Bir çok yabancı öğrenci ya eğitim ya staj ya turistik maksatlarla ülkemizi ziyaret ediyor, Türklerle etkileşime geçiyor. Dilimizi öğreniyor, kültürümüzü tanıyor. Aynı zamanda kendi kültürlerini ve dillerini de buradaki muhataplarına az çok tanıtıyorlar.
Özellikle ümmet coğrafyasından gençlerin birbirleriyle iletişime geçmesi, etkileşim içinde olması ise paha biçilemez değerde. Buna imkan veren her tür organizasyon baştacı edilmeli. Harman Uluslararası Öğrenci Değişimi ve Staj Programı da böylesi bir etkileşime kapı aralayan bir oluşum. Bu program kapsamında dünyanın dört bir yanından gelip ülkemizde belli bir süre bulunan bazı öğrencilerle tanıştık ve onlara kendi ülkelerini, oradaki kültürel ve siyasi ortamı, önde gelen kültür ve ilim adamlarını, İslam adına yapılan çalışmaları sorduk. Bu söyleşi dizisi kapsamında ilk konuğumuz Tunuslu Gaith Ben Salha...
Bize ülkenden kısaca bahsedebilir misin? Ülkenin nüfusu dini açıdan kimlerden oluşuyor?
Tunus, Akdeniz’in güney kıyısında yer alan bir Kuzey Afrika ülkesi. 2013 sayımlarına göre nüfusu 10.9 milyon. %95’i ise Müslüman. Bu oranın büyük çoğunluğu Maliki mezhebine mensup Sünni nüfustur. Ancak çok küçük bir İbadi (Hariciyenin bir kolu) Müslüman topluluğu hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Hıristiyan cemaati, İtalyan ve Fransız asıllı Tunusluların yanında büyükçe bir grup Berber ve Arap asıllı vatandaşlardan oluşur. Sayıları 25 bin dolaylarındadır ve ülkenin her tarafına dağılmışlardır. Hıristiyanlar Katolik, Rus Ortodoks, Rum Ortodoks ve Anglikan Kilisesi olarak ayrışmışlardır.
Yahudiler ülkenin üçüncü büyük dini topluluğudur. Başkentin merkez ve çevresinin yanında Djerba adasında yaşarlar.
Ülkenin yönetiminde kimler var?
Tunus hükümetine sadece müslümanlar dahil olabilirler. Siyasi makamlara müslümanlar hariç diğer dinlerin mensupları gelemezler. Bunda sadece bir istisna vardır; az sayıda gayrimüslim Tunuslu, Danışma Kurulu'nda yer alır. Tunus anayasasında hükümet başkanı ve üyelerinin müslüman olması gerekliliği açık bir şekilde yer alır. Ancak, üyelerin pek çoğunun seküler fikir ve yaşayışları var. Şu an hükümetteki parti, İslami bir arkaplanları varmış gibi görünmelerine rağmen, diğer seküler partilerle işbirliği yapıyor. Kısaca Tunus hükümetinde tek bir görüş ve din olmasından söz edemeyiz.
Ülkendeki Müslümanların dinle olan bağlarından bahseder misin? Dini gereğince yaşamalarının önünde yasal ya da kültürel engeller var mı?
2011’deki sosyal hareketlerden önce Tunusluların her yaptıkları polis tarafından izleniyordu. Medyanın yanlış yönlendirmeleri ve polis korkusu pek çok insanı dini gerekliliklerden sapmaya yöneltiyordu. Aynı zamanda hükümet de ılımlı bir İslami anlayışı teşvik ediyor, başka mezhep ve anlayışların öğretilmesine müsaade etmiyordu. 2011’den sonra insanlar daha sık camiilere gidip gelebilir oldular. Kadınlar kamu binalarında ve sokaklarda peçe takabiliyor. Pek çok Kur'an okulu ve İslami merkez açıldı. Tunuslular İslam'a tutunup onu doğru bir şekilde anlamaya uğraşıyor. Dini vecibeleri düzenli olarak yerine getiriyorlar. Ancak pek çoğu da aşırı görüşleri olan ulema ve imamların kurbanı oluyor. Binlerce insan bu tür görüşlere uyarak Libya ve Suriye’ye savaşa gittiler.
