Düşünen Şehir dergisi 12. sayısında “şehir ve kitap” dosyası ile karşımızda. Kitaplarla şehirlerin dostluğuna şahit olduğumuz yazılar var dosyada. Kitaplara sığan şehirleri görüyoruz tüm güzelliği ile. Dosyadan altını çizdiğim satırları paylaşacağım.
“Şehir bir yaşam tarzıdır.” Louis Wirth bu ifadesiyle şehirliliğin zihinsel, davranışsal ve eylemsel boyutlarındaki özgüllüğüne dikkat çeker. Bugünün dünyasında kentsel yaşam giderek karmaşıklaşan ama bir o kadar da kurumsallaşmış bürokratik yapılarla ve farklı kültürel kesimlerle organize olmuş rasyonel bir düzeni yansıtmaktadır. Birlikte yaşamın kurallı düzeni içinde seküler, rasyonel ve bireyci bir kültür çevresi olarak şehir hayatın bütün geleneksel rutinlerinin modern piyasa sistemine göre dönüştüğü bir zemin oldu. Öte yandan modern yapılar ve kurumlarla yaşamın ve sosyal düzenin insicamı sağlanırken kütüphaneler de şehir kültürü ve estetiği için mimari dokuya eklenen birer unsura dönüştü. Teknolojik gelişmelerle yeni işlevler kazanan kütüphaneler kentlerin kurumsal bütünlüğüne eşlik eden simgesel bir anlama evrildiler. Hakikatin değersizleştiği, çoğullaştığı ve artık hakikat bağlamında hiçbir şeyin konuşulmadığı bir çağın gölgesinde sözde bireysel yaşamlar sürerken, bir yandan da rutin bir koşuşturmaca içinde yorulan insanın anlam çırpınışları da devam ediyor. Mekanikleşmiş şehir yaşamı gerçekte ev ile iş arasında sürünen ve tükenen bir insan tipolojisini yaygınlaştırıyor. Mesleki meşguliyet bir rızk arayışının çok ötesine geçmiş durumda; bütün zamanı, kazanması, edinmesi ve yetiştirmesi gerekenlerle doldurulmuş insanın geleceğe dair performansı da ipotek altında. Hâl böyleyken o performansını koruyarak artırma uğruna boş zamanlarını da piyasanın belirlediği bir endüstriye teslim etmiş görünüyor. Kitap okumak bugün artık yorgun, tükenmiş, yalnızlaşmış ve yabancılaşmış bireyin yitik enerjisini yeniden şarj etmek için zihinsel ve bedensel uyum ve performans düşüklüğünü kişisel gelişimci, şifacı, maneviyatçı takviyelerle ya da yogacı egzersizlerle karışık terapik metinleri tüketmek anlamına geliyor daha çok. Gündelik hayatın popüler kültüründe kitap okumanın bir fikri derinlik, tefekkür ya da zihinsel canlanmaya yönelik bir işlevi bulunmamaktadır. Kitap tüketimci kültür dünyasına uygun biçimde artık nesiller boyunca varlığını ve değerini koruyan bir eserden ziyade “sabun köpüğü” gibi kısa bir süre içinde görünüp kaybolan bir nesneye dönüşmüştür. Hızlanan zaman tasavvuru kitapla kurulan ilişkinin bütün süreçlerini teslim almış durumda. Kütüphaneler ise görsel bir tasarımı tamamlayacak aksesuardan başka bir işlevi kalmamış yorgun mekânlar görünümünde. Yazının başında kitapla şehir arasında ilişki kurmanın kolaylığı ve zorluğunu vurgulamıştım. Aslında iki farklı boyutun karşılaşması gibi görünen bu durumun bir metni ya da bir yaşam dünyasını inşa etme bakımından müşterek bir faaliyet olduğunu ima etmiştim. Her ikisi de anlamlı bir insani varoluş için amaçlı bir hayatın ve dünyanın inşasına yöneliktir. Her ikisinde de dünyayı detaylarda ve derinliklerde kavramaya yönelik stratejilerin birlikteliği söz konusudur. Bu tasavvur ve tahayyül bakımından kitap ve şehir kadim bir dünyanın istikrar içinde değişimini simgeler. Modernlik bu değişimin çok radikal kırılmalarla zaman ve mekânda paradigmatik dönüşümlerin yolunu açan bir evredir. Nitekim şehir ve kitabın kültürel ve varoluşsal bir anlamı inşa etmedeki kadim yolculuğu, seküler, bireyci, yabancılaştırıcı piyasa düzeni içinde metalaşmış ve araçsallaşmıştır. İnsanın biyo-teknolojilerle kendisi, hayatı ve çevresi hakkındaki algıları ve ilişkisi değişirken, akıllı teknolojilerle mekanikleşmiş, ayrışmış ve büyük bir otele dönmüş şehirlerdeki yaşam dünyası da çölleşmektedir. Kitabın ve şehrin insana sundukları kadim anlam ve desenlerin yerini bugün medyada kaotik bir çoğullaşma ve sosyal medya takipçiliği almaktadır. Bütün bu yeni zamanlarda insanın kitapla ve şehirle ilişkisi anlamlı ve ahlâki bir dünya tasavvurundan uzaklara düşse de, insani özün özgürlük, adalet, merhamet ve temel haklar konusunda iletişimin yeni yollarını ve zeminlerini tecrübe etme isteği sona ermeyecektir. Celalaeddin Çelik