BİLSAM (Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) tarafından düzenlenen “21. Yüzyılda İslam Dünyasının Gelecek Tasavvuru ve Türkiye Örneği” konulu sempozyum çerçevesinde iki gün boyunca Malatya'da birçok etkinlik düzenlendi. Bu etkinlikler geçen pazar akşamı yapılan bir panel ile son buldu. Panelde konuşmacı olarak Ramazan Kayan ile Mehmet Güney yer aldı.
Panel başlamadan önce Bilsam başkanı Prof. Dr. İbrahim Gezer kısa bir konuşma yaptı. BİLSAM'ın faaliyetlerinden bahsetti. Her yıl ulusal, her üç yılda bir ise uluslararası bir sempozyum düzenlediklerini anlattı. İbrahim Gezer, “gençlik yıllarından bu yana bu toprakların maya tutması, Anadolu insanının tevhid, adalet, özgürlük, ahlak ve onur arayışına katkı sağlamak için çaba gösteren bu değerli iki hocamızı sizlerle buluşturmanın sevincini yaşıyoruz” diyerek konuşmacıları yerlerini almak üzere davet etti.
İslami düşüncenin beslenme kaynakları
Paneli yöneten Turgay Aldemir, düşünce dünyamızın beslenme kaynaklarından bahsetmek üzere ilk olarak sözü Mehmet Güney hocaya verdi. Mehmet hoca, “geçmişimizi ne kadar iyi bilirsek bugünümüzü o kadar iyi yorumlar, geleceğimizi o kadar iyi planlarız” diyerek sözlerine başladı. “Geçmişte yaşananları iyi tahlil ederek bugün ya da yarın yaşanması muhtemel hataların önüne geçebilir, toplumları takva eksenli dönüştürebilir, bugünümüzü ve yarınlarımızı inşaa edebiliriz” diyerek sözlerine devam etti.
Mehmet hoca geçmişte yaşanan akıl tutulmalarından günümüze kadar olan süreçte beslenme kaynaklarımızdan örnekler vermeye çalıştı. İlk olarak rahmetli Mahmut Celalettin Ökten hocadan söz etti. Sekiz aylık ilk imam-hatip kurslarının başladığı günlerde yetmiş yaşındaymış Ökten hoca. Celalettin Ökten hoca, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir din adamı ve dindar bir nesil yetiştirmek için imam-hatip liselerinin müfredatını akademik çerçevede oluşturmaya çalışmış. “İşte bugün yetmiş yaşındaki bir delikanlının azmine ihtiyacımız vardır” dedi Mehmet hoca. Bu sıkıntılı dönemin getirisini, götürüsünü iyi tahlil eden bazı kesimler Ökten hocaya masonluk teklif etmiş ve aynen şu cevabı almışlar: “Bu saatten sonra asla cehenneme seccade seremem.” İşte bugün makam, mevki, şunu-bunu vadediyoruz dedikleri noktada Celalettin Ökten hocayı yeniden anlamak ve Celalettin Öktenleşmek zorundayız.
Akif'den, Necip Fazıl'dan başlayıp Sezai Karakoç ve Yedi Güzel Adam ile günümüze kadar gelen süreçte düşünceleri ve eylemleri ile ufkumuzu ve zihnimizi besleyen değerli şahsiyetleri de unutmamamız gerekir. Özellikle Nurettin Topçu'yu anlamak ve anlatmak durumundayız.
Bir gün Nurettin Topçu derse girerken abdest alır, görenlerin “abdest namaz için; neden abdest alıyorsunuz” sorusuna, “Bu toplumun geleceği ve bu delikanlıların zihni bizim ellerimizle inşa edilecekse ben buraya abdestli girmeliyim” diyerek cevap verir. Mehmet hoca “İşte bugün de cehenneme seccade sermeyen delikanlılara ve derse abdestli giren öğretmenlere ihtiyacımız vardır” diyerek sözlerini tamamladı.
Dinamik bir hayata donuk bir bakış açısıyla çözüm getiremeyiz
Panelin diğer konuşmacısı Ramazan Kayan hoca kendine yöneltilen soruya “Ben bir sebeple sizlerle konuşma ve buluşma fırsatı buluyorum, eğer kabul ederse bana ait olan süreyi de Mehmet abi kullansın” diyerek büyük bir jest yapmış ve salondan büyük bir alkış almıştı. Turgay Aldemir “Soru sorma şanşımı tekrar deniyorum” diyerek Ramazan hocaya döndü ve “İslam'ın gelecek tasavvurunu tehdit eden amiller üzerindeki düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızı istiyorum” dedi.
Bu defa Turgay Aldemir'i kırmayan Ramazan hoca, “İslam dünyasının son yüz yıllık serüvenini üç evrede ele alabiliriz” diyerek sözlerine başladı ve özetle şunları söyledi: Yüzyılın başında hareketin kriz dönemi, ikinci dönem maruz kalınan baskı dönemi, üçüncü dönem ise yeni dönem diye adlanlandırılabilir. Kriz döneminde Osmanlı'nın son dönemine bakarsak devleti kurtarma refleksi adına birşeyler yapılmaya çalışılıyor. Baskı döneminde yeni bir İslam devleti kurma isteği öne çıkıyor ve sonraki üçüncü dönemde ise devlete, iktidara müdahil olma refleksi görülüyor. Özellikle bu son dönemde İslam medeniyetini yeniden inşa etme vurgusunun öne çıkmaya başladığını da görüyoruz. Yalnız burada, İslam'ın gelecek tasavvurunu ele alırken özgünlüğümüzü kaybetmemek adına bazı şeylere dikkat etmek gerekir.
