Türk resim sanatının büyük üstadlarından Hoca Ali Rıza’nın çalışmalarının bir kısmı Toplu Konut İdare Başkanlığı (TOKİ) tarafından ölümünün 88. yıldönümü münasebetiyle iki kapak arasında toplandı. Sanat tarihçisi Ömer Faruk Şerifoğlu tarafından yayına hazırlanan kitapta, 1858-1930 yılları arasında yaşayan Hoca Ali Rıza Bey’in özellikle İstanbul’u işlediği -karakalem, suluboya ve yağlıboya tablolarından ve eskizlerinden oluşan- yaklaşık 1000 eseri bir araya getirilmiş.
Kitapta ayrıca Süheyl Ünver Arşivi’nden istifadeyle elde edilen Ali Rıza Bey’e ait mektuplara, yakınlarına gönderdiği ve kendi elleriyle yaptığı kartlara da yer verilmiş. Ayrıca kitaptaki M. Uğur Derman, Wendy Meryem Shaw, Ömer Faruk Şerifoğlu tarafından kaleme alınan makaleler ve İlona Baytar ve Gül Sarıdiken’in semt odaklı değerlendirme yazıları, “Türk resim sanatının hocası” olarak tarihe geçen sanatçıyı tanımak ve anlamak hususunda bize rehberlik ediyor.
Gerçekten hayale Türk Evi
Doğup büyüdüğü topraklardan beslenen Ali Rıza Efendi, daha çok Üsküdar’ın mahalle içlerini, semt yaşantısını, kahvelerini, cami, çeşme, dergâh ve tekke gibi mekânlarını işler eserlerinde. Elbette onun çalışmalarında Üsküdar konaklarının ve evlerinin de özel bir yeri vardır. Zira ev, 20. yüzyıl filozoflarından Gaston Bachelard’ın tanımladığı gibi, insanoğlunun ilk evrenidir.
Bu sebeple kitapta İlona Baytar tarafından kaleme alınan ve “Gerçekten Hayale Türk Evi” başlığını taşıyan makaleye özellikle değinmek isterim. Yazar bu makalesiyle bize hem Hoca Ali Rıza Bey’in eserlerindeki ev tasvirleri hakkında doyurucu bilgiler veriyor hem de büyük bir incelikle tanımladığı klasik Türk evinin modernleşme sürecinde geçirdiği değişimi ve dönüşümü gösteriyor.
Hoca Ali Rıza Bey’in hayatı Osmanlı İmparatorluğu’nun son yarım asrını, Meşrutiyet dönemini ve Cumhuriyet’in ilk 30 yılını kapsadığından sanatçı her alanda modernizmin geleneğe galebe çaldığı bir değişim sürecine şahitlik etmiştir. Bu sebeple onun bazı çalışmalarında eski ile yeniyi yan yana görmek mümkün.
Türk evinin içinde her bir eşya birbiriyle dost gibidir
“Her evin bir şarkısı ve anlatacak bir hikâyesi vardır” diyen Baytar’a göre klasik Türk evi sükûnet ve huzur dolu dinginlikleri barındırır. Tıpkı Hoca Ali Rıza’nın resimlerinde tasvir ettiği gibi…
Ahşap iskeletli, cumbalı, orta sofası ile farklılaşan “Türk evi”, çekirdek oda etrafında şekillenir. Bu evin içinde her bir eşya birbiriyle dost gibidir. Sedir, düzenli Türk evinde yalnızlığın, köşeye çekilmişliğin simgesidir. Yüklükler ise düzenden sorumludur. Bu evlerin en önemli özelliklerinden biri de mahremiyete odaklı oluşudur. Ali Rıza Bey’in resimlerinde görüldüğü gibi evin sokağa açılan dış kapısı, dış dünya ile iç dünya arasındaki sınırı sembolize eder. Pencere kafesleri mahremiyetin bekçileridir.
Yüklüklerin yerine dolaplar, sedirlerin yerine koltuklar
Ancak 19. yüzyılla birlikte başlayan değişimden Türk evi de payını alır. Yüklüklerin yerini dolaplar, sedirlerin yerini koltuklar alır. Bu değişim geleneksel evlerin yerini beton yığınları alana kadar da devam eder.
Bugün bizler için Türk evi biraz nostaljik ve muhayyel bir mefhum. Onun taşıdığı ruhu ve anlamı anlamak için TOKİ’nin yayın dünyamıza kazandırdığı bu kıymetli eser paha biçilmez bir kaynak.
Munise Şimşek