Bir hatıra dehlizidir hayat. Kimi zaman sarp, kimi zaman inişli, kimi zaman dingin... Her ne şekilde olursa olsun çalışan bir kafa için hayat, hatıra biriktirmek ve zaman geçtikçe de o hatıraları yâd etmektir. Acı verse de ayıklanmaz hatıralar, onlar paslanmazcasına saklanır gönül heybesinde.

Ahmed Yüksel Özemre de yaşadıklarını en mümtâz bir şekilde saklayanlardan ve kağıda aktaranlardan. "Galatasarayı Mekteb-i Sultanîsi'nde Sekiz Yılım" ve "Üsküdar'da Bir Attâr Dükkanı" adlı kitaplarında bunun somutlaştığını görüyoruz. Türkiye'nin ilk atom mühendisi olan Özemre, birçok önemli Uluslar arası kuruluşta ülkemizi yıllarca temsil etmişti. Hem sayısal hem sözel zekâsıyla kendisine hayran bırakan Özemre, bu özelliğiyle de bu toprakların yetiştirdiği nadide insanlarımızdan biri idi. İnceliğini hayatına yansıttığını, hatıralarını anlattığı eserlerinden okumaktayız.

Özemre'yle tanıştığımda ben lise sıralarındaydım. İlk okuduğum kitabı Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı. Sonra bunu Galatasarayı Mekteb-i Sultanîsi'nde Sekiz Yılım, Geçmiş Zaman Olur ki, İslam' da Aklın Önemi ve Sınırı, Gel De Çık İşin İçinden, Hasretini Çektiğim Üsküdar kitapları takip etti. Sözü incitmeden söyleyişi, unuttuğumuz kelimeleri hatırlatışı, Türkçemizi güzel kullanışı beni kendisine yakın hissettirmeye yetmişti. Sonra 2006'da kendi doğum günümde, 25 Haziran'da Özemre'nin vefat haberini almak içimde garip bir his bıraktı. O histen midir bilmem, Özemre Üstadı hiç hatrımdan çıkaramam.

İnsanın insana emanet ve nimet gözüyle baktığı günler

Galatasarayı Mekteb-i Sultanîsi'nde Sekiz Yılım adlı eserinde Özemre zeki, atılgan, zamanlarını boşa harcamayan, Fransızca, İngilizce, Almanca dillerine meraklı, matematiğiyle dehâ, edebiyatıyla olgun bir öğrencidir. Böyle bir genç olmak sanırım hepimizin düşlediğidir. Bu gençliğin nasıl vücuda geldiğini ise Özemre'nin Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı adlı eserini okuyunca iyice anlıyoruz.

Bu kitabıyla, hasretini çektiğimiz zamanlara bizi götüren bir üstâddır Özemre. Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı, bizi alıp sohbetin sıcak çay gibi içimizi ısıttığı, edebiyatın meşk edildiği, beyaz renkli, baharlı günlere götürür. İnsanın insana yük olmadığı, insanın insana emanet ve nimet gözüyle baktığı günlere götürür. Minicik bir attar dükkanından, yedi kişinin zor sığıdığı bu mekandan yani Üsküdar'ın kalbinden bizi alır bambaşka zamanlara götürür.

Özemre üç yaşından beri müdavîmi olduğu Attar Dükkanı'nındaki izlenimlerini, yaşadıklarını en kuytudaki kavanoza varıncaya kadar anlatır. Küçük bir çocuktur Özemre, attar dükkanına gider, oradaki muhabbetlerden çocuk kalbine yakın geleni alır, kulağına küpe edinir. Bir genç olur Özemre, attar dükkanının "Aktar Hocaları'ndan" kitaplar edinir, okur, sonra onların kütüphanesine geri iade eder. Sanat öğrenir Özemre attar dükkanında. Fotoğraf çekmeyi, fotoğrafların banyosunu, ebru sanatını, ney üflemesini, attarın sırlı velilerinden tasavvuf ilmini, hâsılı herşeyden de mühimi kardeşliği, dostluğu öğrenir Özemre attar dükkanından...

İz bırakan şahsiyetleri tanımak gerek

Bu kitapta derdi hatıralarını anlatmak değildir belki de Özemre'nin, attar dükkanının sahiplerinin üzerinden ticareti, bir dükkanda da olsa ilmî sohbetler edilmesinin yeri ve zamanının farketmeyeceğini anlatmak ister. Attar dükkanı için Üsküdar'ın hem maddî hem manevî dertlere şifâ olan Lokman Hekim'i desek hata etmiş olmayız.

"Zaman bozuldu" deyişlerine yenik düşmek yerine, zamanın bize bıraktığı ender şahsiyetleri keşfetme zevkinde, telaşında olmalıyız fikrindeyim. Şimdi yaşıyor olsa sanırım yanına koşarak gidip tecrübelerinden istifade etmek ister, "Anlatın dinleyelim Hocam" derdim. Tabii muhtemelen hoca itiraz eder, “siz soru soru sormalısınız. Soru sormak aklın zekatıdır” derdi. Böylece ilerleyen muhabbetin zevkine vardıkça yanından kalkmak istemezdim.

Vefatının üzerinden henüz altı sene geçmiş olmasına rağmen bazı edebiyatçıların, fizikçilerin, Üsküdarlıların onu tanımıyor oluşu üzüyor bizi, endişelendiriyor da... Bu kadar yakın mazimize el uzatamıyorsak, evvelimizle aramızdaki mesafeyi varın siz düşünün. Bir insan tanımak, bir insanı anlamak bir dünya tanımaktır. Özemre'yi tanımak ise bir dünyadan daha fazlası, emin olabilirsiniz.



Hatice Ebrâr Akbulut yazdı