TRT tarafından çekilen “Cahit Zarifoğlu Belgeseli”nin galası, kurumun Tepebaşı stüdyolarında gerçekleşti. Belgesel öncesindeki kokteylde konuklar buluştu; Zarifoğlu sevenleri bir güzel insanı, zarif bir şairi konuştu. Zarifoğlu ailesi de oradaydı. Berat Zarifoğlu ellerinde çiçeklerle girişteydi. Yanında Ahmet Zarifoğlu, daha önceden tanımasam da Cahit Zarifoğlu’nun oğlu olduğunu belli ediyordu. Belgeselden önce yapacağı konuşma için “babası kadar artist ve zarif” diye çağırılacaktı daha sonra Ahmet Zarifoğlu. Evet, babasının bakışları ve zarifliği vardı onda da.
Bir şey yediniz mi canım?
Cesaretimi toplayıp Berat Zarifoğlu’nun yanına gittiğimde, cesaretimi toplamak için beklediğim zamana acıdım ve bütün aile fertlerinde bu zarifliğin mevcut olduğuna kanaat getirdim. Berat Zarifoğlu’nun içtenliği konuşmasındaki rahatlığından belli oluyordu. Nasıl olduğumuzu sordu ilk önce, daha sonra da ne zaman geldiğimizi ve sonunda da “önceden gelmişsiniz, bir şey yediniz mi canım” dedi. O an karşımda annem vardı artık ve heyecanımdan eser kalmamıştı.
“Sabah trafik/ Çınara kim bakar”
Belgesel gösterimi öncesinde konuşmalar yapıldı. İlk önce TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin şiirin ve şairin toplumdaki yerinden, öneminden bahsetti: “Şiir ve şair bizi ehlileştirir. Şiir ve şairden uzak bir toplum olduğumuz için dediklerimiz anlaşılmıyor. Bu yüzden anlaşamıyoruz. Zarifoğlu’nun ‘Ağaçlar’ şiirindeki ‘Sabah trafik/ Çınara kim bakar’ dizeleri açıklıyor hayatımızı. Dünyayı anlamak, karanlığı aydınlatmak için araya şairlerin girmesi gerekir. En dipteki duygularımızı, o, kelimelerle anlatır. Şairlerden uzakta evimizi, yuvamızı koruyamayız. Cahit Zarifoğlu, bir okumada anlayamayacağımız kadar usta… Aynı zamanda hassasiyet ve kırılganlıklarımızın da şairi…”
Şairin hayatı şiire dâhil
Fatih Andı, konuşmasında Zarifoğlu’nun portresini çizdi. Mavera Dergisi’nin baştan sona Cahit Zarifoğlu’nun güzelliğinin yansıdığı bir dergi oluşundan, okudukça benimsenen zarif şiirlerinden bahsetti: “II. Yeni akımına yeni bir şiir anlayışı getiren kişidir Cahit Zarifoğlu. Beşinci kitabı Yaşamak, günlük türünde aşılamamış bir eserdir. Zarifoğlu’nun dili; kitabî bir Türkçe ya da sokağın Türkçe’si değil. Yalıtılmış ve giydirilmiş bir Türkçe. Yalın, arıtılmış, yüklü, acıtıcı anlatımı olan bir şair Zarifoğlu. ‘Şairin hayatı şiire dâhil’ diyor Cemal Süreya. Cahit Zarifoğlu da işte böyle bir şairdi.”
Programda daha sonra Serra Karacam “Böyle Ol Böyle Söyle”, Adnan Özer “Savaştığımız Günler Kendimizle”, Sırrı Er “Acılarıma Kardeş Olur musun”, Sumru Yavrucuk “O Çocuk” şiirlerini okudular. Ahmet Zarifoğlu kısa konuşmasında kitleleri etkileyen ve Filistin için de mevcut Zarifoğlu şiirlerinden söz etti. Rasim Özdenören’nin programa katılamadığı için gönderdiği notun okunmasının ardından belgesel gösterimi başladı.
