Tarihin dönüm noktalarından birini yaşıyoruz. Birleşmiş Milletler’de dünyanın büyük bir kısmını karşısına alarak ABD Büyükelçiliği’ni Telaviv’den Kudüs’e taşıyan ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden Donald Trump, şimdi de Filistin topraklarının tamamını zalim, işgalci İsrail’e peşkeş çekme peşinde. Adına “Yüzyılın Antlaşması” dediği ihanet-işgal planını Siyonist İsrail’in Başbakanı Benyamin Netenyahu ile birlikte açıkladılar. Bu proje İsrail’in şu ana kadar işgal ettiği toprakları, işgal ettiği yerlerdeki yapılanmaları meşru kabul ettirmeyi hedeflemektedir.
Ortadoğu’da yaşanan trajediyi Ortadoğu’nun Batısı olan Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’tan oluşan mağrip ülkelerine de taşımak için uğraşan küresel siyasetteki yeni gelişmeler eskisiyle-yenisiyle dünya düzeninin İslâm ve Müslümanlarla sorununun olduğunu gösteriyor. İslâm’ın, dünyaya yeni bir nefes, yeni bir ruh verecek değerlere sahip olduğunu biliyorlar. İslâm dünyasında İslâmî birikimler arttıkça tedirgin olmaya başladılar. Kendi tefessüh etmiş cahili düzenlerine karşı İslâm’ın bir kurtuluş reçetesi olmasını engellemek, küresel bir alternatif olmasını önlemek için İslâm dünyasında yükselen direniş bilincini kırmak, önünü kesmek istiyorlar.
Müslüman toplumların bugününü esir alan ve gerçek anlamda yüzleşme yapılmadığında gelecekte de edilgen kılıcı etkisi devam edecek olan “işraki din dili” teşrih masasına yatırılmalıdır. Küresel sistem bir yandan Suud tarafından temsil edilen Neo-Selefilikle İran eksenli Şiilik arasındaki gerilimi kendi lehine kullanırken; diğer yandan da işraki geleneğin edilgen kılan perspektifini özendiriyor. İslâm dünyası, ümmeti uçurumun eşiğine itebilecek bir dağınıklık ve iç savaş hâli yaşıyor. Müslüman toplumlar olarak ağır imtihanlara tabi tutulduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Müslümanların bulunduğu her beldeden alevler ve feryatlar yükseliyor! Yaşadığımız süreç Müslümanlar olarak bize yeni sorumluluklar yüklemektedir. Gayret göstermesi gerekenlerin gayretsizliği bu zilletin sebebidir. Hedefsiz, morali bozuk, neyi ne kadar, nerede, ne zaman yapması gerektiğini bilmeyen aciz ve zayıflık içindeki umudunu kesmiş bir topluluk hiçbir şey yapamaz. Uyarıcı-diriltici düşünce; yerel sorunlardan hareketle temel paradigmaya dayanan yalın, kesin ve net çözümler içeren somut fikirlerdir. Biz kendimiz olamadıkça; kendi değerlerimizle dirilmedikçe; iki asırdır başımızda döndürülen oyunlara uyanıp bu oyunları bozma kararlılığı gösteremedikçe; ezilmekten, horlanmaktan, katliamlara, tahkirlere maruz kalmaktan, piyonlarca yönetilmekten kurtulamayız.
Bütün peygamberler, uyarıcı ve diriltici mesajlarla -Kur’ân’da kıssaları anlatılan- toplumlarının sorunlarını ön plana almış, onlara kısa, basit, yalın hedeflerin çözümlerini önermiş, o toplumların uyanan kadrolarını ve kitlelerini harekete geçirmişlerdi. İşte bugün de İslâm aleminin alimlerinin ve aydınlarının ilk ve önemli görevi, temel paradigma olan vahye dayanan uyarıcı-diriltici ve güncel çözümler üretmeleri, kitlelere bunu basit, açık ve çarpıcı mesajlar şeklinde ulaştırmalarıdır.
Bazı Başlıklar:
Coğrafyamızı Kan Gölüne Çevirenler ve Ortakları/Metin ALPASLAN
İslâm Âleminin Dirilişine Dair Düşünceler/Abdülkadir KARAMAN
Depremle İmtihanımız/Abdullah YILDIZ
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Kültür Politikalarının Önemi/Murat ÖZER
Benim Kitaplarım/Metin Önal MENGÜŞOĞLU