"Bak Süleymaniye’de binlerce kitap duruyor, okuyan yok” yahut “medeniyetimizin dilirişi buradan başlayacaktır” veya “Buradaki kitapları günümüz insanı ile buluşturmak lazım, onları okumAk lazım” gibi cümleler, gençlerin ilim yolunda iştiyakının artması, onların üzerlerinde sorumluluğun gösterilmesi, ya da zaten istekli olan talebelere yürünecek yolun duraklarını göstermek gibi nedenlerle bol bol kullanılan cümlelerdir ve neredeyse hepimiz bu cümlelere yaşamımızın bir noktasında muhatap olmuşuzdur. Özellikle İstanbul'daki okulların Süleymaniye gezilerinde kütüphanesi muhakkak zikredilir, öğrencilerin başlarındaki hoca da ilgili ise burası ziyaret edilip çocuklara gösterilir.

Bu cümleler genelde büyüyünce unutulur, kütüphaneler, çocuklukta gezilmiş ve bir daha uğranmamış yerler olarak hafızalarda yerini alır ama Süleymaniye’de ve muhtelif kütüphanelerimizde bol bol el yazması bulunduğu bir gerçektir.

Halimizin vehametinden şikayet etmek isteyenler, yine Süleymaniye Kütüphanesi'ne başvurarak “biz okumuyoruz ama bak kütüphaneler yabancılarla dolu” türünden cümleler de sarf ederler.

El hak, bütün bu “kalıp”lar doğrudur ve gerçektir. Hatta bütün bu zikredilenler bir tarafıyla yapılması da gereken şeylerdir. Tamam. Peki eski kitaplarla muhatap olacak kişiyi ne gibi zorluklar bekler?

Kitabın cildinden şemsesine, sırtına, şirazesine...

Evvela dil problemi; yani kişi Osmanlıca yahut Arapça bilmelidir ki el yazmalarını okuyabilsin ve anlayabilsin.

Fakat bunun kadar önemli ve ihmal edilen ikinci bir nokta da, kitapların niteliği hakkındadır ve haberimiz bu noktaya değinmek amacındadır.

Bizim bugün okuduğumuz kitaplar ile ilgili dikkatimizi çekmeyen pek çok detayın, elyazmaları için düşündüğümüzde bir mesele olduğu karşımıza çıkacaktır. Ve bu meselelerin tamamını kapsayan geniş bir terminoloji mevcuttur.

Kitabın cildinden şemsesine, sırtına, şirazesine; kitabın yazarının belirlenmesinden basıldığı tarihi anlamaya kadar bir dizi kavram ve “bilgi” el yazmaları ile muhatap olmak isteyenlerin olmazsa olmazıdır.

Lafı dallandırıp budaklandırıp varmak istediğim nokta, 2007 yılında Ensar Yayınları tarafından basılan Yazma Eserler Terminolojisi başlıklı kitap.

Süleyman Mollaibrahimoğlu tarafından kaleme alınan eser, el yazmaları ile ilgili terminolojiyi izah eden ve sonrasında yazma eserleri incelerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini örnekler ile gösteren kısa fakat faydalı bir başucu kitabı.

Mollaibrahimoğlu’nun kitabı, “bir eserin yazım tarihi ile ilgili nasıl değişiklikler olur”, “kitabın yazarı nasıl öğrenilir”, “kitabın ismi nasıl öğrenilir” veya “isim konulmamış bir kitap nasıl isimlendirilir”, “kaç farklı yazı çeşidi vardır”, “yazmalara atıf yaparken nelere dikkat edilir” yahut “genel olarak bir yazmayı elimize aldığımızda nelerine dikkat etmemiz gerekmektedir” gibi yazmalara dair pek çok soruyu sormamızı sağlayan ve bunlara dair cevapları gösteren güzel bir rehber.

Peki Süleyman Mollaibrahimoğlu kimdir?

Halihazırda Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanı olan Prof. Dr. Süleyman Mollaibrahimoğlu, 1984 yılında Süleymaniye Camii'nde imamlığa başlamış ve 20 yıl kadar bu görevi yapmış. İmamlığı esnasında yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan Mollaibrahimoğlu, 2004 yılında doçent olmuş ve akademiye intisab etmiş. İmamlığı müddetince ise yoğun bir şekilde Süleymaniye Kütüphanesi'nde çalışmalarda bulunmuş. Yani bahsini ettiğimiz kitap, 20 yıllık bir çalışmanın hasılası diyebiliriz.

Kitabın bu noktada yazılmış istisnai eserlerden olduğunu ise ayrıca not etmemiz gerekiyor. Şifahi olarak bu bilgileri öğrenme imkanı olmayanlara, imkanı olsa da her daim başvuracağı bir kaynak arayanlara Mollibrahimoğlu'nun kitabı, ısrarla tavsiye edilir.

Mehmet Erken, ilgililerine duyurdu