Tasavvuf için yapılabilecek en güzel tanımlardan biri de “Allah’ı görür gibi yaşamak” hadisine nail olma çabasıdır. Tasavvuf, Allah’ı görür gibi yaşamak için verilen çabadır, mücadeledir. Tasavvuf, İslami bir ilim dalıdır ancak bu meselenin entelektüel zaviyeden ele alınış biçimidir. Yoksa, meşhur tanımda da olduğu gibi tasavvuf kal ilmi değil, hal ilmidir. Ancak içinde olarak, halkaya dahil olarak, yaşayarak öğrenilebilecek, anlaşılabilecek bir ilimdir. Allah’a ulaşma çabasıdır. Yol, Rasulullah’ın yoludur. Büyük mutasavvıf Hz. Mevlana kendisini tanıtırken “Ben Kur’an’ın kölesi, Hz. Muhammed’in (sas) ayağının tozuyum” der. Doğal olarak da bu hal üzere, tasavvuf bütün meselelerini İslam’dan almaktadır. Kaynak Hz. Muhammed (sas) ve Kur’an’dır. Mutasavvıfların bu kavramları kullanmasının temelde iki nedeni vardır: Anlaşılması zor konuların ehil olmayan kişilerce daha kolay anlaşılması ve ehil olmayan kişilerden belli sırları saklı tutmak. Tasavvufun doğuşu, geçirdiği süreçleri burada ele almam mümkün değil. O bir yazı ile anlatılamaz, hususi kitap yazmak gerekir ki o da benim haddim değil, bu konu üzerinde müthiş çalışmalar zaten var. Ben burada tasavvuf denince akla gelen meselelerin hadisteki karşılıklarını ele almaya çalışacağım Allah’ın izniyle. Bunu yapmamın nedeni bazı akımların, bazı görüşlere mensup kişilerin (Vahhabi, Selefi, hadis inkarcıları gibi) tasavvufun ya tamamen ya da bazı mevzularının İslam’a aykırı olduğunu, hatta şirke kaçtığını iddia etmeleridir. İlim, Allah’tandır, yazma amacım da ancak Allah’ın rızasını kazanmaktır.