Ramazan hoca sözlerine şöyle devam etti: “Olaylara hakim olmak ve sorunları kontrol etme noktasında yetersiz kalabiliyoruz. İşte burada Kur'an'ı doğru okuduğumuz gibi hayatı da doğru okumamız gerekir. Kitabı doğru telif ettiğimiz zaman gerçekçi bir neşteri de sorunların üzerine vurabilme niteliğini elde edebiliriz. Yeni hastalıklara eski reçeteleri uygulamamız mümkün değil, bu anlamda yeni hastalıklara yeni reçeteler üretmek noktasında hocalarımıza, fakihlerimize yeni sorumluluklar düştüğü kanaatini taşımaktayım.”
Dinamik bir hayata donuk bir bakış açısıyla çözüm getiremeyeceğimizi söyleyen Kayan, çağın sorunlarına ışık tutacak, özgün bir fıkha acilen ihtiyacımız olduğunu ifade etti: “Özgün reçeteler sunulmadığı zaman donuk bir din anlayışıyla karşı karşıya kalırız. İşte bunu aşamaz isek bize dayatılanlardan birini tercih etmek zorunda kalırız. Komünizmi gösterirler, kapitalizme razı olmamızı isterler; Varşova Paktı'nı gösterirler, NATO'yu alkışlamımızı isterler. Diktatörlüğü gösterip, demokrasiye tav olmamızı beklerler. Çağa söyleyecek bir sözümüzün olması lazım, vahyin tüm çağları kapsadığına inanıyorsak eğer vahyin bu çağa ne söylediğini ortaya koymak zorundayız.”
Vahyin o kuşatıcı dilini kullanarak tüm kesimleri kucaklamak zorundayız
Ramazan hoca, bazı sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu ve öncelikle şu beş şeyi ele almamız gerektiğini maddeler halinde sıraladı: Birincisi, kendimizle barışık olmamız yani bir özgüvene sahip olmamız gerekir. Yılların vermiş olduğu ezilmişlikten, itilmişlikten kurtulmamız gerekir. Bu kurtulmuşluk ve özgüven ile çağa damgamızı vurma şansını yakalayabiliriz. İşte bu noktada yeniden kendimizi keşfetmemiz gerekiyor.
İkinci olarak, toplumla barışık olmamız gerekir. Toplumu dışlamadan, itici bir dil kullanmadan vahyin o kuşatıcı dilini kullanarak tüm kesimleri kucaklamak zorundayız. Bugüne kadar iletişim sorunu yaşadığımız kesimlere de ulaşmamız gerekiyor.
Üçüncüsü, evren ile, eşya ile, dünya ile barışık olmamız gerekiyor. Bu dünyevileşmek değildir, dünyada olmaktır. Bir lokma, bir hırka diyerek münzevi bir hayat da bize göre değil. Dünyevileşmeden, münzevi bir hayat sürmeden çağın gerektirdiği bir İslami yaşantı bizim tercihimiz olmalıdır.
Dördüncüsü, Allah ile barışık olmamız gerekiyor. Şayet Allah ile aramıza mesafe koymuş isek ne bir şeyi yoluna koyabilir ne de umut vadeden bir gelecek hayal edebiliriz. Bizim gelecek algımız mezara kadar değil, ebedi mutluluğa kadar uzanmaktadır. Yarın hesabını veremeyecemiz hiç bir şeyin bize ait olmaması gerekir. Ne kazanç, ne iktidar, ne güç, ne bilgi... Yarın Allah'ın huzurunda yüzümüzü kara çıkaracak her şeyi şimdiden hayatımızdan çıkarmamız gerekir. Son zamanlarda bir çelişki yaşıyoruz: Kalbimiz mümin, aklımız seküler... İşte bu çelişkiyi aşmamız gerekir.
Beşincisi ise, ölümle barışık olmak. Son zamalarda ahireti ıskalayan bir durumla karşı karşıyayız. Ahireti ıskalayan bir bakış açısıyla bir yeni söylem geliştiremeyiz, bir medeniyet kurma fikrini taşıyamayız. Ölümün de bu hayatın bir parçası olduğunu unutmadan, ebedi saadeti yakalama noktasında İslam ateşten gömlek dahi olsa giymek zorundayız.
Eğer Türkiye'nin örnekliğinden bahsedeceksek yürek zenginliğini, ruh derinliğini de içimizde yakalamamız gerekir. Çağın yokluğu ve yoksulluğu nedir, bunu ortaya koymalıyız. Ekonomik göstergeler çok iyi olabilir ama diğer yanda gençlik yoldan çıkmışsa buna bir çözüm bulmak zorundayız. Eğer gençlik Gezi'ye ilgi duyuyor, Kandil'e ilgi duyuyor, ya da İŞİD'e ilgi duyuyorsa bunun sorumlusu bizleriz. Eğer cazibe merkezi olamıyorsak, bir rüzgar estiremiyorsak bunun sorumlusu da bizleriz. Ama bunlar aşılamayacak şeyler değil. Özellikle eğitim felsefemizi, davet yöntemlerimizi gözden geçirmeli, insana emek vermeliyiz. Geçmişteki canhıraş çabalarımız bugün yok, daha fazla imkanlarımız olduğu halde üzerimizdeki yorgunluğu anlamak, izah etmek zorundayız.
Şu an için en tehlikeli durumu tembelizm olarak gördüğünü söyleyen Ramazan hoca, “inşallah bu durumları aşarak hedefe yürüyeceğiz” diyerek sözlerini noktaladı.
Panel çıkışı bir futbol takımının şampiyonluğunu kutlayan kalabalığın, panele katılanlardan kat be kat fazla olduğunu görünce Mehmet hoca ve Ramazan hocanın gençliklerinden bugüne kadar neden çırpındıklarını anlamaya başladım.
Şakir Gönülce notlarını aktardı