Türkçenin ilahi kudreti

Bu milleti millet yapan en önemli etkenlerden birisidir Türkçe. Diyebilirim ki nasıl ay yıldızlı bayrak için meydanlarda canımızı ortaya koyabiliyorsak, elbette Türkçe için de canımızı ortaya koyabiliriz. Dilimiz, bizi biz yapan yegâne varlıktır çünkü. Evet, dil de bir varlıktır ve varoluşunu ona sahip çıkanlara borçludur. Ona sahip çıkanlar da elbette varoluşunu diline borçludur. Dolayısıyla tıpkı insanla Kur’an’ın ikiz kardeş olması gibi, dil ile milleti de ikiz kardeştir. Diyebilirim ki Türkçe benim ikiz kardeşim.

Bu bilindiği için bin yılı tarihten ve milletin hafızasından silmek isteyenler önce dilini kaldırdı.

Bu bilindiği için, milleti yeni baştan yaratmak isteyenler önce dilini kaldırdı.

Eski kelime gibi bir safsata yerleşti zihinlerimize, konuşmalarımıza. Kelimenin eskisi mi olur sorusu ise akıllarda kendisine yer bulmadı. Kelime eskimez, onu kullanacak olan insanların zihni eskir. Kelime belki unutulabilir. Nitekim bu topraklar kelimelerin unutulduğuna da şahit oldu, unutuldu çünkü. Katliamla gerçekleşti bu. Kelimeye, dile yapılan katliam ile.

Merhum Cemil Meriç, “kamusa uzanan el namusa uzanmıştır” diyordu. Öyle değil midir gerçekten de? Kullandığımız kelimeler gösterir bize ahlakımızı, gayemizi, bulunduğumuz konumu, saf tuttuğumuz tarafı. Türkçe katıksız ahlakın dilidir. Türkçe, özünü ve kuvvetini Kur’an’dan almıştır. Türkçe, tarih yolculuğunda Müslüman dili olmuştur. İngilizcede “accident”, Almancada “unfall” denen şeye Türkçede “kaza” denir; “bir kaza geldi başıma”, ”kaza geçirdim”… İngilizcede “accident” dendiğinde bir terslikten bahsedilir, Almancada da aynısı geçerlidir. Ama Türkçe konuşan insanlar “başına bir kaza geldiğini” söyler. “Allah istediği için, kaderimizde bu olduğu için oldu”; Arapçada “kaza” bu demektir. Ama Araplar hiçbir zaman kaza geçirdiklerinde “kaza geçirdim” demez. Bunun gibi binlerce kelime vardır. Türkçe sadece itikadî pozisyon dolayısıyla benimsenmiş bir dildir.

Kur’ân’da geçen kelimelerin kökleri itibariyle –sözlüklerden tespit edilememiş az sayıda kelime kökü dışında- ekseriyetinin Türkçede yer aldığı görülmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bazı kelimelerin telaffuz edildiği şekliyle, aynen (Misâl: Tâbut, Ticâret, Taht, Türâb, Ced, Cisim, Hardal, Hortûm, Dünyâ, Zelzele, Sedd, Sel, Şecere, Şekil, Sülâle, Tehlike, Yetîm… gibi 2923 kelime) Türkçede yer aldığı tespit edilebiliyor. Kur’ân-ı Kerîm’de aynen/telaffuzuyla geçmemekle beraber inceleme konusu kelime köklerinin tamamının da bu kök kelimenin çekimleri ve türemişleri olarak (Misal: Âhize, Emniyyet, İbrîk, Battâniye, Bakkâl, Bakliyât, Tâcir, Toprak, Cellât, Cep, Hubûbat, Hap, Mahalle, Mezbaha, Züccaciye, Silah, Şecere, Şahsiyyet, Eşkiyâ, Gurbet, Kırtasiye, Kebâb, Kelebçe, Elbise, Lahmacun, Lezîz, Lâkab, Lokma, Levhâ, İmzâ, Matara, Millet, Memleket, İnşâât, Matkab, Nöbet, Heyecân, Vahşî, Mevsim, Vatan, Hîbe, Îkâz…gibi 9525 kelime ve terkîb olmak üzere aynen geçenlerle beraber 12448 adet) Türkçede yer aldığı tespit edilmiştir.

