Hayatı, fikirleri, kitapları ve yapıp ettikleri üzerine çok konuştuk. Mavera nasıl doğdu, siyasi görüşü neydi, nerelerde zamanı çoğalttı ya da kimlerdi en yakın dostları, kim ne dedi hakkında, bunları zaman zaman duyabiliyoruz. Ama uzun zamandır doya doya yapamadığımız bir şey var, aynı şiiri defalarca okumak gibi. Üzerinde durulması gereken bu -bence önemli- konuyu es geçiyormuşuz gibi olmasını istemem. Kaldı ki her şey sandığımızdan daha hızlı geçiyor bugünlerde. Yaşadığımızdan ne kalacak geriye diye düşünüyoruzdur elbette. Kaç eski dostu hatırlıyoruz, ya anılarımızı?

Onları biriktirmek için yaşadığımızdan olacak çoğunu unutuyoruz. ‘Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ demişler, bakın bu sözü hak ediyoruz! Hocalarımızı, dostlarımızı, şiirlerimizi unutuyoruz. Bir şiiri bile hakkını vererek okuyabiliyor muyuz mesela? Zarifoğlu’nun ‘oturdu mu bir masaya hakkını verirdi çay içmenin’ mısraında olduğu gibi o en küçük şeylerin bile hakkını vermekten uzaklaşıyoruz. Bu bir şikayet mektubu değil ama bazı muhabbetlerin yarasının sağalmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Alaeddin Özdenören’in şiirinin bende açtığı yara da böyle. Sağaltır yarayı ama unutturmaz

Özdenören’in ‘Bozgun’ şiiri okumaya doyamadıklarımdan. Bu şiirini defalarca okudum ve fark ettim ki hep aynı mısralarda kalıyorum: “Ve addet ki sevgilim kalbimizi düşünmemiş/ (kanun koyucu/ İlk DARBE bir dizi başka darbelerle/ Kuvvetlerin imhasına biçeceğimiz pahadır/ İstediğimiz bu BOZGUN’u sağlamaksa eğer/ Aylak ve kollayan adımlarla/ Yan sokaklardan çıkacak olan çapulcular da/ BİZDEN YANA.” Bu bölüm, tekrar tekrar okuduğum ve her seferinde o satırlara geldiğimde öteye geçemediğim mısralardandır.

Unuttuk mu diye düşünmeden yapamam bir şiiri uzun uzun okumayı

Her gece elimizi başucumuzda duran kitaba götürdüğümüzde ayracın aynı şiirin arasında durduğunu görüp bismillah deyip başlamak ve öteye geçmeye dönük her gayretimizde palamarı aynı şiire atmış olmanın hissiyle o şiirin kıyısından çekilememek. Bu his uzak kalıyor bizden, belki İstanbul’da yaşamanın verdiği zaman darlığı, ömrün yolda, yolculuklarda hayata bir şey daha katma uğraşıyla geçiyor oluşu. Unuttuk mu diye düşünmeden yapamam bir şiiri uzun uzun okumayı, tekrara düşmeden her seferinde farklı hislerle yeniden. Böyle olsun isterim onu okumanın da.

Alaeddin Özdenören, lise yıllarında yedi güzel adamla ‘Hamle’ dergisinde başladığı şiir yolculuğunu 26 Haziran 2003 tarihinde aramızdan ayrılana dek aşkla, sabırla, devam ettirdi. Alaeddin Özdenören’i bugün anmamıza sebep olan şey kendiliğindenliğiydi. Her hatırlanan bir gün hatırlanacak. Dostlarını, Zarifoğlu’nu, Akif İnan’ı hiç unutmadı. Bu yüzden ‘Unutulmuşluklar’ı kaleme aldı, belki daha çok hatırlamak için, belki unutanlara sitemini sunmak için.

O, büyük ve uzun uykudan sonraki dirilişe inanır

Hiç açılmamış bir kitaba beklenen itibariyle başından değil ortasından başlamak, rastgele bir sayfayı açıp seçtiğin bir şiiri istediğin gibi okumak. Bıkmadan usanmadan bir şiiri okumak, sınırı yoktur ki bunun. Bunu yapanlar varsa zamandan ya da kitap seçeneğinden yana şanslı olduklarını düşünüp övünmekle iyi ederler. Ama yazının geri kalan kısmını zaman/e üzerine şikâyet ederek geçirmeyi hiç düşünmüyorum. Bu da bir seçenek olabilirdi elbet, lâkin hız ve haz denkleminde neleri göz ardı ettiğimizi bir an hatırımızda tutmak ürkütücü olabiliyor. Özdenören’in şiirinin tamamı değil bu. Bu kadarı üzerinden bir şey söylemeye cesaret de edilemez zaten. Ama şimdi buradan çıkıp şiirin tamamını merak edenler bulabilirler. ‘Güneş Donanması’ şiirinde ‘Ekmekle makyaj arasındaki farkı düşündük seninle’ diye sesleniyordu bize. Belki en çok böylesi yaraları sağaltan mısraları yüzünden sevdim onu. Her ozan yarasından mütevellit bir nâm alırmış, ona bir isim verecek olsak bir şiirinden hareketle ‘Aşkı Gözleriyle Ağartan Çocuk’ diyebilirdik.

Alaeddin Özdenören’in şiirlerinde insanı, yereli, hakikati bulabilirsiniz. Mısralarındaki bu manevi derinlik, duyguların yoğun anlatımıyla kaygıların ve karanlığın içinden çıkıp umutla yol alıyor şiir evrenimizde.

Baktıkça gözlerine derinden

Üstüme başıma güller dökülür

Ve her şey kopar yerinden

Bir buluş bir gülüş ve unutuş ellerinden

Ellerinden beyazlıklar dökülür.’

Şairin derdi var demiştik, derdi olmayan şair olur mu hiç. ‘Kafkasya’ isimli şiirinde Özdenören’in titreyişini duyar gibi oluruz. O, büyük ve uzun uykudan sonraki dirilişe inanır:

Dualar karıştırın korkularımıza ki

Yeni bir anlam taşıyalım toprak altlarından…’

 

Sevâl Günbal yazdı