibi örnekleri ibreti âlem için kıyamete kadar önümüzde bir örnek olarak var edecek.
Bizlere düşen bu mücadele ortamında detaylara takılmayıp büyük resmi görmeye çalışmak ve resim içinde güzelliklerin hep daha fazla olmasını sağlamaya gayret etmek.
Ümmetin sergilediği duyarlılık ilerleyen zamanda muhakkak karşılık bulacaktır
Her dönem, her tarihi süreç, her insan topluluğu bu çerçevede kendi sınavını yaşıyor. Bugünkü nesiller özellikle son yıllarda iletişimin hızlı bir şekilde artmasıyla dünyanın bütünündeki bu mücadeleye daha fazla muhatap oluyorlar.
Orta Doğu diye tanımlanan bölgede, Kuzey Afrıka'da, Uzak Doğu'da, Avrupa'nın içlerinde bu sahneler sıkça görünmekte ve hepimizi derinden etkilemekte. Filistin'de, Bosna'da, Urumçi'de, Çeçenistan'da, Afganistan'da, Bengladeş'te, Arakan'da, Myammar'da, Suriye'de, Mısır'da ve daha birçok bölgede… Son senelerde ise özellikle Suriye ve Mısır bizleri çok daha fazla üzüyor. Kısa bir süre önce Irak krizi çerçevesinde Müslüman coğrafyanın birçok değeri tar u mar edildi. Camilerimiz bombalandı, İmamlarımızın kabirleri gavur çizmeleri altında çiğnendi. Suriye'de süregelen iç savaşta ümmetin birikiminin büyük bir kısmı yerle bir edildi ve halen de ediliyor. Mısır'da binlerce Müslüman şehit oldu, o ülkede yıllar boyu büyük bir sabırla inşa edilmeye çalışılan bir birikim heder edilmeye çalışılıyor.
Bu yıkım karşısında özellikle Türkiye'deki Müslümanlar ciddi bir tepki gösteriyorlar. Bu çok önemli ve manalı bir reaksiyon. Ümmetin çeşitli noktalarındaki bu tip bir duyarlılık ilerleyen zamanda muhakkak karşılık bulacaktır. Mısır'da Batılı güçlerin desteğindeki cunta yönetimi kısmi bir başarı sağlasa bile, Müslüman Kardeşler kısmen geriletilse bile, belki Mursi yeniden Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturamasa bile bu bir yenilgi, zulmetin nura galebesi, kötünün iyiyi esir alması olmayacaktır.
İyinin kötü karşısında galip gelebilmesi için zamanın gerektirdiği tüm unsurların devreye sokulması, insan takatinin son noktasına kadar gayret sarfedilmesi, kısmi gerileyişlerin arka planındaki eksikliklerin ciddi bir tarzda analiz edilip ortaya çıkartılması en önemli hususlardan bir tanesidir.
Müslümanlar, iyiyi ve güzeli hakedecek iyi ve güzel ameller yapmak durumunda
Mücadelenin sonucu kurmayların hataları veya başarıları ile ciddi oranda alakalıdır. Sünnetullah bunu gerektirir. Elbette müsbet veya menfi görünen bütün sonuçların Yaratıcısı Allah'tır. Hepsinde bizim bilemediğimiz nice hayırlar vardır. Kullara düşen stratejik düşünce, iyi bir projelendirme, doğru planlama, ellerindeki güçleri doğru bir şekilde değerlendirme ve doğru bir zamanlama yapabilmek ve bunun tamamlayıcı bir unsuru olarak Yaratıcıya dua ederek O'ndan en hayırlı sonucu istemektir.
Bu noktada ve her noktada en önemli hususlardan biri de insan unsurunun her anlamda olabildiğince kaliteli hale getirilmesidir. Gerek bilgi, gerek samimiyet, gerek ihlas noktasında insan unsurunun donanımı hiç bir kayıt ve şartta, hiç bir pozisyonda ihmal edilmemelidir. Meşruiyyetten, doğru bir hedefe ancak doğru bir yoldan doğru bir metottan gidilmesi ilkesinden hiç bir durumda ayrılınmamalıdır.
Görüntüye yönelik, sonuca tesiri müphem yollara sapmak, iyi hesaplanmamış organizasyonlar kurmaya çalışmak, eldeki birikimleri yanlış taktik hedefler çerçevesinde verimli olarak kullanamamak, muhtemeldir ki iyi ve kötünün mücadelesinde bizleri kısmi başarısızlıklara uğratacaktır. Bunlara özellikle dikkat etmek, ümmetin heyecanını ve motivasyonunu boşuna harcatmamaya çalışmak bu mücadele içinde büyük önem taşımaktadır.
