Hiçbir hatıra onun yalnızlığı kadar yakışmamıştır Türk edebiyatına. Hani, düşünüyorum da 13 Ağustos 1974’de vefat eden Nihad Sâmi Banarlı’nın yanında bulunanların anlattıklarında dünya adına sadece çalışmak, disiplin ve hocalık dışında hiçbir renk, ton, ses bulunmaz. Edebiyatın renkli camlar ardından bakan yüzlerine mukabil o, yaşadığı dönemin ideolojik baskıları karşısında tümüyle kopmamıştır eski edebiyatımızdan. Evet, yeni bir dünyaya uyanmıştır herkes gibi, doğru. Lakin uyandığı bu yeni dünyanın ortasında duran devletin okullarında kendisi gibi hocalara çok ihtiyaç vardır. Eski ve yeni karşısında, Avrupa’nın eskiyi hiçbir vakit yadsımadığı gerçeğine mukabil yeni devletin idarecileri, yönetici takımı anlaşılan o ki meseleyi tamamen yanlış anlamışlar gözükmektedir. Zira eski adına ne varsa bütünüyle ve behemahal silinip çıkarılacaktır yaşamlardan ve zihinlerden.

Nihad Sâmi Banarlı, Cumhuriyet Türkiyesinin meyvesini aldığı, lakin Osmanlı mevsiminin bakiyesi sayılan okullarda yetişen ender isimler arasında en ön sıralarda yer bulmaktadır kendisine. Az önce de ifade ettiğimiz hususa ilaveten, zengin, farklılıkların bütünüyle sergilendiği bir toplumun ürünlerinden olan edebiyatın birden bire üzerinin çizilmesi, yok sayılması karşısında toplumun bütün kesimleri gibi kendisi de önce afallamış, sonrasındaysa baskın ideolojinin istikameti üzere derslerine devam etmiştir. Bu tutumu benimsemesinin en belirgin saikleri arasında, hiç şüphesiz hocası Yahya Kemal’in üzerindeki tesiri sayılabilir. Yoksa bunun dışında, adeta kendisini tasvir ettiği, “Doğuda irfan devri insanları, konuşmanın en güzeli, sessiz, harfsiz, kelimesiz konuşmadır, derlerdi. Meramını söylemek, hele başkasının meramını anlamak için, söze, sese, kelimeye, velhasıl, konuşmaya muhtaç olmamak. Bu, gerçekten büyük irfan olsa gerektir.” cümlesiyle eskiyle olan bağlarını tazelemektedir. Zira Banarlı’nın geçmişin derinliklerinden süzülerek gelen beyefendiliğinin, kibarlığının, ölçülü disiplinin ve gerçeği kucaklayan tarafıyla samimi bir şair ve yazar olmasının biricik sebebi babasından tevarüs ettiği asaletidir. Devlet katında önemli görevlerde, mutasarrıflıklarda, kaymakamlıklarda bulunmuş şair, cezbeli bir adamdır çünkü babası.

Her sene, Kadir gecesi, öğrencilerini okuldan alır, İstanbul’un büyük camilerini gezdirirdi

Büyük bir yetkinlik, sabır ve azimle hitama erdirdiği Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, çalışkanlığının ve disiplininin somut ifadesi halinde haklı bir şöhret kazanan Nihad Sâmi, eserlerinde bir yazar/şair kimliğinden ziyade, fazlasıyla önemsediği hocalık zevkinin iştiyak dolu disiplini içerisinde vücuda getirdiği onlarca eserle, büyük rüyaların renkli geçmişine dair önemli işaret taşları dikmiştir edebiyatımızın ve hayatımızın ortasına. Bütünüyle yaralı bir toplumun hemen sonrasında ikmal ettiği tahsille beraber, öğretmen olarak gönüllü sürgün halinde İstanbul’un dışında uzunca bir süre çalışmış, Türk dilini sevdirme, gelecek nesillere bırakılacak en önemli miras olarak saydığı dil birliğinin ve dili güzel kullanmanın önemine dair tafsilatıyla yazdığı eserler, çeşitli konferanslar, konuşmalar, paneller, komisyonlar sonrası meyvesini vermiştir. Bugün hemen her kütüphanede başköşede duran Türkçenin Sırları, onun dil zevkinin billûrlaştığı bir eser olarak yıllar yılı zevkle okunmaktadır.

