Rasim Özdenören, edebiyat dünyasının en önemli kilometre taşlarından biridir. Kendine şiar edindiği gaye uğruna yıllardır çaba harcayan, çok mühim eserler üreten nadide kalemlerimizdendir. Gençlik yıllarından beri edebiyata ilgi duyan bir arkadaş çevresinde yetişmesi onun edebi kimliğinin tekâmülünde son derece etkilidir. Öykü ve deneme türünde birçok eseri bulunan bu muteber şahsiyetin ortaya koyduğu düşünce şeklinden mutlaka haberdar olunmalıdır. Özdenören’in, ‘’Çözülme’’ isimli öykü kitabı ilk olarak 1973’te yayımlanmıştır. Kitapta dört öykü yer almaktadır.
Yaklaşık elli yıl önce kaleme alınan öyküler, dönemin Türkiye’sine ilişkin sosyolojik bir portre çizmekle birlikte aile içi iletişimsizlik, yoksulluk, birtakım açmazlar, yabancılaşma ve değer yargılarındaki çarpıklık izleğinden hareket ediyor. Bunun yanı sıra, toplumu ve aileyi ayakta tutan niteliklerin tahrip olma sürecine dair sancılı durumları ve olayları ele alıyor.
Kitabın ilk öyküsünde bunu bariz bir biçimde görebiliyoruz. Babasını kaybeden bir kahraman üzerinden dönemin sosyal yapısına ışık tutan yazar; çevreyi, sokağı, kalabalıkları gözlemliyor. Özdenören, gözlemlerini aktarırken toplumun değişimini resmeden tasvirler aktarıyor. Yazar, gencin duygularını aktarırken bizi elli yıl öncesine götürerek o dönemden bir kesit sunuyor. ‘’Uzaklarda kalmış bir anının donuk yüzü gibi bir şey başından tırnaklarına doğru içini tedirginleştirerek akıyordu. Babası ölmüştü. Terli ve uzak bir düşünce gibi ya da bir uykusuzluk hâli gibi duruyordu bu anısında ve hemen dalıp gidiyordu.’’(s.8)
Şimdi Çok Uzaklarda adlı öykü bir terk edişi anlatıyor. Karısını ve çocuklarını yanına alan baba, eşinin ailesinin evinden kendince özgürlüğe doğru yol alıyor ve İstanbul’a göç ediyor. Karısı her ne kadar buna rıza göstermese de adam her şeyi planlayıp evini taşıyor. Tabii bu süreçte yaşanan ailevi sorunlar, maddi yetersizlikler, başkasına muhtaç olmama güdüsü gibi insani refleksler öyküyü temellendiriyor. Dram, acı, özlem, kaygı, geçim derdi vb. duygular okur tarafından hissediliyor. Zihnindeki özgürlük fikriyle yola çıkan kahramanın isteği gerçekleştikten sonraki süreçte ne denli debelendiğini okurken gözlemliyoruz. ‘’Acıyla mutluluk arasına yığılmış bir karmaşa içindeydi. Tatlı, hüzün verici bir şeydi bu. Yalnız tuhaf bir şey vardı anlayamadığı, kişinin özgürlüğü kendine özgü tek başına bir şey midir, yoksa ortaklaşa bir duygu mudur? Yani bunun başkalarıyla paylaşılması olabilir mi?’’(s.25)
Aile ve Çözülme adlı öyküler toplumsal yozlaşmanın baş gösterdiği ve bireysel olarak da çarpıklıkların, iletişimsizliğin işlendiği öykülerdir. Aile isimli öykü, yazarın mükemmel ve ayrıntılı bir çevre tasviriyle başlıyor. Yazar, ahşap bir evi ve önündeki bahçesini; çatısından penceresine, yerdeki çiminden ağacına, etrafındaki duvardan bahçe toprağına kadar usta bir anlatımla betimliyor. Hatta evin içine dair tüm noktalara değiniyor handiyse. Kaç oda olduğu, kirişleri, döşemeleri, kapıları, kanaviçe işlemeleri, tahta kereveti, kalaylı bakır kapları, yaldız çerçeveli aynası vs. okurun zihnine işleniyor adeta. Bu ailede yaşayan sekiz kişinin kim olduklarından söz eden yazar, sonrasında bir ailenin muhtelif vesilelerle çözülüşünü, dağılışını anlatıyor. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler, görmezden gelme ve iletişimsizlik bağlamında öykünün sacayağını oluşturuyor.
Çözülme, diğerlerine nazaran daha uzun ve film tadında bir öykü. Yazar, burada içtimai anlamda tahrip olan ilişkiler ağını bir aileden yola çıkarak şematize ediyor. Bunu; baba, ölüm ve oğul üzerinden belirtmeye çalışıyor. İşi gücü olmayan oğul, evi çekip çeviren anne, ölüm döşeğinde yatan baba, meczup bir kız kardeş ve anne evine dönen iki çocuklu bir kadın öykünün kahramanları olarak karşımıza çıkıyor. Aile içi problemleri ve çarpıklığı öyküdeki diyaloglardan kolaylıkla anlayabiliyoruz.“O yüzdeki derin oyuklara bakıyordu Kerim. Bana kötülük eden adam. Kaç kez boğazına sarılmayı düşündüm. Beni, bizi, evini terk edip kaçardı. Nereye gittiğini kimse bilmezdi.’’(s.47) Evine, çocuklarına ve karısına sahip çıkmayan mütemadiyen evden kaçan bir baba profiliyle karşı karşıyayız. Durum böyle olunca aile içi çatışmaların meydana gelmesi, huzursuzluk çıkması ve çözülmenin görülmesi kaçınılmaz oluyor. ‘’Mısır tanesi gibi bütün aileyi dağıt, bizi sersefil et; sonra gel kasıl, beni suçlamaya kalkış.’’(s.56) Yazar, bu öyküde bir aile içi temel değerlerin yerle yeksan edilmesini konu edinmekle birlikte bu durumun yol açacağı toplumsal travmalara parmak basıyor.
Rasim Özdenören’in yıllar önce yazdığı bu öyküler esasında günümüz insanının içsel hesaplaşmalarına, dillere pelesenk olan özgürleşme lafzına ve kimi ruhsal tezatlara da ayna tutuyor ve bunları sorgulamamızı sağlıyor. Zira toplumdaki kopukluk, yozlaşma ve tahribat günden güne artıyor. Yazarın akıcı, etkileyici, bol tasvirli dili anlatımı bir hayli güçlü kılıyor.
ÖZDENÖREN, Rasim, Çözülme, İz Yayıncılık