Oğuz Atay çizgi dışı romancı. Bir o kadar hikayeci ve bir o kadar türler üstü.
Kastamonu’da doğdu ama ne bir Rıfat Ilgaz’dır o ne Behçet Necatigil ne de Orhan Şaik Gökyay.
12 Ekim 1934’te doğdu. Sanki 13 Aralık 1977’de dünyadan ayrılacağını biliyormuş gibi hayatla arasında geniş bir aralık bıraktı.
İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Yazının da bir inşa eylemi olduğunu unutanlara hatırlatırcasına en büyük tekniği okuduğu okuldan değil, edebiyattan kaptı.
İstanbul Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi’nde (Yıldız Üniversitesi’nde) öğretim üyeliği yaptı. Akademizm’e sapmadan da akademisyen olunabileceğini ispat etti.
Yo hayır, ömrü boyunca bir şeyi ispat etmek gibi bir derdi hiç olmadı.
Onun yerine yaşadığı hayat dünyanın modern halleriyle başa çıkmaya çalışan bir cins kafanın var olduğuna Oğuz Atay’ı kanıt gösterdi.
Hiç bu tip unvanlardan haz etmese de 1975 yılında doçent oldu. Fakat hiçbir zaman kimse ona Doç. Dr. Oğuz Atay deme cesaretine sahip olamadı.
Ferid Edgü, Demir Özlü, Hilmi Yavuz ve Onat Kutlar ile arkadaşlık etmesine rağmen ne onlardan etkilendi ne de onları etkilemek gibi bir gayretin içine girdi.
İlk kitabı “Topoğrafya”
Yazdığı ilk kitabı “topoğrafya” olan adamdır. Belki de “Tutunamayanlar”a bir hazırlıktır bu.
Her şeyin farkındadır ve bunun için Oğuz Atay’dır o. Harbi ve de hasbice anlatır: “Yazdığım ilk kitabın adı Topoğrafya’dır. Sonra Tutunamayanlar romanını yazdım. Edebiyatçılar vitrinlerde ilk kitabımı gördükleri zaman çok gülüyorlar; akademideki bazı hocalar da roman yazdığımı duyunca, acıma duygularını (buna biraz istihza da karışıyor) gizleyemiyorlar.”
Okuyucunun bir yılda bitiremediği Tutunamayanlar romanını Oğuz Atay bir yılda yazmıştır.
Romanın başlıca kahramanları yazarın kendisi gibi mühendis hatta inşaat mühendisidir. Tutunamayan mühendislerden yola çıkarak kendini anlatmayı denemiştir.
Post modern diyebileceğimiz böyle bir romanın 1970 yılında TRT tarafından ödüle layık bulunması sadece romanın kalitesi değil 70’lerin TRT’sini de övgüye değer kılıyor.
Oğuz Atay, aynı zamanda o 500 sayfaya yakın bir kâğıt kütlesini Cağaloğlu’nda bastırmak için koltuğunun altında yayıncı yayıncı dolaşarak uzun süre eli boş dönen yazarlardandır. Attila İlhan ve Fakir Baykurt gibi yazarlar Oğuz Atay’ı o dönem ciddiye almayanlar arasındadırlar.
Tutunamayanlar sahici okur sabrını test eden bir romandır.
Tutunamayanlar okuyucunun kendi ayak izini bulduğunda o izi takip ederek kendini yürürken dönüp bir dükkânın aynasında görür gibi serüvenini sayfalar arasında yaşayarak gören adamın romanıdır.
Modern yaşamı bu denli sahici bir dille, onu içselleştirmeden ve de mahrem mesafesine dahil etmeden alaysı bir eda ile anlatabilen ikinci bir romancı ne zaman yetişecek diye kapılarda bekliyoruz.
Şu cümleyi tuttum, şayet siz de tutmak isterseniz hiç gurur meselesi yapmadan okuyun lütfen: “Olduğundan başka türlü olmak isteyenlerin ülkesinde yaşıyoruz.”
Gerçekliği düşle yoğurmak
Çelişkiler yumağı bir dünyanın toplum denilen kesitinde meseleleri hakkıyla anlayabilmek için sadece gerçeklik değil düş de lazımdır. Gerçekliği düşle yoğurduğumuzda anlamına katlanabildiğimiz bir hayatın resmine ulaşabileceğiz.
Tutunamayanlar romanı Oğuz Atay’ın Oğuz Atay olmadan evvel yazdığı bir romandır. Hakkında edebiyat çevrelerinde dikkate değer hiçbir şey yazılmamıştır. Sadece o dönem Yeni Dergi’de Murat Belge’nin yazdığı kısa bir yazı vardır Tutunamayanlar’a dair. Halit Refiğ ve Cevat Çapan bile romanı beğenmelerine rağmen yazı yazmamışlardır.
Oğuz Atay’ın usta bir kaligraf ve de iyi bir ressam olduğunu kaç kişi bilir? Ayrıca bu bir soru değildir.
Şu içli ve bir o kadar da müdanasız cümle kaç romanda bulunabilir: “Hafiftim, güzeldim, rüya gibiydim; bakmasını bilmedi.” (Tutunamayanlar)
Oğuz Atay ciddiyet diye yüzümüze giydiğimiz elbiseyi kundaklayan adamdır.
Onun satırları yaşamsal ayıplarımızı yüzümüze vurmaz; köşe başından, duvar arkasından anlamlı anlamlı gülümseyip tiye alır.
Oğuz Atay’ın yüzümüze vurduğu hayat dizgesinden sıyrılabilmek için ne çok insan onu anlamamak üzere birleşmişler. Bir kısmı da var ki niyetini gizlemek için anlar gözüküyorlar. Onlara göre anlamak koltuk altında Oğuz Atay’ın en kalın kitabını taşımaktır ya da Oğuz Atay’ın ismini başkasının ağzından duyarak ezberlemektir.
Tutunamayanlar romanı ne küçük ne de büyük prenslerin yolculuğunu göze alabileceği bir kitaptır. Uzanılmayan yüksek dallarından dibine çürükleri dökülen o bildiğimiz romanlardan hiç değil!
Vakti, sabrı ve de kahrı olmayanlara yol verin geçsinler.
Hüseyin Akın