Türkülerimiz bile hikmet kokar

Bizim önceden yazılmış şiirlerimizin kuvvetli olmasının esas nedeni budur. Gücünü Kur’an’dan almasıdır. Divan şiiri olsun, Halk şiiri olsun gücünü Kur’an’dan almanın getirdiği sorumluluk ile hep hikmete dayalı sözler ortaya çıkarmıştır. Türkülerimiz bile hikmet kokar bizim.

Bugün müziğin, edebiyatın bir kalite kaybına uğradığı her zaman eleştirilirken; bunun nedeninin dilin artık eski kudretinde olmadığı, hangi dil ile esaslı şiirlerin yazılacağı gibi sorular, meseleler dile getirilmiyor.

Dil devrimini savunan insanlar, Mustafa Kemal’in Nutuk adlı eserini orijinal haliyle okuyabiliyorlar mı? Okuyamıyorlar. Bu yüzden her baskısı daha da sadeleştirilmiş şekliyle gerçekleşiyor. Son sadeleştirilmiş halinde dahi, anlaşılamayan cümleler mevcut. Ya da “Gençliğe Hitabe?” Bugünün genci, kaç cümlesini okuduğunda doğrudan anlayabiliyor. “İçinde yabancı kelimeler var” gibi ahlaksızca kurulan cümleler dolaşıyor ortalıkta ancak. Hangi yabancı kelimeler? O kelimeler senin dedenin öz yavrusuydu.

Hayal kelimesi bin yıllıktır örneğin. Vatan tutmak deyimi bin yıllıktır. Türk boylarının sürekli yer değiştirmesi sonucu Anadolu’da mesken tutmaya başlamaları ve bu hadiseye “vatan tutmak” demeleriyle milletin diline yerleşmiş, istenilen manayı vermiş ve kendisine bu topraklarda yer bulmuştur. Siz geçmiş dili reddedeceğiz dediğinizde vatan tutmak tabirini de reddetmiş olursunuz.

Dili reddetmek insanı komik bir duruma düşürür ancak. Siz kudreti reddettiğinizde doğal olarak cılız ve çıplak kalırsınız. Nihat Sami Banarlı, Allah ona rahmet eylesin, Türkçenin Sırları eserinde dilcileri eleştirirken şöyle bir fıkra anlatır: “Bolulu bir ağa İstanbul'a gideceği zaman yanındakiler ‘ağam İstanbullular çok ince konuşurlar aman bizi orada rezil etme’ demişler. Ağa İstanbul'a gittiğinde kendisine nereli olduğunu soran birine ‘Bölülüyüm' demiş. İşte bizim dilcilerin hikâyesi de böyledir."

Alyans kelimesine bir ömür sığabilir mi?

Nikah, nişan kelimelerinin mevcut olduğu bir mana vardır ve bu mana nişanlıktan itibaren ömür boyu o yuvayı kapsar. Siz bu kelimeler yerine, nişan yüzüğü değil de eğer alyans derseniz hangi manadan, hangi incelikten bahsedebiliriz? Alyans kelimesi bir ömre sığabilir mi?

Talep etmekten doğan talebe yerine, kuru bir öğrenci sözcüğüyle nereye kadar gidilebilir? Talebe yerini öğrenciye bırakırsa, muallim de yerini öğretmene bırakır ve sizin eğitim eleştirileriniz bitmez, her dönem de “bu ülkede eğitim bir türlü düzelmiyor” zırvasını tekrarlarsınız.

Çünkü kelimeler zenginliğini terk etti. Türkçe bütün gücünü her ana uygun bir kelime bulmasından almaktaydı. Mesela, bizde yürek vardır. Yürek de farklı anlamlara gelir. Ancak siz yürek yerine kalp derseniz, aşık olduğunuzu kan pompalayan bir organ ile anlatmak zorunda kalırsınız.

