1 Aralık 2014 Prof. Dr. Osman Öztürk’ün vefat tarihi. Hoca bir yıl önce ayrılmıştı aramızdan. Boşuna hoca dememişler Ona. Hocalığı, öğretmenliği sanat olarak addedenlerden biri. Herkesin hoca ya da öğretmen olamayacağını belirtiyor. Hocalığı ideal bir meslek olarak görüyor, öğretmenliğin bütün bilgi ve tekniğine vakıf, hizmet sevdalısı olan gerçek muallim/hocalardan bahsediyor.

Osman Hoca 1943 yılında Tarsus’ta doğmuş. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri Bölümü mezunu. Aynı fakültenin tarih bölümünde yüksek lisansını tamamlıyor. İstanbul İmam hatip Okulunda Arapça, Farsça, Edebiyat ve Hitabet derslerine giriyor. Lise dönemimde R. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün de hocası. Daha sonra Hacettepe, Marmara, Sakarya, Dokuz Eylül, Pamukkale, Kırklareli Üniversiteleri görev yaptığı yerler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde on yıl başkanlık danışmanı olarak hizmet içi eğitimleri organize ediyor. 2011’de Başbakanlık Başmüşavirliğine ve 2012’de Yüksek Eğitim Kurumu üyeliğine atanıyor.

Kendini statükoya teslim etmez 

Öztürk’ün kariyer tarihine baktığımızda bürokrasinin, devlet kurumunun göbeğinde bir insan görürüz. Diğer yandan Hoca’nın düşünce tarihine baktığımızda bürokrasi aygıtına tamamen teslim olmuş bir şahsiyetle asla karşılaşmayız. Doğru bildiklerini destekleyen, yanlış gördüklerini eleştiren biridir Öztürk. Kendini var olan statükoya teslim etmez. Hoca’nın Değişen Türkiye’de Değişmeyen Gündem adlı kitabının önsöz bölümünü okuduğumuzda ne dediğim daha iyi anlaşılabilir. Osman Öztürk’e 90 yıllarda yayın hayatına başlamış olan Yörünge Dergisi'nde yazı yazması teklif edilir. Onun ilk şartı yazılarının sansürsüz bir şekilde yayınlanmasıdır. 120 civarında yazısı sansürsüz yayınlanır. Son makalesinde Refah Partisi’ni tenkit eden cümleler vardır. Bu nedenle dergi yönetiminin sansürüne takılır. O da kendi tabiriyle Yörünge’den kendi yörüngesine çekilir. Yanlış kimden sadır olursa olsun tenkide ve muhalefete devam eder.

Hoca’nın en çok kafa yorduğu, emek harcadığı alanlardan biri eğitim/öğretim meselesiydi. “Hocalık Sanattır” kitabı bu emeğin göstergelerinden. Topyekûn sistemiyle, müfredatıyla, seviyesiyle, metoduyla bir düzensizliğin içinde bocalayıp durduğumuza dikkat çekiyor. Bocaladıkça battığımız, battıkça bocaladığımız bir sistem… Hoca ne Osmanlı’daki kaliteyi yakaladık ne de gelişmiş dünyadaki seviyeyi diyerek işin vahametini sarahaten gösteriyor. Eğitim/öğretim dünyamız Hoca’nın belirttiği gibi ezbercilik, klişecilik, tabu kavram ve konular, dokunulmazlığı olanlar, yasaklar ve mayınlı alanlarıyla, konuları övgü ve yergiye dayalı biçimde ele alışı ile zaman ve insan harcama makinesi gibi çalışan sistemiyle yürekler acısı bir manzara koyuyor önümüze.

Sanatçı azmi taşıyan öğretmenler lazım 

Yine de vazgeçmemeli diyor Osman Öztürk. Bir sanatkâr edasıyla, azimle öğretmenlik yapacak insanların varlığının elzemliğini söylüyor. Öğretmenin “öğretici” vasfı dolayısıyla fevkalade şerefli ve onurlu bir mesleği ifa ettiğini belirtiyor. Eğitim sürecinin hem öğreten hem de öğrenen için irade ve azim anlamına geldiğini, öğretmenliğin “yüksek ideal” sahiplerince yapılacak bir meslek olduğunu, hocanın dersten çıktığında yorgunluk değil haz ve heyecan duyan biri olması gerektiğini önemle vurguluyor. Ayrıca eğitim öğretimin temel taşının öğretmen olduğu, lüks binalarda, çok iyi imkânlarda iyi öğretmen olmaksızın hiçbir şey başarılamayacağının da altı çiziliyor.

Osman Öztürk kitaplarıyla, makaleleriyle, sohbetleriyle ölçülü, dengeli insan olmanın, iyi bir insan olmanın gerekliliğini vurguladı. Günübirlik siyasetin içinde, günübirlik siyasetin çarklarına kapılmamayı gösterdi. Değişen gündemlerin aksine Müslümanların değişmeyen gündemlerine atıfta bulundu. Bizleri yolların en güzeline, peygamberimizin yoluna çağırdı. Ruhu şad olsun, mekânı cennet…

Muaz Ergü