Namık Kemal Üniversitesi Mavera Topluluğu’nun tertiplediği “Çağrısı Çağını Kuracak Bir Nesil” konulu konferansa Yusuf Kaplan davetliydi. Konferansın konusu itibariyle hitap ettiği yirmili yaşlardaki gençlere seslendi Yusuf Kaplan. 8 Mayıs 2018 tarihli konferansa katılım tatmin edici düzeydeydi. Özellikle hanım kardeşlerimizin katılımı göze çarpıyordu.
Konferans hocanın kendi yazdığı biyografisiyle başladı. Ardından salondaki gençlerin yaşlarında hocanın tedrisatından geçtiğini söyleyen Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sosyoloji hocası Özkan Öztürk Hocamız küçük bir konuşma yaparak sözü Yusuf Kaplan’a bıraktı.
Yusuf Kaplan konuşmasına Allah’a hamd ile ve ardından Efendimize (s.a.v) ve ondan sonraki çağrısı çağını kuran kuşaklara selam ederek başladı.
Dromokrasi; hız, haz, ayartı çağı
Tüm konferansın temelini üç usul cümlesi üzerine kurdu Yusuf Kaplan. İlk cümle şöyle: İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Tanımlayamadığınız bir çağı değiştirme iddiasında bulunamazsınız. Felaketimizin sürekli tanımlanmak olduğunu ve bizim de bizi tanımlayanların kavramlarını İslam’a giydirdiğimizi belirtti Yusuf Kaplan.
Ardından ikinci cümle geldi. “Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız. Muhafazakârlıktan bahsediliyor. Muhafazakârlık modern bir kategori.” Koruyucu olabilmenin yolunun kurucu olmaktan geçtiğinden bahsetti ve bunun için de bu işin çilesinin çekilmesi gerektiğini, meselenin bilmek değil olmak olduğunu anlattı.
Üçüncü cümle: “Kitap Müslümanların ama Kitab’ın hitabı bütün insanlığa ve varlığa.” Bu cümlenin anlamını ise şöyle açtı: Bütün insanlığı ilgilendiren evrensel cümleler kurmak zorundayız. Neden evrensel cümleler kurmak zorundayız? Biri Kitab’ın tabiatından kaynaklanıyor. İkincisi ise içinde yaşadığımız çağın tabiatından kaynaklanıyor. Küreselleşme ile birlikte tüm sınırlar ortadan kalktı. Ekonomik, entelektüel, kültürel, siyasi… Hepimiz tek bir kürede, hep birlikte yaşıyoruz.
Sınırların kalkmasının ufukları daralttığını ve insanın artık insanaltı bir varlığa dönüştüğünü, dolayısıyla çağın ‘dromokrasi çağı’ olduğunu belirten Kaplan sözlerine şöyle devam etti: “Dromokrasi; hız, haz, ayartı çağı. Tam pornografi çağı. Pornografi insanların düşünme ve algılama melekelerini yitirmesi demek, ayartının, algı operasyonlarının kölesine dönüşmesi demek. Twitter çağı…” Bunun erginlik ve olgunluktan ziyade bir çocukluk çağı olduğunu büyük düşünürlerden örnekler de vererek anlatan Yusuf Kaplan, çocukluktan kurtulmanın aklını kullanmaktan geçtiğini Kant’tan alıntılar yaparak açıkladı.
Yerkürede yer körü olduk
Günümüzde çok yaygın bir zihin uyuşturma metodu olan geçmişe sığınmaya dolaylı yoldan değinen Kaplan, Avrupa medeniyetinin İslam medeniyeti var olduğu için var olduğunu, İslam medeniyetinin Avrupalıları tarih sahnesine çıkmaya kışkırttığını belirtti ve ekledi: “Bu bir savunma psikolojisi değil. İlkellik değil. Vakıa beni ilgilendirmiyor, Allahu Teala bana Müslümanların sırtından geçin diye bir şey söylemiyor. Sen ne yaptın diye soracak bana.” Böyle diyerek günümüzde tarihe bakışımızı etkileyecek bir tespit ortaya koyan Yusuf Kaplan, güncel sorunlarımıza dair de nokta atışı bir tespit yaparak iki asırdır ikinci büyük medeniyet krizini yaşadığımızdan ve bunun iki nedeninden bahsetti: Teslimiyet sorunu ve temsiliyet sorunu. “Hakikate hakkıyla teslim olamadığımız için hakikati bihakkın temsil edemiyoruz” diye de ekledi.
