Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir?
Şair Cahit Zarifoğlu’nun Yedi Güzel Adam şiirinin ilk mısraları bunlar. 2014-15 yıllarında TRT ekranlarında 39 bölüm yayınlanan “Yedi Güzel Adam” dizisine de ismini veren muhteşem bir mısralar silsilesi. Şair, bu güzel şiirde aslında neyi, kimi kastetmiştir bilinmez, fakat mısralara döküldükten seneler sonra bir dizi ile beraber, yeniden bir kuşağın gönlünde hayat bulmuştur. Hayat bulan şiir midir, yoksa şiirle hayat bulan gençler midir, onun kararını da izleyenlere bırakmak lazım.
Fakat gerçek şu ki; Yedi Güzel Adam dizi projesi, cesaret isteyen bir projeydi. Zira vurdulu kırdılı, entrika ve sapkınlığı konu alan dizilerin hâkim olduğu bir sektörde; şiirin, edebiyatın, erdemin öne çıktığı bir dizi yapmak elbette cesaret işiydi. Bu bağlamda TRT, tüm bu tabuları yıkmış ve seyirciye 2 sezon süren bir şiir şöleni yaşatmıştır.
9. bölümde senaryo yazarı olarak dahil olduğum bu proje, zaten seyirciyle buluşmuş ve edebiyatın da tabiri caizse “alıcısı” olduğunu ispat etmişti. Hikâyenin ana çatısını, şair-senarist Şilan Avcı’nın kurduğu, gazeteci-yazar Ahmet Tezcan’ın dahliyle daha da güçlenen Yedi Güzel Adam dizisi, bir taraftan da dönemin siyasi hayatına dokunuyordu. Bu noktada gazeteci kökenli oluşumun rahatlığını yaşamadım desem yalan olur. Çünkü şiir ve siyaset ya da edebiyat ve siyaset birbirini besleyen hatta birbirinden güç alan alanlardır.
Aslında bendeniz, daha ziyade divan şiirine tutkunumdur. Pek çok kişi gibi yazarlık hayatına şiirle başlayan biri olarak, Yedi Güzel Adam dizisinde hayatını anlattığımız bazı şairleri tanıyor, bazılarını ise tanımıyordum. Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören gibi kıymetli isimleri, Ankara’nın usta gazetecilerinden Ali Sali ağabeyimizin dilinden çokça duyarak tanımıştık. Diziye dahil oluşumla beraber elbette yine kapısını çaldığım isimlerden biri gazeteci Ali Sali oldu.
Fikir çilesi, çilelerin en büyüğüdür
Bununla beraber şairlerimizin, Allah uzun ömür versin hayatta olanlarıyla, hakka yürüyenlerin ise aileleri ile buluşarak pek çok hatıra dinledik. Dinlediklerimden çıkardığım sonuç ise kolay bir hayat yaşamadıkları, çok defa fikir çilesi çektikleriydi. Fikir çilesi, çilelerin en büyüğüdür. Çünkü fikrin oluşmasından sonra onun anlatılması da ayrı bir çiledir. Zira insanların ekseriyeti, fikir üretmek yerine, üretilmiş fikirleri birbirine satmayı tercih ettiğinden, fikrinin çilesini çekene hürmet şarttır zannımca.
Diziyi yazmaya başladığımda, gazetecilik yıllarımda sendikacı olarak tanıdığım Akif İnan’ın şair yönünden haberdar değildim. Hatta “nasıl es geçerim” diyerek kendime epey hayıflandım. Oldukça akıcı bir dile sahipti çünkü. Abdülhakim Arvasi Hazretleri muhabbetimden dolayı sanırım, Cahit Zarifoğlu’nu içselleştirmek benim için daha kolay oldu. Hayatının detaylarını öğrendikçe de hayranlığım arttı. Mesela yazarların, her anlamda konfor aradığı şu günlerde, Cahit Zarifoğlu’nun yazılarını yazacak bir masası bile olmayışı beni derinden etkiledi. Tam da kendime “Bu masa artık bana yetmiyor” deyip büyükçe bir masa aldığım sırada öğrendim bunu. Birbirinden güzel o hikâye ve şiirlerin nasıl zorluklar altında kaleme alındığını öğrenmek, asıl yazarın kim olduğunu öğrenmeme de yardımcı oldu.
