Yatırım tavsiyesi

Yatmak ve yatırmak onun yaşam felsefesiydi. “Batman” filminin yönetmeni onu görse, eminim “Batman” yerine onun başrolde olduğu “Yatman” filmini çekerdi. Dünya bu kadar “bed”bin birini herhalde görmemiştir. Her şey onun, annesinin döl yatağına düşmesi ile başladı. Doğduktan sonra sürekli annesinin sıcak ve şefkatli kucağında yatmak ister, ayrılınca mızmızlanırdı. Biraz büyüyünce yumuşacık “ana kucağı”ndan sallanan “ana kucağına” transfer oldu, ama yatarak etrafı izlemekten vazgeçmedi. Geceleri en sevdiği, en mutlu anları anne-babasının arasında yatmaktı. Ancak, buna yedi yaşına kadar devam edebildi, zira yatağını ayırma zamanı çoktan gelip geçmişti. Önce sallanan bir beşik yatak yeni mekânı oldu, sonra da bir yer yatağı… Çocukken erken yatar, geç kalkardı. Yalnız yatağını düzeltmeyi sever, “aslan yatağından belli olur” derdi. Sabahları yüzünü yıkayınca, saçlarını jöleleyip yana yatırır, bundan büyük bir zevk alırdı. Yata yata büyüdükleri için olsa gerek, yazın sıcağında kavun-karpuz yemeyi çok severdi. 

Dere yatağına kurulmuş ilkokulun birinci sınıfına başladığında, öğretmen bir gün annesini okula çağırdı, “Hanımefendi, oğlunuz çok şükür okuma-yazmayı öğrendi, ancak yazıları hep yatık, bir türlü düzelttiremedim” diye yakındı. İlkokul ve ortaokulda harçlıklarını pek biriktirmez, çikolata ve gofrete yatırırdı. Neyse ki evin su, elektrik ve telefon faturalarını yatırmaya erinmez, anne-babasını en azından fatura kuyruğunda bekletmezdi.

Babası oğlunun durumuna çok üzüldüğünden, belki biraz akıllanır diye lisede yatılı okula gönderdi. Ne yazık ki haftada bir iki gün okul pansiyonunda “hastayım” diye yatak yorgan yatar, hafta sonu eve gelince de “hafta içi çok yoruldum” deyip yatağa serilirdi. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” demişler, son sene gerçekten hasta olmadığı okul idaresi tarafından anlaşılsa da atılmadan mezun olmayı başardı. 

Üniversite sınavına girdi, sınavdan sonra “Amanın, ben ne yaptım? Hep yattım, sınavda attım, bundan sonra battım” diye kendi kendine hayıflansa da bizim hacıyatmazın şansı yine yaver gidip Anadolu’nun ücra bir ilçesinde bulunan üniversiteyi kazandı. Yine de kuyruğu dik tutmayı ihmal etmiyor, “Siz burayı kazandığıma bakmayın, gelecek sene yatay geçişle İstanbul’dayım” diyordu. Okul tam bir berduş yatağıydı. Yatay geçiş şöyle dursun, derslere girmeyip sinema sinema geziyordu, “Yatık Emine” başta olmak üzere Türk filmlerinin müdâvimi oldu. Onun, zamanını kızlarla çimlerde yatarak geçirdiği dilden dile dolaşır olmuştu memlekette ama günahı kendine, bu bahislere girmeyelim. Bir ara “anarşik”lere takılıp, yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla altı ay hapiste yattığı için biraz gecikmeyle de olsa mezun oldu.

Üniversite sonrası, önce büyük bir yatak firmasında bir süre profesyonel uykucu olarak çalıştı. Performansından memnun olsalar da devlet memuru olmayı kafasına koydu, “Devlete kapağı attım mı, yatış o yatış” derdi. İşe başladığı ilk gün kurumun mali işlerini arayıp “Maaşlar ne zaman yatar?” diye sorması, herkesin hayretini celbetmişti. Yaz tatillerini Yatağan’da geçirir, denizde yüzmek yerine su yatağında güneşlenmeyi tercih ederdi. Birgün yatay bisiklet alıp, tüm dünyayı gezmeyi hayal ederdi.  

Memur maaşı yeterli gelmemiş olacak ki yatırım işlerine girdi. Borsa, döviz, emtia fark etmez, neyi varsa birikimlerini yatırıma dönüştürüyor, “Bir gün Türkiye’deki tüm yatların sahibi ben olacağım, göreceksiniz” diyordu.

Anne-babasının inançları kuvvetliydi, gel gelelim onun inançla bağlantısı sadece Cuma günleri yaptığı yatır ziyaretlerinden ibaretti. Ha bir de bayramları babasının aldığı kurbanları ustaca yere yatırır, “Yatırım bizim işimiz” diye gevrek gevrek gülerdi. “Oğlum, mezarda çok yatacaksın, gitmeden biraz da ahirete yatırım yapsan, ne olur?” diyen annesine, “Her şeyin sırası var annem, hele yetmişi devirelim tüm yatırımım oraya, merak etme” diyerek kahkahayla karşılık verirdi.  

Birgün, polisler evlerinin kapısını çalıp, anne-babasına kötü haberi verdiler: “Oğlunuz telefonda yatırımlarını inceleyerek yürürken, karşıdan karşıya geçmek istemiş, ancak hızla gelen yatak yüklü bir kamyon ona çarpmış, şu anda hastanede bulunuyor”. Anne-babası hemen hastaneye koştu, oğulları yaşıyordu, ama ne yazık ki yatalak olmuştu. Nitekim, hastanede çok fazla yatmadan vefat etti. Cenaze namazı için camiye getirilen cansız bedeni, musalla taşının üzerinde upuzun yatıyordu. Cami imamının tok sesi, kulaklarda yankılanmaya başladı: “Muhterem cemaat, başınız sağolsun, mevta nur içinde yatsın, nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz…” 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hasan Zaimoğlu
Hasan Zaimoğlu - 2 ay Önce

Bu gidişle yazılarınızı tiryakisi olabiliriz.
Çok güzel akıcı ve ibretli. Rabbim ders almayı nasip etsin. Regaib geceniz mübarek olsun.

H Mehmet metin
H Mehmet metin - 2 ay Önce

Allah her iki cihan için layıkıyla çalışma isteği ve gücü versin

Hidayet Çimen
Hidayet Çimen - 2 ay Önce

Yatırımı doğru yere yapmak lazım

Cengiz Eken
Cengiz Eken - 2 ay Önce

Kalemine sağlık Erdinç hocam, tebessüm içinde yatmanın ironisini güzel olmuş...

Mahmut Ay
Mahmut Ay - 2 ay Önce

Çok güzel, tebrik ederim.

Mahmut Ay
Mahmut Ay - 2 ay Önce

Harika

Bünyamin Bozok
Bünyamin Bozok - 2 ay Önce

Emeğinize bilginize sağlık,,

Sinan
Sinan - 2 ay Önce

Güzel


banner36