Uzun zamandan beri düşündüğüm bir konuydu. Üniversitede seçmeli bir ders olarak açmayı bile düşünmüştüm. Bir ara neden bir seminer yapmıyorum bu konuda diye kendime de sordum. Ama nedendir bilmem, bir türlü fırsat bulup gerçekleştiremedim.
Şimdi siz isteyip de gerçekleştiremediğim şeyin ne olduğunu merak ettiniz. Hemen söyleyeyim. Çağlarını aşan abidevi metinleri tarihi kronolojisine göre okumak ve hakkında konuşmak, tartışmak. İsteyip de yapamadığım şey buydu. İki farklı ders olacaktı. İlki Türkçenin abidevi metinleri idi. Orhun Abideleri ile başlayacaktım. İkinci ders ise Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi ile başlayacaktı, Kaside-i Bürde ile devam edecekti.
Manzum ve mensur metinler olacaktı. Tarihi bir döneme tanıklık etmelerinin yanı sıra milletin mahşeri vicdanında ma’kes bulan, sevilip okunan, edebiyatçılar arasında takdir edilen, nazireler yazılan, şerhleri yapılan başka dillere de de çevrilen şiirler arasından seçecektim. Böylece semineri takip edenlerle veya dersleri alanlarla birlikte kendimizi, dinimizi, kültürümüzü kısaca milletimizi daha yakından tanıtacaktık.
Derken bir gün bir kitap gördüm. Mahmut Kaya hocamız benim yapmak isteyip de bir türlü yapamadığım seçkiyi yapmıştı. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı yayınları arasında çıkan İslâmî Edebiyatta Şaheserler isimli eseriyle benim yapabileceğimden çok daha güzelini yaptı.
Mahmut Kaya denilince benim aklıma kendisi İslâm felsefesi hocası olmasına rağmen önce şiir gelir. Ben Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci iken Hocam Enderun’a gelir, sohbetlere iştirak eder, meclise revnak verirdi. Bugün bile hatırladıkça garip bir şekilde hâlâ zevk aldığım o tatlı sohbetlerini mutlaka önce başkalarından okuduğu şiirlerle süsler, en sonunda kendisinin yazdığı veya tercüme ettiği bir şiirle tamamlardı. Hocamızın bu şiir merakı çevresince bilinir ve hiç durmadan saatlerce okuyacak kadar ezberinde şiir olmasına hem hayret eder hem hayran olunurdu. Böyle bir kitap da böyle biri tarafından yazılabilirdi ve de öyle oldu.
Kitapta Arap, İran, Türk ve Kürt edebiyatından seçme şiirlerin asılları, tercümesi ve manzum çevrisi yer alıyor. Arap edebiyatından iki Bürde kasidesi, İbn Farız’in ve Tilimsani’nin Hamriyye’leri, İbnu’n-Nahvî’nin Kaside-i Münferice’si, Ründi’nin Endülüs’e Ağıt’ı İbn Sina’nın Ruh ve İhiyarlık üzerine olan kasideleri örnek olarak verilmiş. Fars edebiyatından Ömer Hayyam’ın rubailerinden, Nizami’nin Mahzenü’l-Esrar’ından, Mevlana’nın Mesnevi’sinden, Sadi’nin Bostan’ından, Şebüsteri’nin Gülşen-i Raz’ından, Hafız’ın Divan’ından seçmeler yer alıyor. Türk edebiyatında ise Nesimi ve Şeyhi ile Yahya Kemal arasında edebiyatımızın 26 büyük şairinden seçme şiirler yer alıyor. Urdu edebiyatından sadece Muhammet İkbal’den örnek var iken Kürt edebiyatının önemli dokuz şairinden şiirler yer alıyor.
Bu yönüyle hem dil öğrenenlere hem şiir tercüme etmeyi düşünenlere de güzel bir imkân sağlayan metinleri bir arada okuyunca farklı diller ve kültürlerde olmasına rağmen şairlerin ortak noktalarını görme imkânı buluyoruz. Anladığımız şey şiirin dilinin müşterek olduğu ve tüm şairlerin aynı dili kullandığı.
Tüm edebiyat öğretmenlerine, öğrencilerine, ilahiyat öğrencilerine bu metinleri okumasını hararetle tavsiye ediyorum. Şiiri sevenlere de tabii. Bir de bugünlerde dilimizin yozlaşmasından şikâyet ediyoruz hep. Bunda şiirden uzaklaşmamızın da etkisi var hiç şüphesiz. Bu kitap kelime hazinemize, dil zevkimizin oluşmasına ve gelişmesine de katkıda bulunacak. Yozlaştığını düşündüğümüz dilimize hayat üfleyecek.
Bu kitabı okumanın bir diğer faydası da kimi hocaların sıktığı ve boğduğu anlam dünyamızı zenginleştirerek ibadetleri zevkli hâle getirmesidir. Dini hayatın coşkulu ve güzellikleriyle birlikte yaşanmasında edebiyatın ve musikinin hiç şüphesiz çok büyük rolü var. Edebiyat ve sanat, soyut gerçekliği olan dini inanışları halkımızın muhayyilesine edebi ve sanat eserlerinin yardımıyla somutlaştırarak indiriyordu. Resulullah sevgisini teorik olarak ne kadar anlatırsanız anlatın, Süleyman Çelebi’nin sözleri kadar yakıcı ve samimi bir şekilde muhataplarınıza aktarabilir misiniz? İçinde bulunduğumuz dini hayatımızın fakirleşmesini ve gençlerimiz için çekici olmamasının altında biraz da bu eksiklik yatmıyor mu?
Anlattıklarımı kitaptan birkaç örnek ile göstermeye çalışayım. Kitabın ilk şiirinin ilk beyti, Ka’b b. Züheyr’in Kaside-i Bürde’sinden. Önce tam tercümesi:
Ayrılıp gitti Suad, bugün kalbim çok üzgün; onun peşinde ben azat kabul etmez köleyim.”
Şu da manzum çeviri:
Sevdalı gönüllere şu dünya gerçekten dar
Nerede o sadık dost, hani nerede o diyâr?
En sonunda bulmuştum gönlümce o nazlı yar
Bugün kalbim çok üzgün, gitti sevgilim Suâd
Kölesiyim ben onun, asla istemem âzâd
Gördüğünüz gibi sadece tercüme değil, aynı zamanda kısa açıklaması da var. Ve şiir ezberlemek isteyenler için de çok güzel bir metin, hem ezberlemesi kolay hem okuması. Kültürümüzü daha yakından tanımamıza ve dil zevkimizin gelişmesine katkılar sağlayacak olan bu eseri hazırlayan hocamıza ve neşreden Yazma Eserler Kurumuna teşekkür ediyorum.
İsmail Güleç, “Yozlaşan dilimize hayat üfleyecek”, Kitabın Ortası dergisi, Temmuz 2019, sayı 29.