YouTube’da vakit geçirmeyi sevenleri ilginç bir kanaldan haberdar etmek istiyorum. En azından şimdiye kadar haberdar olmayanları… Bir Nevi Dipnotkanalı ilginç bir vazifeyi üstlenmiş. 20. yüzyılda yaşamış ve fikirleriyle, eserleriyle bu yüzyıla damgasını vurmuş önemli isimlerin videolarını Türkçe altyazılarla paylaşıyor. Kanalda 3-5 dakikalık kısa vidoların yanında uzun metrajlı söyleşiler, konferanslar ve belgeseller de var. Ümid Gurbanov’un akıcı çevirileri sayesinde Bertrand Russell’dan Stanley Kubrick’e, Malcolm X’ten Samuel Beckett’e, Tolstoy’dan Carl Gustav Jung’a pek çok yazar, düşünür, sosyolog veya sanatçının video kayıtlarını keyifle izleyebiliyorsunuz. Çeviriler konuşmaların veya filmlerin can alıcı kesitlerine odaklanmış. Bu hizmetiyle kanal bir nevi tarihe not düşüyor.

Mesela 21 Eylül 2017 tarihinde yayınlanan “Virginia Woolf: Sözcükler Üzerine” başlığını taşıyan paylaşım dikkat çekici videolarından biri. 1882-1941 yılları arasında yaşayan İngiliz yazar Virginia Woolf’a ait 1937 tarihli bir ses kaydı güzel bir çeviriyle Türkçeye aktarılmış. Eserlerine varoluşun derin sızısını nakşeden Virginia Woolf, bu videoda -şairane bir üslupla- dilin insan ve toplumla ilişkisine, bu ilişkiye ve insana rağmen hükmedilemez oluşuna, sonradan yazılan gramer kurallarını hiçe sayan başına buyruk doğasına, diğer dillerle ilişkisine ve değişimine dair dikkate değer tespitler yapıyor:

“İngilizcedeki sözcükler tamamen yansımayla, anıyla, çağrışımla doludur. (Kelimeler) yüzyıllardır dışarıda, insanların dudaklarında, evlerinde, sokaklarda, alanlardadır. Bugün onları yazıya aktarmanın başlıca zorluklarından biri budur. Başka anlamlara ve anılara bürünmüşlerdir ve geçmişte pek çok ünlü birlikteliğe imza atmışlardır.” sözleriyle Woolf, hayatımızdan kayıp giden eski kelimelerin tekrar canlandırılmasının ve kelimeleri tek anlamla sınırlandırmanın imkânsızlığına dikkat çekiyor. Eski kelimeleri canlandırmak, şu anda toplumda bir karşılığı olmadığı için, mümkün değil. Artık insanların hayatında bir duruma, duyguya, çağrışıma karşılık gelmeyen bu sözcükleri zoraki cümleler içinde kullanmak da işe yaramayacaktır. Zira bu noktada kelimeler arasındaki gizli ilişki devreye girecektir.

Suçlu olan kelimelerdir

Virginia Woolf’a göre kelimeler birbirine aittir ve birbiriyle her açıdan uyumlu bir cümle içinde kullanılıncaya kadar “kelime” bile sayılmazlar. Bu sebeple eski kelimeleri yenileriyle aynı cümle içinde kullanmak ölümcül bir hatadır. Zira bu kelimelerin günlük hayat içinde bir karşılığı kalmamıştır. Bu sebeple üniversitelerin klasik İngiliz edebiyatı bölümlerinde yıllarca ders alan öğrenciler, bu dersleri veren hocalar eski kelimeleri günlük hayatlarında da kullanamazlar. Oysa Ortaçağ’da yaşayan ve hiçbir eğitimleri olmayan sıradan insanlar o kelimeleri gayet başarılı bir şekilde kullanıyorlardı. İngiliz yazara göre eski kelimelerin akıbetinin ne olacağı yazma sanatını, dili ve edebiyatı dert edinen herkesin karşına dikilen devasa bir problemdir.

“Peki, bu başarısızlığın sebebi nedir, sorumlusu kimdir?” Woolf, ironik bir şekilde, “kelimeler” şeklinde cevaplar bu soruyu. Suçlu olan üniversitelerdeki eğitimciler, yazarlar veya eleştirmenler değildir; kelimelerdir: “Suçlu olan sözcüklerdir. En vahşi, en özgür, en sorumsuz en öğretilemez olanlar onlardır. Elbette onları yakalayıp, sıralayabilir ve sözlüklerde alfabetik sırayla dizebilirsiniz. Oysa sözcükler sözlüklerde değil, zihinlerde yaşar.”

“Kelimeler zihinlerde nasıl yaşar” sorusunu ise şöyle cevaplıyor yazar: “İnsanın sürdüğü yaşam gibi değişik ve tuhaf biçimlerde bir araya gelerek, âşık olarak ve çiftleşerek…” Ona göre dil bazen, toplumun değerlerinden ve kabullerinden soyutlar kendini. İngiliz gelenekleri açısından çok önemli olan soylular sınıfının teamüllerini hiçe sayabilir mesela. Saraya ve kraliyet ailesine mahsus kelimeler avamla ilişki kurabilirler veya başka milletlerin dilleriyle de. Hatta Hintlilerin ya da Afrikalıların kelimeleriyle… Bu açıdan İngilizceyi “gözü dışarda” bir kadına benzetir Woolf. Bu çapkın kadını birkaç dil bilgisi kuralıyla sınırlandıracağını zannedeler ise hayal kırıklığına uğrayacaklardır.

Kelimelere özgürlükleri geri verilmeli

Toplumdaki sınıflara, farklı sosyal statülere karşın kelimeler “… oldukça demokratiklerdir de. Her bir sözcüğün diğeri kadar iyi olduğuna inanırlar. Eğitimsiz sözcükler en az eğitimliler kadar iyidir. Kültürsüz sözcükler kültürlüler kadar iyidir, kendi toplumlarında hiçbir rütbe veya unvan bulunmamaktadır. Öte yandan kalemin ucundan kaldırıp ayrı ayrı sorgulanmaktan da hoşlanmazlar. Cümlelerde, paragraflarda, bazen bir sayfanın tamamında birlikte takılırlar.”

Woolf’a göre her türlü müdahaleye, sınırlandırmaya karşı dil, kendi doğası gereğince, bildiğini okur: “ (Kelimeler) onları bir anlama damgalayan veya onları tek bir tavırla sınırlayan herhangi bir şeyden nefret ederler, çünkü onların doğası değişkendir. Çünkü yakalamaya çalıştıkları gerçek çok yönlüdür ve bunu önce çok yönlü olarak bu yolda yanıp sönerek başarırlar. Böylece bir kişi için bir anlama, başka bir kişi içinse başka anlama gelirler; bir nesil için anlaşılmazlar olurlar, sıradaki nesil için anlaşılır olurlar. Bu karmaşıklığın sebebi hayatta kalmalarını sağlayan farklı insanlara farklı anlamlara gelme gücüne sahip olmalarıdır.”

Nihayetinde bu problemlerin çözümü için yapılacak tek şey vardır: o da kelimelere özgürlüklerini geri vermek…