Ne var ki onun kaleme aldığı ve az önce zikrettiğimiz iki eseri dışında diğer eserleri pek bilinmemektedir. Oysa Nihad Sâmi, bir İstanbul ve Anadolu âşığı olarak, birçok roman yazmış, Cumhuriyet ekabirinin varlığı ve Cumhuriyetin yol haritası olacak birtakım eserler vücuda getirmiştir. Netice itibarıyla o, Osmanlı’nın açmış olduğu okullarda tahsilini tamamlamış olmakla birlikte Cumhuriyet Türkiyesinde başlayan inkılâpların ve yenileşme hareketlerinin bir hocası olarak sistemin belki kapıkulu değilse bile hayran olduğu bir dilin ve geçmiş zamanların aşkına suskun kalmayı tercih etmiştir. Onu tanıyanların esatir halinde anlattıklarına göre Banarlı, millî değerleri öğrencilere tanıtmak için güzel vesileler bulmaktaydı. Her sene, Kadir gecesi, öğrencilerini okuldan alır, İstanbul’un büyük camilerini gezdirirdi. Beyazıt, Fatih, Süleymaniye camilerinde ibadet eden muhteşem kalabalıkların verdiği duyguyla onlara camileri gezdirirken, öğrencilerine “Müslüman Türk neden büyüktür, tarih boyunca neden bu kadar çok muvaffak olmuştur?” sorularının cevaplarını, olayları şahit göstererek açıklardı.

Dil bahsinde, milletlerin tutumu ve kültürel emperyalizmin bir parçası olarak dil birlikteliğinin bozulması konularında oldukça hassastır

Özellikle altmışlardan sonra Türkiye’nin bir yön olarak konuşulmaya başlanan Ortak Pazar, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve yeni versiyonuyla Avrupa Birliği karşısındaki durumu çeşitli platformlarda tartışılmaktadır. O sıralar misafir kürsü sahibi olarak Türkiye’de bulunan Amerikalı Prof. Rufi’nin Nihad Sâmi Banarlı’ya hitaben şu sözleri ilginçtir: “Siz, tarihte defalarca muvaffak olmuş bir milletsiniz. Bize veya başkalarına imrenmek nenize?” Nihad Sâmi’nin bu soruya ne cevap verdiğini bilmiyoruz ancak, yaşanan sıkıntıların bakiyesi olarak yazdığı İstanbul’a Dair isimli eserinde Doğu-Batı ekseninde cereyan eden hadiselere değinir. Özellikle dil bahsinde, milletlerin tutumu ve kültürel emperyalizmin bir parçası olarak dil birlikteliğinin bozulması konularında oldukça hassastır. “Bizim dil konusunda yapacağımız iş kelime fethinden, hatta kelime ithalinden korkmamaktır. Şu şartla ki İngilizlerin, Fransızların bilhassa büyük Türk halkının yaptığı gibi derhal milli damgamızı vurabilelim. Onları Türkçe'nin sesiyle ve kendi estetiğimizle millileştirelim. Çünkü ortak medeniyetler içinde milletlerin en büyük zaferi işte bunu yapmak, bunu yapabilmektir.” diyecektir.

Şurası kesin; Nihad Sâmi Banarlı, Türkçe’ye ve Türk milletine artık yeni bir millî edebiyatın nasıl bir biçimde, nasıl bir dil ve üslûpla, oluşturulacağını izahla eğitim ve kültür hareketine yön tayin ederek topyekün milli ruh hamlesi olarak gerçekleştirmeyi şiar edinmiştir. Yaşadığı toprak parçası üzerinde Türk milletine kendi eli ve diliyle yüzyılların ardından büyük sarsıntılar sonrası oluşturduğu edebiyatını, dilini, millî kimliğini özümsetip sevdirmek babında önemli bir vazife, hatta emir telakki olarak üzerine aldığı bütün işleri hakkıyla ifa etmesini bilmiş önemli bir kültür adamı olarak tarihte hep hatırlanacaktır.

 

Arif Akçalı yazdı