Cahit Zarifoğlu'nu anma programlarını geride bıraktığımız şu günlerde sevinç ve umutla karışık bir de sitem var içimde. Bir temenni ya da. Belki de hayal kırıklığı demek daha doğru olacaktır.
Adımlar atılıyor ama
Aslında mesele sadece Cahit Zarifoğlu ile sınırlı bir mesele de değil. Genel olarak kültür-sanat alanındaki varlığının farkına varan Türkiye'nin muhafazakâr(*) çevrelerinin yılların açlığı ile gücünü ve değerlerini fark ederek bir şeyler yapmaya başlamasının ardından çok düşünülmeden atılan adımlar meselenin asıl kaynağıdır.
Cahit Zarifoğlu belgeselini izlememin ardından bu durum beni iyiden iyiye rahatsız etmeye başladı. Çevremde belgesel hakkında konuşulanları da hesaba katarak bir şeylerin yanlış gittiği konusunda çok kişi ile hemfikir olduğumu gördükten sonra bir şeyler söylemenin elzem olduğuna kanaat getirdim. Ancak her yapılan karşısında memnuniyetsizliğini dile getirerek güzel bir yola çıkmak için adım atanların şevkini kıracak derecede acımasızca eleştirenler olduğunu/olacağını bildiğimden sert bir eleştiri yaparak bu kişilerle aynı safta yer almaktan çekindim doğrusu. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumdan bu hassasiyetlerimi de belirterek yapıcı bir eleştiride bulunmanın doğru olacağına karar verdim.
Belgeseller yapılıyor ama nasıl?
![]() |
(+) |
Evvela şunu söylemek mümkündür ki; son dönemde artan bu toprakların mayası ile yoğrulmuş edebiyat ve fikir dünyasının önemli isimleri ile ilgili belgeseller yahut çeşitli toplantılar takdire şayan ve umut vericidir. Ancak bu çalışmaların çoğunun ilk olması sevinci ile bazı noktaların gözden kaçırıldığı da çok açıktır. Sadece çalışmaya konu olan değerli kişiler dahi bu takdir ve beğeni için yeterli bir sebeptir; fakat yaşadığımız çağı ve insanların değer yargılarını göz önünde bulundurduğumuzda eksikliklerin var olduğunu görmek zor olmayacaktır. Bunların en önemlileri kalite, görsellik ve içeriğin doğru yöntemle aktarılmasıdır. Yazıya konu olan Cahit Zarifoğlu belgeselinin eksiklikleri de bunlardır.
“Türkiye’nin Ruhu: Cemil Meriç” iyi bir örnek belgeselciler için
"Türkiye'nin Ruhu: Cemil Meriç" belgeseli bu tür biyografik belgeseller için iyi bir emsaldir. Gerek görsellik açısından gerekse Cemil Meriç'i ele alış ve anlatış şekli açısından harikulade bir eser var elimizde. Kuru bir biyografi bilgisi ve arkada bir kaç fotoğraftan ibaret bir belgesel yerine, farklı ve ilginç noktalar, "muamma hikayeler" ismi verilen hikayelerle desteklenmiş ve sağlam bir metin, iyi müzikler, ilgi uyandıran bir içerikle doyurucu bir belgesel oluşturulmuştu.
![]() |
(+) |
Bu belgeselden sonra izlediğimiz Sezai Karakoç'u konu alan belgesel aynı tadı vermese de sinema dili, şiirlerdeki imgeleri görüntüye yansıtabilme, yer yer yükselen ritmi ile Sezai Karakoç'un fikir ve sanat dünyasını anlatabilme bakımından beğeni toplamıştı. Söz konusu belgeselin eleştirilecek noktaları vardı elbette. Hatta bir şey yapmak yerine yapılanları eleştirmeyi görev haline getirenler bu belgeseli de yerden yere vurmuştu. Ben o zaman da o kişilerin safında yer almamak için eleştiriden uzak durmuştum.
Zarifoğlu belgesellerinde durum farklı
Zarifoğlu belgeseline gelince; eksiklerden bahsedilmedikçe bunların süregeldiğini fark ettim. Bu durum beni ve şahit olduğum kadarı ile benim gibi düşünenleri bir hayli üzdü. Cahit Zarifoğlu'nun hayatının beyaz perdeye aktarılacağına dair beyaz haberler sevinmemize yetmişti çünkü. Uzun bir bekleyişin ardından belgeseli izlemek için davete icabet ettiğimde uğradığım hayal kırıklığı, bir yandan bir şeyler söylemem gerektiğini düşündürürken bir yandan da yine atılan adımların cesaretlendirilmesi gerektiğini düşünüyor; Cahit Zarifoğlu'nun devlet televizyonunca sahiplenildiğini görüp seviniyordum. Ancak şunları söylemeden geçmek de doğru olmayacaktı:
![]() |
(+) |
Yetersiz ‘Zarifoğlu belgeselleri’nin önünü açar mı bu belgesel?
Cahit Zarifoğlu gibi bir şairin belgeselini yapmanın zorluğu herkesçe malumdur. Onun şiirlerinin görüntüye dönüştürülmesi çetin ve karmaşık bir iştir. Bu yüzden bazı noktaları mazur görmek gerekir. Ancak böyle önemli işleri, uzun yıllara damgasını vuracak şekilde yapmak gerektiğine inanıyorum. Yani bu belgesel Cahit Zarifoğlu ile ilgili bu eksikliği gidermeli, kimse uzun yıllar böyle bir şey yapmaya gerek duymamalıydı. Fakat belgesel basit bir biyografi bilgisi vermekten öteye gidemedi. Fotoğraflar ve görüntülerle süslenmiş bilgilerin, şiirlerin ve Zarifoğlu şiirine dair yorumların eksik kaldığı kanısındayım. Daha doğru seçilecek şiirlerle, Zarifoğlu'nu başka noktalardan yakalayan bir belgesel beklerdim. Bu açıdan TYB'de yapılan Zarifoğlu'nu anma etkinliğinin çok daha etkili ve samimi bir anlatıma sahip olduğu aşikâr. Belgesel için de direkt Zarifoğlu'nu anlatmaktansa farklı bir format üzerinden Zarifoğlu'nun dünyasına girmenin, söz gelimi "acz"e yapılacak bir vurgudan yola çıkmanın çok daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Yine de umudum o ki bu belgesel yetersiz Cahit Zarifoğlu belgesellerin türemesine yol açacak bir belgesel değil, sağlam bir Zarifoğlu belgeseline giden yolda atılmış önemli bir adım olacaktır.
*Aslında bakılırsa “muhafazakâr” kavramı Türkiye'de bu isimle anılan çevreyi tanımlamakta yanlıştır. Zira bu kavramla isimlendirilen kesim bizim ülkemizde statik bir duruş değil, aksine devlet geleneğinin muhafaza ettiklerini değiştirmekten yana bir duruş sergiler. Bu kavram karmaşası içinde yanlış olduğunu bilmeme rağmen söylediklerimin anlaşılması bakımından "muhafazakâr" kelimesini kullanmak zorunda kaldım.
Görkem Evci ‘durmak gerilemektir’ dedi