Şehir parkının bir yerinde bir çocuk üşüyorsa, onu ısıtmaya gelen enerji çalınmış demektir.
Kime nasıl gitti çocuğun hakkı?
Herkesin rızkını gönderen, çocuğu ihmal edebilir mi?
Üşüyen çocuğun şehrin tamamından alacağı var.
Sorumluluğu en güzel, en estetik biçimiyle yerine getirmenin ifadesi vakıflardır. İslam bu duyarlılığı sırtlanıp taşıdığı için vakıf medeniyeti olarak anılmayı hak etti.
İyi ilişkilerde, her insanın tespit edilemeyen bir payı varsa, yozlaşmada da aynı oran geçerli olmalı. Toplum denize benzer. Her bir damla tek insan mesabesindedir ve her damla sayısı rakamları aşan damla ile ilişkilidir. Bu durumda bir damla, ”Deniz beni ilgilendirmez” diyemez.
Deniz toptan ısınır ve toptan soğur. Ahenkli, dengeli bir tavır vardır paylaşımda.
Neticede dünya nimetinde, mutlak manasıyla tapu olmaz, olamaz. Geçici bir dönem için kullanma hakkını toplumdan, ödeme yaparak aldığımız ev ne kadar bizim, nereye kadar bizim.
Ecel geldiğinde dünyadan çözülürüz. Dalından kopan yaprağın denize uçuşu gibi; zamanın bir yerinde “tık” der ve ayrılırız.
Sanki hiç yaşamamış gibi.
Geçmişte yapılan hatalar, günahlar yaşlılıkta nasıl da gelir tutar insanın yakasını. Azap daha dünyadan ayrılmadan başlar.
Derin kas ağrılarını, romatizmayı aratan vicdan sızısını yaşamamak için, yürüyüşe dikkat etmeli insan. Kendini bulacak acıları gelmeden tedavi etmenin yolu, duyarlı bir yürüyüşten geçer.
Şehrin merkezindeki parkta üşüyen çocuğu, zamanında görmemenin bedeli mi, yaşlılıkta adresi kayıp iç sızılar.
Ahmet Mercan yazdı