Şiir üzerine konuşup yazmak, şiiri anlayıp yaşamak ancak o ruh frekansında olmakla mümkündür. Söz ne kadar uçucu ise yazı o denli kalıcıdır. Dili çepçevre kuşatan şiirdir asıl olan. Hele ki şairin samimiyeti içten dışa doğru sızıp size sizden bir şeyler anlatıyorsa artık aranıza hiçbir anlam barikatı giremez. Hüseyin Akın okuru ile bu bağı en rahat ve hasbi bir şekilde kuran şairlerdendir. "Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raks edecekler." sözü onun için söylenmiş olmalı diye düşünüyorum. Ne demek istediğimi anlamanız için şairin dizelerinden kitaplarına doğru sükunetli bir yolculuk yapmanız yeterlidir. Zira onun şiirlerinde bu ünsiyeti hiç zorlanmadan yakalamanız mümkündür. Şiirin güzellikle ilişkisinin sadece estetik planda gerçekleşen bir şey olmadığını Hüseyin Akın şiirlerini okuyunca anlıyorsunuz. Şairinin tanımıyla ifade edecek olursak güzel şiir, söz ve ahenkçe insanı saran ve sarmalayan şiirdir. İnsana vaat edilmiş topraklar sunar, yeni dünyalar müjdeler.
Şiirde, şairinin sunduğu ile okurunun gördüğü aynı şey olmasa da bana göre Hüseyin Akın şiirinde ahengin her türlüsü mevcut. Hüznün ahengi mi dersiniz, gökyüzünün, denizin ve sayısız rengin ahengi mi? Hayata, gündelik yaşama, insana, kadına, ölüme, yalnızlığa dair şiirleri şairin çok yönlü bir imgesel güce sahip olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz haftalarda şairin Tipide Koşu isimli yeni kitabı Şule Yayınları’ndan çıktı ve okurla buluştu. Kitap "Kenardan İzleyen" ve "Kendine Tanık" olmak üzere iki bölüm ve toplam 33 şiirden oluşuyor.
Kitabın ismi ile başlamak istiyorum. Çünkü kitap isimleri kitaba dahildir ve titizlikle seçilmelidir. Hüseyin Akın bu konuda oldukça başarılı. Zira kitapları için oldukça ilgi çekici, davetkâr isimler tercih ediyor. Kitaplarının isimleri okuyucunun zihninde yer ediyor ve kendinizi ister istemez o kapıdan içeri girmiş buluyorsunuz. Tipide koşmak zordur evet. Dolayısıyla şiirler acaba hayata dair hangi zorlukları konu alıyor sorusunu zihinde canlandırıyor. Bir sade okur olarak ben şahsen bunu hissettim.
Akın, yakın zamanda aramızdan ayrılan değerli şairlere rahmetle başlayarak ölüm temasına anlamlı bir giriş yapıyor. Onun şiirlerinin ana ekseni ve baş tacıdır ölüm. Üstelik ölüm dediğimiz kaçınılmaz sonu, en doğal hâline vurgu yaparak anlatıyor. Ölümün tüm samimiyeti şairin dizelerinde gizli. Onu görebilmek, güzelliğini fark edebilmek okuyucunun derinliğine bağlı. Kitaptaki şiirler mi yüreğinize refakat ediyor yoksa yüreğiniz mi kitaptaki şiirlere eşlik ediyor bunu fark etmeniz zor. İyisi mi diyorsunuz kendimi şiirin akışına bırakayım. Ne de olsa iyi şiir suya benzer. Söz bir yol açar kendisine de varıp engin denizlere ulaşır. O denizde boğulmamak ise okur ile yazar arasındaki ahenge bağlıdır.
"Ölmek unutmaktır yaşadığını." diyor Hüseyin Akın, Tipide Koşu şiirinde. Bu şiiri yakın zamanda kaybettiği annesine ithaf etmiş. "Anne ölür, biter uyku nöbeti. Zaman meğer boş beşiği sallarmış” dizeleri ile anne imgesinin hayatındaki ve şiirindeki önemini çok güzel ifade etmiş. Bu şiir hepimizin müstakbel acısına hazırlık gibi bir özelliğe da sahip. “Annesizlik” acısı her insanı bir gün dönüp dolaşıp bulacaktır zahir. Şiirin yönü, yolu nerelere uğramıyor ki? Akşehir'de Nasrettin diye birisinden, Van Yeri'nde Tamara'ya, Akif'ten adını bilmediği Said'e. Şarter, çay, pandemi, kadın gibi birçok konu nasibini almış şiirle. Şair şiiri hayatın merkezine nasıl aldığını; "İnsan doğar, acıkır, şiir yazınca geçer." "Yazıyorsa insan belli ki yaşıyordur. Kalem de ses ve nefes bir hayat emaresi” dizeleri ile çarpıcı bir şekilde dile getiriyor. Çünkü onun önceliği şiir. Ekmek gibi, su gibi, yaşamak gibi şiir de hayata dahil.
Hayata daima bir serzeniş var Hüseyin Akın şiirinde. Hayat ile bir alıp veremediği var belli ki. Ama ona en güzel cevabı yine şiirleri ile veriyor. Bunlardan birisi "Perde Arkası" şiirindeki "Biliyor musun çok güzel bir şey yaşıyorken uyumak. Dönüp dönüp yine sana geliyor/ Boşluğa fırlattığın ok/Geriye sardığın yumak” dizeleri yaşamın perde arkasını özetler nitelikte. "Varsın almasın selamımızı hayat. Nasıl olsa ona bir şiirim olacak” diyerek hayatı şiirle galebe çalıyor adeta.
Sözü dolaştırmadan, şiiri yormadan söylüyor Akın. Yer yer ironiye selam çakan bir söyleyişi olduğunu "Aya Gittim Aşk Yoktu" şiirinde aşkı Ay'da, Uranüs’te, Mars’ta aramaya koyulmasında görüyoruz. Tüm kiracılara ithafen yazılmış "Kiracı" şiirinde ise ölüm teması bize göz kırpıyor yine. Zira hepimiz kiracı değil miyiz bu dünyada. Eskiden ne varsa çok eskidenmiş, şimdiki hayat ise bizi eskitiyor diyerek "Eskiten” şiir ile geçmiş ve günümüz arasında dizelerden bir köprü kuruyor. Şiiriyle çağırıyor gelmesi bekleneni. Mümkündür gelmesi çünkü çağırmasını biliyor şair. "Bir Şiir de Gelmesi Beklenen" şiiri ile sanki biz okurları da şiirine davet ediyor tüm nazikliğiyle.
Velhasıl samimiyetini ve doğallığını şiirlerine ustalıkla yansıtan şairin kullandığı üslup, söyleyiş zenginliği ve güçlü kalemi ile nasıl muazzam bir bütünlük oluşturduğuna şahit oluyoruz bu kitapta da. Okurlarını tipide koşuya davet ediyor. Eşlik edebiliyorsanız ne âlâ!
Sadece ruhun kavrayabildiği büyülü bir türdür şiir. Yalnız hislerle anlaşılabilen. Gönül adamı olup, yaşayıp yazmak ayrı bir sanattır. Bu sanatı yerli yerinde icra eden ve tekrar tekrar okunası şairlerden olan Hüseyin Akın’ın hissettirdikleri kelimelerden öte bu tipiye, siz de hak veriyorsanız şemsiyelerinizi ve de gözlerinizi kapatın durmaksızın koşun. Sakın ha durmayın, tipide durmak donmaktır.
Nilüfer Tutakoğlu