İnsanlar kendilerini müsbet bir şekilde değiştirmedikçe Allah da o toplumu değiştirmez. Bu hepimizin çok iyi bildiği genel bir kuraldır. Müslümanlar, iyiyi ve güzeli hakedecek iyi ve güzel ameller yapmak durumundadırlar.
Müslümanlar, Allah'ın Kitabını, Peygamberin (a.s) Sünnetini her daim kendilerine örnek olarak almalıdırlar. Hayatın bir bölümüne örnek olup diğer bölümlerinde hayatın dışına çıkarılan Doğru Bilgi, insanların hayatının bütünününe iyi bir form veremez. Kendi yaşadıkları coğrafyalarda zulme razı olan, yanlışlıklara karşı gerekli tepkileri gösteremeyen, kendi Kitap ve Sünnetlerinin kendi hayatlarında yapması gereken değişim ve dönüşümü gerçekleştiremeyen insanlar, Müslümanlar, komşu coğrafyalardaki problemlere karşı bir duruş gösterdiklerinde arzu ettikleri sonuca, gerektiği oranda tesir edemeyebilirler. Bu noktanın üzerinde hassasiyetle durmak çok ehemmiyetlidir.
Mesela Ecyad Kalesi yıkılırken tepki gösteren Müslümanlar, kendi ülkelerindeki önemli dinî ve tarihî mirasların yok edilmesine aynı hassasiyetleri göstermemişler ve halen de gösteremiyorlarsa Ecyad Kalesi’nin yıkılmasını engelleyemeyeceklerdir.
12 Eylül sonrası halkın %90 küsür oyuyla kabul edilmiş despotik bir anayasayı kaldırıp yerine yeni ve daha adil bir anayasa yapılması noktasında istenen mesafeyi alamamış bir topluluk, komşu ülke Mısır'daki anayasanın daha adil bir tarzda yapılmasını istese de arzu ettiği oranda bunu sağlayamayacaktır.
Kendi ülkesinin bir bölümünü tarihin bir devresinde sürgün yeri gibi kabul etmiş ve o bölgedeki insanlarını üzmüş bir ülke, o insanlarla kucaklaşıp tam manasıyla helalleşmeden, kardeş ülkelerdeki ötekileştirmelere karşı maalesef iyi bir örnek teşkil edemeyecektir.
BM gibi tamamen güçlülerin haklılığı üzerine kurulmuş bir dünya dengesini ciddi manada sorgulayamayan bir ülke, maalesef dünyanın farklı noktalarındaki adaletsizliklere karşı hep kısık bir sesle hitap etmek durumunda olacaktır. Veya kendisini bağırıyor gibi hissetse de sesi hep kısık çıkacaktır.
Bu ülkenin içindeki samimi insanların meydanlarda toplanıp günlerce zulme, karanlığa, yanlışa karşı bağırmaları bu eylemi yapanlar açısından iyi bir şey olsa da sonuca tesir etmede maalesef hep yetersiz kalacaktır.
Ülke içinde ekonomik adaletsizlikler düzeltilmeden, egemen güçlerle dünya düzleminde yanlış kombinasyonlarda bazen isteyerek bazen de istem dışı olarak yer alırken, milletin çeşitli kesimleri arasında servet dağılımda çeşitli haksızlıklar devam ederken, dünyadaki yanlışlıklarla mücadelede sonuca varmak, arzu edildiği oranda kolay olamayacaktır.
Unutulmamalıdır ki, ancak kendi evinin kapısının önünü süpüren insanlar, mahallenin daha temiz olmasını bekleyebilirler.
Ey Ümmeti Muhammed; kendini olması gerektiği gibi düzelt ki dünya da daha düzgün olsun.
Ey Müslüman, kendini Kitaba ve Sünnete tam manasıyla uydur ki Ümmet de kümülatif olarak istikamette olsun. Zulmun, karanlığın, kötünün yanında olan insanlar senin ana kaynaktan alacağın bu gücün karşısında inan ki dayanamazlar ve tıpki Kureyş’in müşriklerinin Kabe'nin anahtarını Peygamberine (a.s) teslim ettikleri gibi bir gün bu dünyanın genel dengesini, hakeden ülkelerin yönetimlerini sana ve senin de içinde olduğun Ümmete teslim ederler.
Ümitsizlik Müslümana yakışmaz ama Müslüman, ümidinin tahakkuk etmesi için onun reel şartlarına da uymak zorundadır.
Allah bizleri muzaffer olmayı Hak eden Mümin vasıflarıyla mücehhez etsin. Bu uğurda hepimize ve tüm Ümmete idrak, basiret, gayret ve samimiyet nasip etsin. Amin...
Harun Doyran yazdı