Toprakların bereketi, toprakların kimyasındaki bileşenlerden anlaşılır biraz da. Toprağı dölleyen o maya, o mayadaki parçalar temizse, hassa, bereket artar. Safiyet ve temizlik ne kadar artarsa, bereket de o kadar artar. Bereketin arttığı yerde bir damla suyla göverir bitkiler, o bir damla suyla meyveye durur ağaç dalları. Geçmişimize dönüp baktığımızda, üzerinde yaşadığımız bu toprakların bereketli topraklar olduğunu söyleyebiliriz. Bu topraklar bereketlidir çünkü bu toprağın hamuruna, suyuna, boyuna posuna, o güzel endamına yüreğinin terini damlatan insanlar güzeldir. Bir yanda Yunus’u, diğer yanda Mevlana’sı, öte yanda İmam-ı Rabbani’si, Ahmet Yesevi’si ve diğer güzel insanlarıyla…

Bu düşünceler, Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nin “Cuma Meclisi”ne konuk olan Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bilal Kemikli’yi dinlerken aklıma gelen düşünceler. Bilal Kemikli Hoca, bu toprağın hamurunu tanımaya, bu hamurun nasıl ve neyle yoğrulduğunu anlamaya uğraşan bir bilim adamı. Bu konudaki düşüncelerini, Birlik Vakfı’nın öğrenmeye açık dinleyicileriyle paylaştı 31 Ocak Cuma gecesi. Sohbetinin merkezi Ahmet Yesevi’ydi ama Ahmet Yesevi demek koca bir Türkistan demek olduğu için, konusu Türkistan coğrafyasıydı desek de olur. Bilal Kemikli Hoca, “Biz bugün bile Ahmet Yesevi’yi neden konuşuyoruz?” sorusuyla başladığı sohbetini bir güzel iklimin esintileriyle dinleyenleri ürperterek şöyle devam etti.

Yesevi, Anadolu’yu mayalayan iki ana akımdan biridir

Yesevi’yi anlatmaya Yahya Kemal’in Yesevi hakkındaki, “Ahmet Yesevi, milliyetimizi borçlu olduğumuz kişidir.” sözünü aktararak devam eden Bilal Kemikli Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ahmet Yesevi, Anadolu’yu mayalayan iki ana akımdan Bektaşiliğin piridir. Bilindiği gibi, diğer ana akım da Nakşibendîlik’tir. Aynı zamanda Yesevi, Türkistan coğrafyasında Hanefi mezhebinin yaygınlaşmasını sağlayan kişidir. Yesevi şairdir, mutasavvıftır ama aynı zamanda da bir fakihtir. Yunus’u doğuran da Ahmet Yesevi’dir. Nasıl ki 'Yunus olmasaydı ülkemizdeki iklim farklı olacaktı' diyorsak, Yesevi olmasaydı bizim bildiğimiz Yunus da böyle olmazdı diyebiliriz. Yunus’un Türkçesine zemin hazırlayan da yine Ahmet Yesevi’dir. Bundan dolayıdır ki Ahmet Yesevi, Rumeli’nin olduğu kadar Anadolu’nun da piridir.”

Bu yolculukta Yesevi yalnız değildi

Bilal Kemikli Hoca, Ahmet Yesevi’nin şahsında bir coğrafyanın manevi dokusunun nasıl örüldüğünü anlatırken ihmal edilen bir başka gönül büyüğüne de değindi ve bu gönül büyüğünün de layıkıyla bilinmesi gerektiğine dikkat çekti. Ebu Said Ebu’l-Hayr ismindeki bu gönül büyüğünün de yine Anadolu’yu yoğuran önemli insanlardan biri olduğunu söyleyen Bilal Kemikli Hoca, bu zat hakkında şu bilgileri verdi: “Yesevi’nin çağdaşı olup, yine onun kadar önemli olan bir diğer zat da Ebu Said Ebu’l-Hayr’dır. Yesevi nasıl Yunus’un dilini ve iklimini hazırlamışsa, Farsça yazan Ebu Said Ebu’l-Hayr da, Mevlana’nın dilini ve ruh iklimini hazırlamıştır. Ebu Said Ebu’l-Hayr’ın diğer bir önemi de, bizim Türkistan’dan buraya gelmemize yol açan kişi olmasıdır. Selçuk Bey’in vefatından sonra, iki kardeş arasında bölünmesi planlanan devlete ne olacağı, bir de onunla istişare edilir. Ebu Said Ebu’l-Hayr, devletin başında Çağrı Bey’in kalmasının, Tuğrul Bey’in ise, halifeye yardım amacıyla Bağdat’a gitmesinin daha uygun olacağını söyleyerek ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyanın onlar tarafından şekillenmesini sağlamıştır. İşte Ebu Said Ebu’l-Hayr, bu kadar önemli bir şahsiyettir.”

Bir tarikat büyüğü olarak Ahmet Yesevi

Kaynaklarda Ahmet Yesevi’nin “seyyid” olduğunun belirtildiğini söyleyen Bilal Kemikli Hoca, konuyla ilgili şunları anlattı: “Yesevi, köken olarak Medinelidir. Atalarının İslam’ı tebliğ için bu bölgeye geldiği söylenmektedir. Yesevi’nin maneviyat yolunda iki önemli hocası vardır. Bunlardan birincisi Arslan Baba, diğeri ise Hanefi fıkhını öğrendiği Yusuf Hemedani’dir. Yusuf Hemedani dolayısıyla Nakşîlerle de bağlantısının olduğu söylenen Ahmet Yesevi, altmış üç yaşına geldiğinde, altmış üç yaşında vefat eden Resulüllah’a hürmeten, “Artık dünya üstünde yaşanmaz.” diyerek yer altına yaptırdığı çilehanesine inmiş ve burada daha uzun yıllar yaşayarak hizmetlerine orada devam etmiştir.”

Şimdi iş bize düşer, yekinin!

Sohbetin akışına kendimizi kaptırıp geçmişin tatlı anılarına dalmışken, bir anlamda Anadolu’nun kurucu unsurlarından olan o bölgenin günümüzdeki halini duymak irkiltti bizleri. Bilal Kemikli Hoca, günümüz Türkistan’ında durumun çok kötü olduğunu ve bizlere de bu anlamda çok iş düştüğünü şu sözlerle anlattı: “Geçmişte Türkistan erenleri nasıl buraya gelip bizleri aydınlattıysa, şimdi de bizim oraya gidip onlara yardım etmemiz gerekir. Çünkü artık o bölgede İslam çok zayıflamış durumda. İnsanları İslam’a bağlayan şeyler türbeler, Yesevi’nin dilden dile aktarılan Divan-ı Hikmet’inin beyitleri gibi sınırlı birkaç şey... Bunların dışında halkın İslam ile bağı çok kopuk. Oysa biz, hem Türkistan hem de Anadolu için çok ama çok önemli olan Ahmet Yesevi’yi yeterince tanımıyoruz bile. Şartları ve imkânları zorlayarak, o maneviyat büyüklerini tanımalı ve onların mirası olan coğrafyayla ilgilenmeliyiz.”

Bilal Kemikli Hoca’nın yer yer görsellerle ve Divan-ı Hikmet okuyucularının okudukları beyitlerle süslediği sohbeti, içimizde düne dair bir hüzün, yarına dair de diri bir sorumluluk bırakarak sona erdi. Sohbetin sonunda Bilal Kemikli Hoca’ya Vakfın plaketi takdim edildi.

 

Ahmet Serin bildirdi