Geçen sene, bir yılda tamamlayabildiğim bir Güney Amerika turuna çıkmıştım. Yanıma Türk kahvesi, bakır cezve ve iki kahve fincanıyla birlikte iki paket de Hacı Bekir lokumu aldım. Yalnız gezince sürekli yeni insanlarla tanışma ve paylaşma ortamı oluşuyor malum. Adım attığım her ülkede karşılaştığım kültür ve mekânların rengine boyanırken orada yaşayanların kendi hikâyelerini de dinlemeyi önemsiyordum. Ben de kendi kültürümün bir unsuruyla hikâyesini dinlediğim kişinin gönlüne kahve kokulu hikâyelerle dokunabilirdim elbette.
Güneşli bir yaz gününde Arjantin’in doğa harikası Patagonya bölgesinden Şili’ye geçmek için Bariloche şehrinden bir otobüse bindim. And Dağları manzaralı yolculuğumuz sürerken Şili sınırına kadar ulaşmıştık. Sınır polisleri, kontrol için çantalarımızı otobüsten indirmemizi istedi. Çantalar muntazam halde dizildikten sonra tüm yolcular kenara çekildi. Önce polis köpekleri arı misali koşuşturarak rengârenk çiçek gibi açılmış gezgin çantalarının kokusuna baktı. Sonra sıra sıra tüm yolcular çantalarının başına çağrıldı ve didikleme süreci başladı.
Sıra bana geldiğinde görevli polis önce çantanın alt bölümünü açtırdı. Elbiselerin de altındaki bölüme tık tık diye vurarak “Bu nedir?” diye sordu. Nokta atışı tıklayan polis, sanki eliyle koyduğu bir şeyi arıyor gibiydi. Ben de çantanın dik durmasını sağlayan metallerden bahsettiğini düşünerek bilmiş bilmiş cevap verdim. “Yani bu çantanın kendi bünyesinde olan bir şey öyle mi?” diyerek iddiayı artırdı. “Elbette!” diye ısrar ettim. İyice kıllanmıştı. “Ya şuna bir de ben bakayım!” deyip çantaya bir tık da ben attım. Bir de ne göreyim! Çantanın üst kısmından bilgisayar bölümüne koyduğum iki lokum kutusu en alt noktaya kadar inmiş. Hemen zıpladım görevlinin yanına. Dedim ki: “Siz yetkili bir abiye benziyorsunuz! Açıklayabilirim.” Sempatik hareketlerle hemen lokum kutularını çıkarıp gösterdim. Çifte kavrulmuş Hacı Bekir lokumunun Türk kahvesinin yanında iyi gittiğini ve bu nedenle yanımda taşıdığımı, hayatımda kullandığım en iyi İspanyolcayla anlattım. “Bi’ açalım o zaman kutuyu!” dedi sonra. Belli ki ikna olmamıştı.
Lokum paketinin üzerindeki streç filmi yırtmamla birlikte özgürlüğüne kavuşan pudra şekeri, sınır polisiyle bir anda kesişen gözlerimizin arasında bizimle kafa buluyordu. Film kopmuştu ama görüntü yavaş çekimde ilerliyordu sanki. Doğasına aykırı olarak sınır bölgesinde uçuşan pudra şekerlerinin Latin Amerika’daki herhangi bir sınır polisinin hayal gücünde içi her şekilde doldurulmaya müsait ‘beyaz’ bir sayfa açabileceğini tahmin edebiliyordum. Artık tek yapmam gereken polisin şaşkınlıkla büyüyen huzursuz göz bebeklerini pışpışlamaktı.
“Kokain olsa üfler miyim?”
"Bi’ dakka ya! Bu ne şimdi!” dedi yetkili abi. Sakarlığımın üst noktasına merdiveni dayadıktan hemen sonra “O şey değil ya!” diye gevelerken bir taraftan çantanın üzerini üfleyip bir taraftan da elimle temizlemeye çalışıyordum. Espriyle karışık “Kokain olsa üfler miyim gramı kaç para malum!” çıkışı yapacaktım ki vazgeçtim. Bize doğru yaklaşan diğer polisleri de görünce işin ciddiye binip at koşturduğunu sezmiştim zaten. Sonra ben de yolda lazım olur diye katlayıp çakmak cebime koyduğum buruşuk ciddiyetimi takınarak lokumun içeriğini ve yapım aşamalarını anlattım güzelce. Sonra kısık gözlerle bana bakarak şöyle dedi polis: “Önce bir elindekini tahlil edelim! Anlarız ne olduğunu!” O anda gayriihtiyari, “Ya bırak sen de illa malı tadacaksın değil mi?” bakışı atarak gülümsedim. Ballandıra ballandıra anlattıklarımdan sonra illa ki canı çekmiştir diye düşündüm çünkü. O an tebessümüm polisin yüzünde Mona Lisa olarak belirdi. Reaksiyonu tam alamadım. “Seninle önce bir ofise geçelim bakalım” dedi polis. Tüm bu muhabbet devam ederken diğer yolcular eşyalarını yeniden otobüslere yerleştirmeye başlamıştı bile.
Bir polis önümde diğeri arkamda, yürürken bana eşlik ettiler. Şili Gümrüğü Uyuşturucu Birimi tabelasının asılı olduğu kapıdan elimde Hacı Bekir lokumuyla girerken gülesim geldi yine. Absürt bir hikâyeyi canlı yaşıyordum resmen. Yanımdaki muhafızlara emaneti teslim ettim ve bir kenara oturdum. Karşımda müthiş bir resim vardı. Tüm sevimliliğimle fotoğraf çekmek için izin istedim. Ortamdaki tüm profesyonellik ve ciddiyetin ağırlığına rağmen kabul edildi bu arzum. Daha sonra uyuşturucu madde tespiti için kullanılan bir cihazla analiz edildi çifte kavrulmuş “Hacı Bekir” lokumum. Bizimki uyuşturucu testini başarıyla geçmiş ve temiz çıkmıştı haliyle.
Lokum kutusunu kapatırken daha önce hazırlanışını anlattığım polisle yeniden göz göze geldik. “Ya bırak sen de illa malı tadacaksın değil mi?” bakışını yeniden atarak tebessüm ettim yine. Bu kez tebessümüm polisin yüzünde V for Vendetta maskesi olarak belirdi.
Yetkili abilere gözaltından yeni çıkmış Hacı Bekir lokumundan ikram ederek yalnızca benim için bekleyen otobüse koştum. Şili’de tanıştığım insanlarla Türk kahvemizi yudumlarken anlatacağım yeni bir hikâyem olmuştu bile.
Ömer Musa Targal, “Uyuşturucu Testini Başarıyla Geçen Hacı Bekir Lokumu”, Makas dergisi, Nisan 2018, Sayı: 1.