Gözyaşının ağırlıklı olduğu bu projeyi çalışırken, yüzümüzde güller açan anlar da olmadı değil. Mesela, Rasim Özdenören’in heyecanlı hikâye anlatımları sıkça tebessüm etmeme neden oldu. Diziyi izleyenler, aslında bu anlatımı hatırlayacaktır. Rasim Özdenören, hikâyelerini Cahit Zarifoğlu’na anlatmayı çok seviyor. Cahit Bey ise dinlemeyi sevmekle beraber bazen de tüm dünyayı unutup, alıp başını gidiyor. Günlerden bir gün Rasim Bey heyecanla Cahit Bey’e yeni yazdığı hikâyesini anlatıyor. Kendini hikâyeye öylesine kaptırmış ki bir süre sonra “Değil mi Cahit?” diye sorduğunda yanında başka bir adam olduğunu görüyor. Rasim Bey ne diyeceğini bilemiyor tabi. Aslında Rasim Bey’in şevkini, adamcağızın verdiği “O kadar hevesli anlatıyordunuz ki kıyamadım, yanınızda yürüdüm kusura bakmayın lütfen.” cevabından anlıyoruz.
Erdem Bayazıt’ın mısralarıyla ölümü sevdik
Yazdığı risalelerin her biri birbirinden anlamlı olan Adil Erdem Bayazıt’ın ise son derece muzip bir yanı olduğunu, küçük kızı Meral Bayazıt’la aralarındaki kitap oyunundan anlıyoruz. Meral Hanım nedendir bilinmez, babası hangi kitabı okumaya başlasa o da hemen o kitabı okumak istiyor. Erdem Bey, kitabı elinden kitabı bıraktığı an, Meral Hanım alıyor. Tabii Erdem Bey sabırla kızının kitabı bırakmasını bekliyor. Meral Hanım susayıp acıkıp kitabı bıraktığında, Erdem Bey hemen ganimeti ele geçiriyor. Meral Hanım bakıyor ki kitap babasında, o da babasının kitabı bırakacağı anı kolluyor. Böylece beraber pek çok kitabı aynı anda okuyorlar. Erdem Bey çocuklarına, kitap okuyun baskısı yerine, evin her yerine kitap bırakarak “isteyen alsın okusun” edasında bu alışkanlığı edindiriyor. Bu güzel insanlar büyüklerin “Kalem, kılıçtan keskindir” sözünü şiar edinerek, gençlerin eline silah verildiği bir devirde, ellerine kalem almayı tercih etmiş güzel adamlardır. Çünkü sözün tesiri kalıcı, silahın tesiri ise yıkıcıdır. Yedi Güzel Adam dizisi vesilesiyle Türkiye’nin keskin virajlardan geçtiği şu günlerde, bir kuşak bu şairlerle; silah yerine kalemi, küfür yerine fikri, nefret yerine aşkı tercih ettiler.
Bu dizi, Türkiye’de binlerce genci edebiyatla buluşturdu. Hatta bu dizinin ardından meslek seçimi konusunda kararsız pek çok genç, bugün öğretmen olmaya karar verdi. Hayatın anlamını, içindeki coşkun duyguları dile getirmenin yolunu arayan gençler, sözün gücünü yeniden keşfetti. Haddi zatında Yedi Güzel Adam, bir dizi olmaktan çıkıp karakterleriyle gençlere bir rehber oldu. Mesela ölümü anmaktan korkan pek çok insan, Adil Erdem Bayazıt’ın, “Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm. Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” dizeleri ile ölüme meydan okudu. Bazı gençler Nuri Pakdil’le beraber “Kudüs anadır” dedi, Kudüs’ü anlamayı denedi. Kalbinde Kudüs’e bir yer açıp mazlumun sesini dinledi. Yine pek çok genç, Rasim Özdenören’in hikâyeleri ile gönüllerinde gül yetiştirmeye başladı. Her kelime bir gül oldu, kelimeler bir gül bahçesine dönüştü. Velhasıl Yedi Güzel Adam dizisi, iyi bir niyet ve misyonla yola çıktı. Şahsıma bu diziden kalan en büyük zenginlik ise hiç tanımadığım gençlerin, karşılıksız sevgisi ve muhabbeti oldu. Yarın biz bu dünyadan gittikten sonra belki ardımızdan “Allah razı olsun” diyecekler ve hayır hesanet defterimize bir dua yazılacak. Ne mutlu bizi buna ortak edenlere…
Nevin Şahin, “7 Güzel Adam”, Bilimevi Makas dergisi, Yıl: 2018, Sayı: 1 (Nisan).