Fuzuli’nin, Nefi’nin şiirlerini bugün kimler anlayabilir? Anlamayı geçtim, Fuzuli ve Nefi ne demek, onu kaç kişi bilir? Dilciler bu konuda da ortaya bir yalan atmışlardır: Divan şiiri seçkinlerin şiiriydi, halk anlamıyordu! Anlamayan sensin, biziz! Halk zaten o dile sahipti.

Sadece Divan şiiri değil, Halk şiiri için de durum aynıdır. Yunus Emre (ki onun yazdıklarına aslında şiir denmez, mana denir ancak aradaki farkı anlatmaya da dilimiz yetmez!) Türkçeye Kelime-i Şahadet getirten insandır. Onun şiirlerini bile anlayamayan bir nesil yetişti. Miskin dendiğinde aklına tembellik gelen bir nesil, “miskinlikte buldular kimde erlik var ise” dizesini anlayabilir mi?

Dile yapılan katliam, türkülere yapılan katliamdır. Bugünün genci ervahı ezelde gibi bir şiir yazabilir mi? Bugünün diliyle ervahı ezelde gibi bir türkü ortaya konabilir mi?

Yar, Farsça’da yardımcı, dost anlamlarına geliyor. Manita; İtalyancada el altındaki kadın, flört ise İngilizce işve, oynaş anlamlarına geliyor. Kamus, namus muydu?

"Seni gidi köftehor" derken aslında ne diyoruz?

Köfte, Farsçada "dövülmüş, ezilmiş, çiğnenmiş yiyecek" demekmiş. "Kufta". "Hor" ise yiyeni, yiyiciyi anlatmış. Biyoloji dersindeki etçil, et yiyici "karnivor"daki Latince "vor" ile Farsça "hor" aynı yiyici.

Aslında köftehor çiğnenmiş lokma yiyen demek oluyor ama doğrudan anlamıyla kullanılmıyor. Buradan yola çıkarak kelimeye başka bir anlam veriliyor. O da şu: Karısının başka bir erkekle ilişkiye girmesine göz yummak! Eş anlamlısı: Deyyus.

Deyyusun anlamının bu olduğu zaten bilinir. Şemseddin Sami Kamus-ı Türkî'de, "Eğer zina yapan avretin malı olsa, eri kabul eylese, koftehor yüz akçe vere." Burada yabancı bir erkeği evine alan erkek demektir. Osmanlı'da da karısının başka bir erkekle ilişkiye girmesine izin veren erkeğe "koftehorluk yapar" denilir. Köftehorun İngilizcedeki dengi "cuckold" ve Batı dillerindeki türevleri de guguk kuşundan geliyor. Neden?

Çünkü bu hayvanın dişisi başkalarının yuvalarına yumurtlarmış. Buradan da aynı mantık çıkarılıyor.
Seni gidi köftehor diye birini severken dikkat edin yani. Gidi de Farsça bir kelime zaten ve ahlaksız, pezevenk anlamlarına geliyor!

Dilini kaybedersen, ne konuştuğunu bilmezsin!

Ne konuştuğunu bilmezsen, bir davaya sahip olamazsın. Olursan da batıl bir dava olur.

Bir davaya sahip olamazsan da ne dünyana sahip çıkabilirsin, ne ahretine!

Vatanını bile layıkıyla sevemezsin. Çünkü unutma, vatan da bin yıllık kelime!

YORUM EKLE
YORUMLAR
Fatma közen
Fatma közen - 3 yıl Önce

Harikaaa

Yılmaz Sağdıç
Yılmaz Sağdıç - 3 yıl Önce

Köftehor kelimesinin aslı farsça bir sıfat tamlamasıdır. Kufte(söz,laf)+hor(yiyen,yiyici) ve anlamı ise "çok konuşan,laf ebesi olarak tercüme edilebilir.