Bizim kültürümüzde yaşamak da ölüm de bir nimet ve lütuftur.
Geçmişten bugüne gelene kadar pek çok maddi ve manevi değerimizi kaybettik. Bunların başında sevgi, saygı, hoşgörü, hürmet ve vefa geliyor. Bunlardan uzaklaştıkça insanlıktan da uzaklaştık. Çünkü insanlığımızın köşe taşlarıydı bunlar… Geriye dönüp bakmadan tarihimize ve şanlı medeniyetimize sırt çevirdik. Kültürümüzü boşayarak Batı kültürüyle millilikten ve helal dairesinden uzak, sakat bir izdivaç yaptık. Bu evlilikten doğan nesiller aslını inkâr etti. Ortaya milli ve manevi değerlerden uzak, ne idüğü belirsiz bir nesil çıktı. Bu nesil bizi aramaktan ve anlamaktan ne kadar da uzaktır.
Saygı, sevgi, hoşgörü ve vefa; insani kimliğimizin olmazsa olmazlarındandı(r). Bunlar hem ölüye, hem de diriye gösterilmesi gereken unsurlardır. Bunlar bizim şahsiyetimizin imzasıdır. Söz konusu kıymet hükümleri insani ve imani değerlerimizin manzumesidir. Günümüz insanı yaşayanlara saygı ve hürmet göstermiyor ki ölülerine göstersin. Yeni nesilden böyle bir beklentimiz de kalmadı zaten… Türk hiciv şiirinin en büyük isimlerinden biri olan Şair Eşref (1847–1911) bu gerçeği bir dörtlüğünde bakın nasıl dile getiriyor:
“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı.
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o rütbe yıldı kim,
İstemem ben fâtiha, tek çalmasınlar taşımı!”
Bizim kültürümüzde yaşamak da ölüm de bir nimet ve lütuftur. Bunu İslam hakikatlerini idrak edemeyenler ve imanın lezzetini tadamayanlar anlayamazlar. Çünkü bizi bu dünyada nimetlendiren ve imtihan eden yüce Allah, imtihanın seyrine göre bize öteki dünyada buradakilerle mukayese edilemeyecek derecede büyük nimetler ihsan edecektir. Ölüme bu açıdan bakabilirsek onu sevimli bir yolculuk olarak görebiliriz. Öyleyse ölüm müminler için bir anlamda dünya kışlasından terhis ederek asıl yurduna göçmektir.
İslâm kültüründe mezar taşları apayrı bir önemi haizdir.
İslam kültüründe mezar taşları apayrı bir önemi haizdir. Gerçi inancımızda mezarların süslenmesi ve gösterişli yapılması pek müspet karşılanmamıştır. Lakin mezar kitabeleri bunun dışındadır. Zira bu taşlarda esas olan gösteriş değil, dünyada kalanlara mesaj vermektir. Ölümün dünyaya bakan aşikâr yüzüdür onlar… Her biri bir sanat eseri hükmündedir. Hat sanatının en güzel örneklerini bu taşlarda görmek mümkündür. Pek çoğunda, islamda bir geleneğin yansıması olarak mevtanın ölümüne tarih düşürülür.
Ülkemizde Cumhuriyetten evvelki mezarların hemen hepsinde hat sanatının en güzel örnekleriyle yazılmış süslü yazıları görmek mümkündür. Harf inkılâbından sonra bu gelenek sessiz sedasız bir şekilde yok olup gitmiştir. Fakat Cumhuriyetten evvel mezar taşlarına kazınan yazılar bu geleneğin en güzel örnekleri olarak bugünlere gelmiştir. Gerçi bu anıt taşlardan sadece şanslı olanlar zamana direnebilmiştir. Mezar taşlarının çoğunu koruyamamışız, ya talan etmişiz, ya da tabiatın insafına bırakmışız. Bunların ciddi bir envanterini bile çıkaramamışız. Elimizdeki hazinenin kıymetini bilememişiz.