Müslümanlar olarak durduğumuz yer, medeniyetimiz ve modernlik üzerinde ağırlıklı olarak durarak söyleşisine devam eden Yusuf Kaplan, üçüncü cümledeki çağın ve Kitab’ın gerçekleri ile bağlantı kurarak tek bir kürede yaşadığımızı belirtti ve yer kürede yer körü olduğumuzu söyledi: “Yerimizi yitirmiş durumdayız. Konuşlandığımız yer konuşmamızı belirler. Mevziiniz mevzunuzu belirler. Mevziiyi bilmek vazıın farkına varmak demek. Yaratıcının farkına varmak demek.”
Süleymaniye Sinan’ın ibadetidir
Kur’an-ı Kerim’den zihnin işleyişine dair çıkardığı şemanın ayrıntılarına girmeden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Müslüman sanatçı inşa etmiyordu, ibadet ediyordu. Süleymaniye Sinan’ın ibadetidir sözüne değinen Yusuf Kaplan şunu sordu: “Sizin ibadetiniz ne? Ne yapacaksınız?” Ayrıca Beş Şehir kitabının Türkçenin en mükemmel kitabı olduğunu söyledi.
Konuşmasının devamında medeniyet derken modernite, sivilizasyon ve Batı uygarlığını kastettiğimizi, dolayısıyla Batı uygarlığı neyse medeniyetin içeriğini onunla doldurduğumuzu söyleyen Kaplan, örnek olarak akıl dinini ve bilim dinini verdi. İkincinin daha tehlikeli olduğunu, İslam’dan bahsetmemek için İslam medeniyeti dediğimizi yani din ile medeniyetin yerini değiştirdiğimizi söyledi. Sebep olarak aşağılık kompleksini göstererek, bunun bir ontolojik cinayet olduğunu belirten Kaplan, dinin ilahi olduğuna, medeniyetin ise beşeri olduğuna değindi: “Bunlar kurucu kavramlar. Sorunu tespit edemezseniz, doğru soru soramazsınız. Yanlış soruların doğru cevabı olmaz, İslam’a zulmediyoruz.
Din asıldır, medeniyet usuldür
Medeniyet kavramını irdelemeye “Din hayatın kaynağıdır. Medeniyet hayatiyet veren kaynaktır. Din asıldır, medeniyet usuldür” diyerek başlayan Kaplan, medeniyeti kendi kavramlarımız ile şu şekilde formülize etti: Mekke + Medine= Medeniyet: Bütünlüğün yitirilmemesi ile ilgili bir şeyden bahsediyorum.”
Üç Z
Yaşadığımız ikinci medeniyet krizinin ne olduğunu ‘Üç Z’ formülü ile açıklayan Yusuf Kaplan’a göre 1) Müslümanca düşünme zihnimizi yitirdik. 2) Müslümanca yaşama zeminimizi yitirdik. 3) Müslüman zamanı yitirdi: “İlk ikisinin bizi ulaştırdığı yer Müslüman zamanıdır. Yani zihninizi ve zemini Müslümanlaştırabilirseniz zamana rengini, kokusunu veren siz olursunuz.”
Mekke sürecinde Müslümanlar tarafından Müslüman zihninin inşa edildiğini, Medine sürecinde Müslümanca yaşama zemininin inşa edildiğini ve medeniyet sürecinin ise zaman olduğunu belirtti Yusuf Kaplan Hoca.
