Yunus, kadim geleneğimizin dibacesi ve önemli bir parçasıdır. Yunus’un ilahilerinden en az bir mısra bilmeyen Anadolu insanı bulmak zordur. Âşık geleneğinin kulaktan kulağa yayılan özelliği sayesinde Yunus Emre ilahileri bugüne kadar aralıksız şekilde halkın dilinde mayalanmıştır. Yunus’un mısraları birer atasözü haline dönüşerek gündelik hayata karışmıştır. Bugün itibariyle binlerce Yunus ilahisinden hangisinin gerçek Yunus’a ait olduğunu anlamak dahi zordur. Çünkü Yunus bir başlangıçtır ve O’ndan sonra gelenler ise Yunus’u taklit ederek ve yine -Yunus’a hürmeten- kendi isimlerini saklayarak binlerce mısra yazmışlardır. Bu anlamda Anadolu insanının Yunus’a olan sevgisinin, bağlılığının, hürmetinin bir benzeri yoktur. Yunus Emre’nin açtığı çığır sözünün tesirinin ve milletimizin özünde bambaşka bir manaya tekabül ettiğinin göstergesidir.

Yunus’u tanımak öncelikle yaşadığı dönemi anlamaktan geçer. Takriben 1240-1321 yılları arasında Sakarya Nehri’nin kıyısında bir köyde yaşayan Yunus Emre hakkında çok az bilgi ve belgeye sahibiz. Bu durum Yunus’u destanlaştıran, milletin nezdinde yüce mertebelere eriştiren bir gönül kahramanına dönüştürmüştür. Anadolu Selçuklu Devleti 1243 senesinde Kösedağ’da Moğollar’a yenildiğinde Yunus Emre henüz çocuk denecek yaşlardadır. Bu savaş sırasında ve sonrasında Moğollar Erzincan, Erzurum, Sivas, Kayseri gibi şehirleri yerle bir etmiş, halkı çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirmiştir. Yunus Emre’nin gençlik, orta yaş ve olgunluk yıllarında da Moğollar defalarca şehirleri basarak aynı icraatlarını sürdürmüştür. Dolayısıyla Yunus’un yaşadığı yıllar Anadolu’da karmaşanın, otorite boşluğunun, isyanların, eşkıyalığın, cinayetlerin had safhada olduğu bir dönemdir. Bu da yetmezmiş gibi Rafızî, Bâtıni mezheplerin kol gezdiği, Müslüman ahalinin imanını ateşten bir kor misali elinde taşıdığı yıllardır. Elbette ki tüm bu yaşananlar Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar muhacirlerin yayılmasına, acının her yana tevarüs etmesine sebep olmuştur. Moğolların ekili arazileri yakması, besi hayvanlarını itlaf etmesi de yıllarca süren kıtlıklara sebebiyet vermiştir.