Türkiye’de pek çok yerde mezar taşlarının okunması, açıklanması ve fotoğraflarla belgelenmesi çalışması yapılmaktadır. Özellikle tarihe saygılı ve duyarlı yerel yönetimler bu işe el atmaktadır. Mahalli yönetimler bu konuda çalışma yapan uzmanlara maddi kaynak temin etmektedir. İşte bu mühim çalışmalardan birisi de Zeytinburnu sınırları içerisindeki mezar taşları ele alınarak yapıldı. Zeytinburnu Belediyesi’nin tarihe ve milli kültüre saygılı ve duyarlı başkanı Murat Aydın Bey, bu ilçe sınırları içerisinde bulunan, adeta bir Açıkhava müzesi görünümünde olan kıymetli mezar taşlarının incelenmesi, okunması ve fotoğraflarla belgelenmesi için değerli araştırmacı yazar Dr. Süleyman Berk’i bu işe memur etti. “İşi ehline veriniz” hadisinin anlamlı bir gereği olarak bu işi en iyi bilenlerden birisine havale etti.
Mezar kitabeleri Türk-İslâm kültürünün kamuya açık eşsiz kütüphaneleridir.
Mezar kitabeleri Türk-İslam kültürünün kamuya açık eşsiz kütüphaneleridir. Zeytinburnu’nun tarihe ve milli kültüre sevdalı ve vefalı belediye başkanı Murat Aydın’ın İstanbul’un merkezi yerlerinden biri olan Zeytinburnu ve çevresindeki mezar kitabelerini “Zamanı Aşan Taşlar” adıyla bir araya getirtip belgelendirmesi takdire şayan bir icraattır. Bu bir belediyecilik çalışması olarak görülmeyebilir, bunu sokaktaki vatandaş belki ciddiye bile almayabilir; hatta eleştiri konusu da yapabilir. Fakat yapılan çalışma iyi anlatılırsa anlam ve önemi kolayca kavratılabilir. Başkan Murat Aydın eserin ‘Sunuş’ yazısında tarihi değerlerimiz ve onların bir parçası olan mezar taşlarımız hakkında şunları söylüyor:
“Öyle bir şuur taşıyoruz ki; ölürken bile Yaradanımızı yüceltmeyi düşünüyoruz. Her mezar taşının başlığında duran o ölümsüz “Hûve’l Bâkî” sözü ezelî ve ebedî bir gerçeği bizlere daima hatırlatıyor: Ölen, öte dünyaya doğru yola çıkarken alnında o gerçeği de taşıyor: “Bâkî Olan Ancak O’dur.” Evet, mezar taşımız “başımız” olduğunda, “alnımıza” o yazı nakşediliyor.
Bugün bütün İslam coğrafyası gibi ülkemizin de mezarlıkları, o övgü cümlesinin işlendiği yüz binlerce taşla doludur. Ölümsüz bir hakikat cümlesini taşa nakşedip saklayan bir milletiz biz. Geçmişten gelen büyük bir zarafet bu. Büyük ve rafine bir kültürün emaresi…
Bu memleketin gerçek tapusu mezarlıklarıdır. Bizi biz yapan değerlerin en önemlilerinden birisidir mezarlıklarımız. Bizim için mezarlıklar başka bir iklimin coğrafyasıdır, bir kütüphanedir, bir inziva yeridir. Mezarlıklar, şairin deyişiyle “âsûde bir bahar ülkesi”dir.
Mezar taşlarını koruyarak geleceğe aktarmak manevî bir borcumuzdur.
Bizim envâî çeşit taş işlemeciliğimizle meydana getirilen mezar taşlarımız, aynı zamanda tarih düşülen, kayıt tutulan, yerine göre küçük vecizeler, dilekler yazılan, ölenin sosyal statüsünü ve kimliğini belirten ölümsüz belgelerdir. Bu belgelerin korunarak yarının Türkiye’sine hakkıyla teslim edilebilmesi, bizlerin boynunda manevî bir borçtur.”
