Klişelerden biraz olsun kurtulup, yazıyı “öyledir herhalde” düşüncesine saplanmadan yazmak istedim. Size buradan direnen kadın kahramanların tarihini anlatabilirim. Kaldı ki bunu siz, kendiniz de araştırıp öğrenebilirsiniz. Derdim başka. Derginin ana konusunun ‘Direnen Kadınlar’ olduğunu öğrendiğimden beri, aklımda tek bir cümle var: Kadın olmak başlı başına bir direniş aslında. Bu, elbette kişisel görüşüm. “O kadar da kişisel mi acaba?” sorusu aklımı kurcalayınca, bunu kadınlara sormaya karar verdim.

Sosyal medya üzerinden sorumu yönelttim. “Merhaba. Sorum, kadınlara. Sizce direnmek ne anlam ifade ediyor?” İlk cevapların yıldırım hızıyla, erkeklerden gelmesi şaşırtmadı aslında. Üstelik gelen iki cevaptan da soruyu yanlış anladıkları açıktı: “Ben hiç tavsiye etmiyorum direnmek için, çünkü her zaman haklılar. Galip gelen olmamıştır” ve “Kadınlara direnebilen erkek varsa gösterin heykelini dikelim”. Hemen ardından, bu iki erkeğimizin neden bu kadar kesin yargıları olduğunu açıklar nitelikte bir cevap düştü önüme: “Bana göre hedefe kilitlenmek. Eşime göre inatçılık.” Ardından zaman tünelime biraz kırık dökük, biraz sloganvâri iletiler düşmeye başladı:

• Direnmek, hakikate sımsıkı sarılarak engelleri birer birer yok etmek;

• Olumsuzlukları olumluya çevirmek için gerekli olan manevi güç-irade;

• Kimseye muhtaç olmadan dimdik ayakta durabilmektir, boyun eğmeden ödün vermeden.

Daha açıklayıcı olmalarını, bana birazcık ayrıntı vermelerini istedim ve doğrudan mesaj bölümümü açtım. Detay öğrenmeye çalışırken başlangıçta büyük bir direnç ile karşılaştım. Sanki hemcinslerim bana “Şimdi sana direnmenin sırlarını mı verelim? Sen de kadınsın. Sanki bilmiyorsun.” çıkışı yapıyordu.

Kadınlar ya direnmeseydi!

Bana özel bölümden aktarılan detayları uzun uzadıya anlatıp, sizleri sıkmak istemem. Çünkü gerçekten siz bunları ya biliyorsunuz ya da nokta atışıyla tahmin edebiliyorsunuzdur. Ancak kendim de dâhil kadınların direnişi konusunda bir şeyden eminim artık: Kadınlar, direndiklerini hissettirmeyi asla istemiyor! O kadar istemiyor ki bunu akıllarından bile geçirmiyor ve bir müddet sonra unutuyorlar. Bütün hayatı ebeveynine, konu komşuya, arkadaşlarına, eşine, işyerindeki bozuk düzene, memleketteki adaletsizliğe kadar topyekûn direnişle geçmiş, hatta hala direniyor olsa bile, bunu bir sır olarak saklamayı yeğliyor. Bir kadın sırrı!

Bakın bu öyle bir sır ki bilinen en yakın ilişkide, anne-kız ilişkisinde bile açık açık konuşulmuyor, aktarılmıyor. Aslında aktarılamıyor.

Çünkü her kadın, kendine has direniş tarzını geliştiriyor ve oluşturduğu bu zırhta, en ufak bir gedik açılmasını istemediği için onu ruhuna giyip, unutuyor. Ne ilginçtir ki ilk direnişler de anne-kız arasında yaşanıyor.

İçinde olunca anlaşılamayabilir ama bu özellikle karşı cins için gerçekten ürkütücü. Onların da sanırım bu konu hakkında pek düşünmedikleri bir nokta var: Kadınlar direnmeseydi ne olurdu? Ya da daha önemlisi ne olmazdı?

Mesela; kadınların anne olmak, yuvalarını korumak, inançlarına sahip çıkmak, evladını, vatanını sahiplenmek hatta hayatta kalmak için gösterdiği direnişlerin olmadığını düşünün…

Uzak tarihe gitmemize gerek yok. 1976 doğumlu kız çocuğu, asker olma isteğinde direnmeseydi, bin bir zorlukla ve direnerek okulundan mezun olduktan sonra bu direnişinden vazgeçseydi, hepimizin canını yakan FETÖ’nün kurduğu kumpasla görevinden alındığında “Bana ne? Vatanı ben mi kurtaracağım? Yetmedi mi çektiğim? Ne için direniyorum?” deseydi, kadına şiddete karşı hayatını vakfetmeseydi ve 31 Mayıs 2017 tarihinde o helikoptere binmeseydi, Şehit Yarbay Songül Yakut olmayacaktı.

70 yılda yapılamayanı 7 ayda yaptı

Ya da 22 yaşındaki kız çocuğu öğretmen olmak için direnmeseydi, 11 Ekim 2016 tarihinde Batman’ın Kozluk ilçesine müzik öğretmeni olarak atandığında “Ne işim var benim oralarda kız başıma? Ne yapabilirim ki ben orada?” deseydi, daha vekil öğretmenken, ilçeye bir müzik odası kurulmasını sağlayamayacaktı. PKK’nın düzenlediği hain saldırıda serseri bir kurşunla şehit düşen Öğretmen Aybüke Şenay Yalçın olmayacaktı.

Olmayacaktı ama Kozluk Kaymakamı Orhan Aktürk, “70 yılda yapamadığımızı Aybüke öğretmen 7 ayda yaptı” da demeyecekti.

Her direnişin sonucu şehadetle sona ermiyor elbet. Başta da ifade ettiğim gibi direniş biçimleri çeşit çeşit.

Küçücük yaşta istediği renk giyinebilmekten tutun, istediği hayatı sürmeye, diğerkâm olup dünyayı kurtarma çabalarına kadar kadın cinsi baştan aşağı direnişin sembolüdür. Elden ayaktan düşmüş, takati kesilmiş (ya da öyle olduğuna inandığınız) bir köşede oturan kadınlar görürsünüz ve dersiniz ki “Bu da mı direniyor yani?”

İyi bakın onlara, çoğunun elinde tesbihler vardır. Kadın dediğiniz varlık durdu ve sustu sanırsınız. Oysa o, tesbih tanelerine dizdiği direnişini, Allah’a arz ediyordur.

Banu Yüm, “Diren Kadın”, Bilimevi Kadın dergisi, Yıl: 2017, Sayı: 2 (Temmuz-Ağustos-Eylül).