Arkamdaki sırada belgeselin yapımcısı Feriha Özgül oturuyordu. Belgeseli izlerken kimi zaman, hazırladıkları belgeselde yer alan Zarifoğlu şiirlerini mırıldandılar, dizeleri tamamladılar.
Belgeselde Ahmet Zarifoğlu babasını canlandırıyor. Rasim Özdenören, Nabi Avcı, Mustafa Ruhi Şirin gibi yazar ve şairlerin anlatımına yer veriliyor.
Belgesel 7-8 Haziran tarihlerinde, saat 22.00'de TRT-1'de de izleyiciyle buluşacak.
Aristo
Cahit Zarifoğlu, arkadaşları tarafından ‘Aristo’ olarak çağrılıyor. Göze çarpan biri değil, içine kapanık, kimseyle konuşmayan, sarı benizli –hasta denecek kadar-… Biri bir soru sorduğunda zorla cevap veriyor sanki, konuşmaya üşenir gibi… Bu filozof havasıyla arkadaşları ‘Aristo’ diyor ona. Böyle anlatıyor lise sıralarındaki Cahit Zarifoğlu’nu Rasim Özdenören. Liseyi iki sene, üniversiteyi on sene gecikmeli olarak bitiren güzel insan, güreş, uçuş, avcılık dallarında meraklı ve pilot olmak için evden kaçıyor…
Isınmak için yakılan ilk kitap
Zarifoğlu ilk şiir kitabı İşaret Çocukları’nı kendi imkânlarıyla çıkarıyor. Dağıtım kanalları o zaman gelişmediği için dağıtımını kendi yapıyor. Ancak kitabı dağıttığı kimi yerlerde, ısınmak için kitabı yakıyorlar. Bu durum, Zarifoğlu şiirinin ilk başta anlaşılmazlığından ileri geliyor belki. Anlamıyorlar onu. Nuri Pakdil’in Sükût Sûretinde adlı eseri geliyor şimdi aklıma. Bir dakikada bitecek bir kitap olarak duruyordu karşımda. Evet, tam bir dakikada kitabı bitirmek mümkün görünüyordu. Bir kitapçıda satıcı elimde görmüştü bu kitabı. Bakmıştı içine. Anlamamıştı ve anlamsız gelmişti ona yazılanlar, hatta yazılmayacak derecede az olanlar. Geri vermişti, benimle dalga geçer gibi. Oysa kitabı gerçekten okumak ve onu anlamak için belli bir zamanın gelmesi ve geçmesi gerekiyordu. Cahit Zarifoğlu için de -tam böyle olmasa da- benzer bir durum söz konusuydu belki. İlk önce onun şiirini okumadan gerçek bir sıcaklıkla ısınmışlardı o sayfalara.
Cahit Zarifoğlu’nun şiiri sadece çocukluğu değil, bütün hayatıydı aynı zamanda. Bir masada arkadaşlarıyla olan sohbetinde bir şiir gibiydi, sohbetiyle bir şiir yazar gibiydi ve sohbet bittiğinde şiirini de bitirirdi.
Çocukların babası, gençlerin abisi, şiirlerin şairi Cahit Zarifoğlu. Onu anlamak ve anlatmak kolay değil, ancak zor da değil. Belki onu anlamak için sadece insanların yaşamaya ve zamana ihtiyacı vardır. Zorlayarak değil, yazdıklarını anlama çabasında olmadan yaşayarak anlamak… Sessizlik içinde, susmak payında. Marmara Üniversitesi’ndeki anma programında konuşmalardan birinde geçtiği gibi… Zarif şairi, İstiklal Caddesi’nde yürürken düşündüğümüzde sadece bakışlarıyla o, kalabalığı tenhalaştırır, susturur; anlam ve söz gözlerine yüklenir… Kim bilir, bizim bu anlam ve sözü anlamamız için yaşamaya ihtiyacımız vardır.
Gözde Nurcan yaşamak istedi
yazangozde(at)gmail.com