Hükümet, camileri kontrol ederek imamların maaşlarını sağlıyor. Başbakan genel müftüyü atamakla yükümlü. 1988’de çıkan yasaya göre sadece hükümet tarafından atanan resmi görevliler camilerde görev yapabilir ve hükümet onlar aracılığıyla namaz vakitleri ve nikah ve cenazeler haricinde camilerin kapalı kalmasını sağlıyor. Ayrıca yeni inşa edilen camiler de hükümetin malı haline geliyor.
Tunus anayasası kamu düzenini bozmadıkça herkese dini ritüellerini yerine getirme özgürlüğünü tanıyor. Ancak hükümet bu hak üzerine bazı sınırlamalar koyuyor. Anayasa ülkenin İslami öğretilere olan bağlılığını ve başkanın müslüman olması gerektiğini vurguluyor ama hükümet görevlilerinin başörtüsü takmasını engelliyor ve genel olarak da kamusal alanda başörtüsü konusunda insanların cesaretini kırıyor.
İslami çalışmalar yapan organizasyonlar, vakıflar var mı yaşadığın bölgede?
Benim yaşadığım bölge olan Sahel bölgesinde bazı İslami vakıflar var. Yaşadığım bölge üç kısımdan oluşuyor: Susah, Monastır, Mehdiyye.
Monastır’da yerel bir Kur'an çalışmaları vakfını zikredebilirim. Mehdiyye’de başka bazı vakıflar da kuruldu. Ancak bazı söylentilere göre Diyanet İşleri Bakanlığı bunların dört tanesini terörizmi destekledikleri gerekçesiyle kapattı. Susah bölgesinde de bazı İslami vakıflar var. Hammam Susah’daki Gençlik Kur'an Derneği bunlar arasında zikredilebilir. Bütün bu kurumlar Kur'an ve ilgili ilimleri İslam'ı daha iyi anlamak için öğretmeyi amaçlıyor.
Ülkendeki müslümanlar Kur’an okumayı ve İslami bilgileri hangi yollardan öğreniyor? (Medrese, kurslar, tekkeler gibi.)
Kur'an okumayı öğrenmek için farklı yollar var. 1956’daki bağımsızlıktan sonra, hatta daha öncelerinde de aileler çocuklarını Küttep adı verilen okul öncesi eğitim kurumlarına gönderirdi. Bunlar camiilerin bir parçasıydı. 5 yaşındaki çocuklar buralara giderek Kur'an okumayı öğrenirdi. Bu okullar şu an Diyanet İşleri Bakanlığı'nın gözetiminde. Başkan Bin Ali ve Bourghuiba zamanlarında Kur'an eğitimi sadece camilerle sınırlıydı. 2011’den sonra açılan pek çok kuruluş her yaştan öğrenciye Kuran okumayı ve diğer ilimleri öğretmeye başladı. Hem erkek hem de kızlar buralara gidebiliyorlar. Mehdiyye’deki Enes b. Malik ve Monastır’daki bir diğer Kur'an okulunu bu kurumlara örnek olarak zikredebilirim.
Ülkendeki Müslüman âlimlerden kimleri biliyorsun? Dünyadan duyduğun, takip ettiğin âlim ya da âlimler var mı? Varsa kimler?
Tunuslu olarak Muhammed et-Tijani es-Semavi, Ferid el-Beji ve Saudi Ibn Bez, Omer Abdulkefi'yi zikredebilirim.
Bize ülkendeki Müslüman edebiyatçılardan, yazarlardan, şairlerden, müzisyenlerden de bahseder misin? Kimleri takip ediyorsun?
