“Çocukluğunuzu geçirdiğiniz mahalleyi özlüyor musunuz?” diye sorsak, herhalde birçoğumuz “evet” cevabını veririz. Çünkü çocukluğumuzu geçirdiğimiz mahalleler fiziki olarak her ne kadar farklı idiyse de, komşu ilişkileri ve ahlaki hassasiyetler bakımından birbirlerine oldukça benzemekteydi.
Çocuklumuzu geçirdiğimiz “bizim mahallemiz”de yardımlaşma vardı, komşusunun derdiyle dertlenmek vardı. Bir evde hasta varsa o eve yemekler götürmek vardı. Mahalle olarak hep birdik; iyi günde ve kötü günde.
Şimdilerde ise o eski günleri özlemle hatırlıyoruz. Amcalarımızın, teyzelerimizin kurduğu eskiye özlem cümleleriyle dalga geçen, hadi diyelim çok da ciddiye almayan bizler, eski günlerimizi arıyoruz. Sahi var mıdır eski mahalleleri, eski komşulukları, hatta eski apartmanları özlemeyen?
Komşunun külü mü, o da ne?
Fakat insanlık ilişkilerimizin modern dünya karşısında aldığı yaraların paralelinde mahalleye bakışımızın, komşuları gözetme duygumuzun da ciddi bir deformasyona uğradığı muhakkak. Artık komşusunun külüne muhtaç olan ailelerin yerini, “Aman komşumdan bana bir zarar gelmesin de ne olursa olsun” diye araya kocaman bir mesafe koyan aileler aldı. Bütün bunların doğal hasılası olarak eski mahalle kültürü ortadan büyük ölçüde kalktı. Özellikle büyük şehirlerde merkeze uzak siteler yapılmaya başladı. Komşularından kendisini sakınan ailelerimiz artık mahallemizden de kendisini sakınmıştı nitekim. Olay “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” romantikliği ile açıklanamayacak kadar önemli ve irdelenmesi gereken toplumsal bir konu.
Siteleşmenin geldiği en son nokta olan “güvenlikli siteler”se şu anki çarpık kentleşmemizin en güzel örnekleri durumunda. Eski, fakir mahallelerin yıkılmasıyla yerlerine inşa edilen bu çok yıldızlı, lüks apartmanların, gökdelenlerin olduğu sitelere dışarıdan birisinin girmesi yasak. Bu sitelerde yaşayan insanlar toplumdan ayrılmış bir şekilde steril hayatlarında güvenli ve mutlu bir yaşam arıyorlar.
Bizim mahalle mi, refah adacıkları mı?
Büyük şehirlerimizin ve hatta yavaş yavaş orta ve küçük ölçekli şehirlerimizin de yapısını değiştiren, neredeyse özerk birer şehir olan bu siteler sosyoloji ve şehir planlaması açısından derinlemesine incelenmeyi gerektiriyor. Mostar dergisi işte bu yolda önemli bir adım attı. Mostar dergisinin eylül sayısının dosya konusu olan “Güvenlikli siteler” daha önce derinlemesine incelenmiş bir konu değildi.
Dosyaya yazılarıyla katkı yapan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve “İstandul’da Kentsel Ayrışma” isimli kitabın yazarı Doç.Dr. Hatice Kurtuluş, Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Yar. Doç. Dr. Candan Çınar, Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Yusuf Civelek, Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Tülin Vural Arslan ve yazar Köksal Alver “refah adacıkları” olarak da adlandırılan güvenlikli siteler fenomenini tarihi ve sosyolojik arka planı ile inceliyorlar. Üstad Hasan Aycın ise yine o etkileyici çizgileriyle konunun ahlaki yönünü ele alıyor.
Ve Şakirin Camii…
Mostar dergisinde ayrıca, güvenlikli siteler gibi mimarinin ve şehirleşmenin modernleşmesinin tezahürü olan Şakirin Camii hakkında şair Ahmet Murat’ın magazinsellikten uzak, ciddi bir eleştiri yazısı bulunuyor.
Salih Demirhan mahallesini özledi.