Mezar taşlarını okumak, açıklamak ve üzerinde yorum yapmak belli bir Arapça ve Farsça bilgisini gerekli kılar. Bu da yetmez, uçsuz bucaksız bir derya hükmündeki hat sanatını bilmek gerekir. Bu özelliklerin hepsini bir arada bulunduran Dr. Süleyman Berk, zorlu bir çalışmadan sonra çok değerli bir eser ortaya koydu. Fakat bu iş tek başına yapılamazdı, daha doğrusu bir kişinin gözünden kaçan şeyler olabilirdi. O da bunları dikkate alarak öncelikle bu iş için bir ekip kurdu. Bazıları mezar taşı kitabelerini okudu, bazıları fotoğraflarını çekti. Neticede “Zamanı Aşan Taşlar” isimli kıymetli bir eser çıktı ortaya…
Süleyman Berk, “Zamanı Aşan Taşlar” isimli kıymetli eserinde Merkez Efendi Mezarlığı, Dedeler Mezarlığı, Tahir Efendi Mezarlığı, Eski Kozlu Mezarlığı, Yeni Kozlu Mezarlığı, Silivrikapı ve Ayvalık Mezarlıkları, Seyyid Nizam Mezarlığı, Yedikule Mezarlığı, Erikli Baba Tekkesi Hazîresi, Topkapı Çamlık Mezarlıkları, Eski Topkapı Mezarlığı, Maltepe Mezarlığı, Yenikapı Mevlevihânesi, Takkeci İbrahim Ağa Camii Hazîresi gibi mezarlıkları envanter(döküm) olarak almıştır. Eserini hazırlarken bunlar üzerinde çalışmıştır.
Mezar taşları üzerinde yapılan çalışmalar tarihe not düşmektir.
Mezar taşları üzerinde yapılan bu gibi çalışmalar bir anlamda tarihe not düşmektir. Fakat bu eserlerin müşterisi sadece birkaç meraklıdan öteye gitmez. Yani böylesi kıymetli kitaplar yayıncısına kâr getirmez; hatta harcamalarınızı bile karşılayamazsınız. Durum böyle olunca, kazancı her şeyin önünde gören hiçbir yayıncı bu işe girmez. O zaman devreye sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar ve belediyeler girer. Onlar ellerindeki maddi imkânlarla bu kıymetli ata yadigârlarını yok olmaktan kurtararak gün ışığına çıkarırlar. Bunu yapma ihtiyacı duymak için manevi değerlere, atalara ve tarihe saygı duymak yeterlidir. İstanbul Zeytinburnu Belediyesi de bu anlayışla “Zamanı Aşan Taşlar” isimli kitabın hazırlanmasında hiçbir desteği esirgememiştir. Neticede ortaya kıymetli bir kültür hazinesi çıkmıştır. Taşlar bir anlamda yok olmaktan, tarihin sessizliğine gömülmekten kurtarılmıştır.
Dr. Süleyman Berk “Zamanı Aşan Taşlar” isimli kıymetli eserinin Önsözünde mezarların ve mezar taşlarının mana ve ehemmiyetiyle alakalı olarak şu isabetli tespitlerde bulunuyor: “Osmanlı mezarlıkları ve mezar taşları dün olduğu gibi bugün de herkesin ilgisini çekmektedir. Çünkü bu mezarlıklar, endamlı servileri, rengârenk çiçekleri ve sanat şaheseri taşlarıyla insana huzur veren mekânlardır. Eski mezarlıklarımızda ölümün, insana ürperti veren soğuk yüzü görülmez. Osmanlı Medeniyeti buraları birer ‘manevî istirahat bahçesine’ çevirmiştir. Mezar taşı kitâbeleri yapıları itibariyle de sanat ve estetiğin konusu olmuşlardır. Çok ince taş işçiliği, çeşitlilik arz eden başlıkları, taşıdıkları edebî ifadeler ve yazı sanatının çok güzel örneklerini taşımaları onları önemli kılmıştır. Ayrıca kişi ile ilgili en doğru bilgiler mezar taşlarından elde edilmiştir. Meselâ, Sicill-i Osmâni müellifi Mehmed Süreyyâ kitabını telif ederken büyük ölçüde mezar taşlarından faydalanmıştır.”
Yüzlerce mezar kitabesini kayıt altına alan ve belgelendiren, 520 sayfadan meydana gelen “Zamanı Aşan Taşlar” adlı eseri bize kazandıran Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın’a, eserin bir araya gelmesinde ve yayına hazırlanmasında büyük gayretler sarf eden Dr. Süleyman Berk’e, mezar taşlarını okuyan, fotoğraflayan herkese bir Türk-İslam kültürü sevdalısı olarak şükranlarımı sunuyorum. Türk kültürüne hayırlı olsun