Çağrısı çağını kuracak kişi
Çağrısı çağını kuracak kişinin kim olduğunu üç ana kavram ile anlattı Yusuf Kaplan. Âlim, hâkim, arif kimselerin bizim öncü kuşağımız olacağını söyledi. Birinci medeniyet krizinin aşılması sürecinde bu kavramları temsil eden şahsiyetleri de şöyle sıraladı: Gazali tek başına âlimi temsil eder, İbn-i Arabi arifi temsil eder, İbn-i Haldun ise hâkimi temsil eder. “İlmiyle amel edene bilmedikleri lütfedilir” hadisinden muazzam bir medeniyet fikri çıktığını ve bunun formülünü geliştirdiğini söyledi Yusuf Kaplan. Hakikat hak edene lütfedilir. Hak etmeyene imtihan için verilir, diyen Kaplan hakikati şöyle formülize etti: Hakikat= İlim + İrfan + Hikmet
Allahu Teala’nın insana üç meleke bahşettiğini; bunların, akıl, kalp ve ruh olduğunu belirten Yusuf Kaplan, eğitim sistemi geliştirirken de, sanat tasavvuru geliştirirken de, siyaset felsefesi yaparken de, medeniyet tasavvuru geliştirirken de (ve geliştirilen diğer toplum dinamiklerinde de) bizim bu üçünü harekete ve hayata geçirmek zorunda olduğumuzdan bahsetti. Ona göre, bu üçünü an itibariyle hayata ve harekete geçirebilecek olanlar, potansiyel olarak bu tür imkânlara sahip olanlar sadece Müslümanlar. Çinlilerin, Hintlilerin bunu yapabilecek durumda olmadıkları gibi Batılılar da değil: “Batılılar bunu yapabilecek durumda değil. Batılılar akıl üzerinden, o da cüzi akıl üzerinden, rasyon üzerinden, epistem üzerinden, bilme çabası üzerinden bir dünya kurmaya çalıştılar ve kuramadılar, dünyayı cehenneme çevirdiler. ‘Knowledge is power’ demiştir Francis Bacon. Bilgi güçtür, demiştir. Aslında şunu demek istiyor: Power is knowledge. Güç bilgidir demek istiyor. Derdi bilgi değil, güç. Gücü ele geçirmek istiyor. Niçin güce sahip olacak? Tanrı fikri/Hakikat fikri gittiği zaman ‘ontolojik güvensizlik duygusu’ yaşarsınız. Kendinize olan güveninizi yitirirsiniz. Dolayısıyla ontolojik güvensizlik duygusunu aşmanın tek yolu var; ‘epistemolojik güvenlik alanlarını’ genişletmek. Sahip olma güdüsünü geliştirmek demek. Dolayısıyla bilgiyi güç olarak konumlandırmak demek.”
Bizim dünyaya söyleyebileceğimiz tek yeni şey yeni bir şey söyleyemeyeceğimiz gerçeğidir
Ardından Batı uygarlığının çöktüğünü ifade etti: “Batı uygarlığı felsefi olarak çökmüştür. Felsefi olarak, entelektüel olarak, estetik olarak, ahlaki olarak verebileceği bir şey yoktur bize. Bunu Nietzsche Batı düşüncesinin bence en büyük düşünürü, iki bin beş yüz yıllık Batı düşüncesinin. Bize çok enfes bir şekilde söyledi. ‘Bizim dünyaya söyleyebileceğimiz tek yeni şey yeni bir şey söyleyemeyeceğimiz gerçeğidir.’”
“İslam dünyası berbat durumda, kan, gözyaşı almış başını gidiyor. İslamafobi diye bir şey geliştiriyorlar değil mi!” diyen Yusuf Kaplan, Çin’in 25-30 yıl içinde Amerika’yı geçeceğini, dünyanın en büyük süper gücü olacağını ve bunu Amerika’da yayınlanan raporların gösterdiğini belirtierek sordu: “Siz neden hiçbir yerde Çinofobi diye bir şey duymadınız da İslamofobi ile uğraşıyor bu adamlar? Çünkü Çin kapitalistleşti, uyutuluyor ve yutulacak.”
Konuşmanın sonlarına doğru üç tür medeniyetten bahseden Yusuf Kaplan pagan uygarlıkların fizik gerçekliği mutlaklaştırdığını ve fizik ötesi gerçekliği ihmal ettiğini söyledi. Konfüçyanizm, Budizm, Şintoizm gibi kadim medeniyetleri yani Çin, Hint, Japon medeniyetlerinin ise metafizik gerçekliği mutlaklaştırdıklarını, fizik gerçekliği ihmal ettiklerini söyledi. Kadim medeniyetlerin dışarıdan gelen pagan uygarlıkların saldırılarına karşı direnemeyeceklerini, çünkü direnç noktalarını yitirdiklerini söyleyen Kaplan; İslam medeniyetinin fizik gerçeklik ile metafizik gerçekliği mezcettiğini, zahir ile batını meczettiğini söyledi: “İslam medeniyeti dirilir, bu dünya terkedilmediği için, dolayısıyla ister istemez bu gün yeryüzünde Batılıların zulmüne karşı direnenler sadece Müslümanlar.”
Konuşmanın sonuna geldiğimiz zaman artık akıl, kalp, ruh, ilim, irfan, hikmet, zihin, zemin, zaman gibi temel kavramların adeta vücut bulduğu bir dizi tespit yaptı: Akılla yola çıkarsın yorulursun, bilirsin, ilimdir bu. Kalp ile yolda olursun, yoğrulursun, bulursun, irfandır bu. Ruhla yol alırsın, yol olursun, doğrulursun, hikmettir bu.
Muhammet Osman