Favori yazarım Mahmud Messadi’dir, pek çok eserini okudum. Şiirde Ebu’l-Qacem Echebbi, müzikte el-Azifet grubunu, sufi müzikte ise el-Hadra grubunu ve Nureddin el-Beji’yi tavsiye ederim.
Ülkende Müslümanca yayın yapan gazete, dergi, TV kanalı vs. var mı? Takip ediliyorlar mı?
Ez-Zeytuna en önde gelen ve en çok izlenen İslami televizyon ve radyo kanalıdır. Ilımlı ve mutedil bir İslam yorumuyla yayın yapıyorlar.
El-İnsan TV, Tefsir ve Kur'an dersleri ağırlıklı yayın yapan bir kanal. Libya ve Suriye’de savaş ile ilgili düşüncelerinden dolayı kapatılma tehlikesi yaşadı.
El-Qalem TV, bir kaç yıl önce yayına başladı, İslam'ın daha doğru algılanmasını sağlamak gibi bir iddiaları var.
Ülkendeki üniversitelerde İslamiyet’e dair herhangi bir çalışma yapılıyor mu?
Tunus’taki İslam'la ilgili araştırmalar ilahiyat fakülteleri ve dini kuruluşlarla sınırlı olarak yapılıyor. Zeytuna Üniversitesi'ni en başta sayabiliriz bu konuda. 13. yy’dan beri eğitime devam eden en eski Arap-İslam okuludur. Ayrıca yeni kurulan el-Kram İslam Merkezi’ni de sayabiliriz.
Harman organizasyonu çerçevesinde belli bir süre Türkiye'de bulundun. Belki daha önce de başka vesilelerle ülkemize gelmişsindir. Gelmeden önce Türkiye hakkında herhangi bir fikrin var mıydı? Geldikten sonra neler gördün? Beğendiğin ya da eleştirdiğin neler var ülkemizde?
Harman Uluslararası Öğrenci Değişimi ve Staj Programı’nda yer almak hayatımın en güzel deneyimleri arasında yer alıyor. Farklı kültür ve ülkelerden gelen çok güzel insanlarla tanıştım ve İslam kardeşliği altında İstanbul’da biraraya geldik. Diğer kardeşlerimin yaşayış ve düşünüş şekillerini öğrenmek adına büyük bir fırsattı benim için. Aynı şekilde ben de onlarla kendi fikirlerimi paylaştım ve çok güzel zamanlar geçirdik beraber. Programı organize ederek bize Türkiye’yi ziyaret imkanı veren ve muhteşem şehir İstanbul’da staj yapmamızı sağlayan herkese çok teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin tarihi ve günümüze kadar yüzleştiği şeylerle ilgili pek çok şey okudum. Özellikle 90’ların ortalarından itibaren Türkiye’nin yaşadığı değişim ve dışa açılım çok büyük. Mustafa Kemal’in görüşlerine paralel olarak Müslüman ve Arap dünyasıyla ilişkilerini tamamen koparmışken tekrar dışa ve etkileşime açık bir ülke haline geldi.
Türkiye’yi ziyaretimde yetişen iyi ve güzel nesillerin ülkenin kaderini nasıl etkileyebileceğini gördüm. Tanıştığım herkes çok arkadaş canlısıydı. Ziyaretimden önce Türklerin Arapları pek sevmediğine dair pek çok şey duymuştum ama buna inanmadım. Belki bir kısım insanlar için geçerli olabilir ama genellenebilecek bir şey değil. İstanbul’da günlük hayatın içine girdim ve şu an pek çok arkadaşım oldu, onlarla iletişim halindeyiz. Genel olarak bana insanlar çok sıcak geldi ve Türk vatandaşlığı almak bile isteyebilirim.
Eleştirmek isteyeceğim başlıca şey, Türklerin yabancı dil bilmemeleri. Bir diğer eleştirilebilecek durum ise alfabe değişikliği... Bu tabii ki siyasi bir karardı ama keşke değiştirilmemiş olsaydı. Diğer yandan Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne girmesi gerekliliği fikrine de katılmıyorum.
Nazif Koca konuştu