Ve Sen Kuş Olup Gidersin, Tarık Tufan“Ya güneşten daha zengin bir sofraya diz çökeriz / Ya sen kuş olur gidersin bir trenle.” Zarifoğlu böyle söylüyordu şiirinde. İnsan, kendi hikâyesinin başkahramanıdır çoğu zaman. İşte bir karakterin kendi hikâyesini dilediği sözlerle ifade ettiği “Ve sen kuş olur gidersin” böyle yazılmış Tarık Tufan’ın kalemiyle.

Hayatında başladığı her işi yarım kalmış, beklediği her olay sebebi olmaksızın sonuçsuz kalan, kaçırılmış gözlerle söylenmemiş sözlerin arasında kursağında kalmış o kelimeleri hala biriktiren her ölümlü bedenin ruhuna hitap edecek cümlelerle başlıyor hikâye.  Bütün gayretleriyle doruğa ulaşacağının hayalini taşısa da insan, yüklemi olmayan bir cümle gibi yaşıyor. Ömründe bulamadığı saltanatı bir gün bulduğunda ise onu hep başkaları görüyor son saltanatı olan o yüksek taşın üzerinde. Hayatın tümünü içeren cümle, yüklemine kavuştuğu gün, geride kalanlar yalnız aynı cümleyi söylüyorlar yıllar yılı: “Bir varmış, bir yokmuş.”

Tarık TufanBu dünyanın da Araf’ı var

Bir ömrün sığındığı uçsuz bucaksız bütün limanları görmüş bir adam geziyor sayfalarda. Tahsilini bitirmiş, kitaplardan kitaplara kayan feri sönmekte olan bir çift gözün sahibi bir adam bu, ömrü kalıbına sığmayan genç bir adam. Tıpkı hayatı arafta yaşayanlar gibi… İnsanlar vardır ki sabah güneşi ile uyanırlar, akşama kadar didinip durur, akşam güneşinin kızıllığı kalkınca ortadan, uykuya dalarlar. Bir tek sözü duyabilmek için ömrünü adayanlar da vardır aynı hayatta; adının başına bir sıfat daha takabilmek için kendinden ve sevdiklerinden geçenler de...

 Tarık Tufan bu hikâyesinde arafta kalan ve kendini arayan bir adamdan bahsediyor bize, aslında bu adam kendi hayat hikâyesini paylaşıyor en yalın haliyle. Her şeyini kaybetmiş belki de kaybettiğini sandığı şeyleri bile hiç bulamamış genç adamın günlerce sokaklarda başıboş gezip hayatına bir anlam yükleme arayışına tanıklık ediyoruz. Aç kaldığında açlığını zihninde çarpışıp duran fikirler ile örtbas etmeye çalışan, yalnız; ama zihnindeki düşüncelerle bir hayli kalabalık bu adamın payına Tarık Tufan’ın bir başka eserinde ifade ettiği şekliyle; adını bilmediği sokaklarda, başıboş adımlarla yürüyüp, boş kola kutularını tekmeleme düşüyor çoğu zaman. Sıcak evinden, rahat koltuğundan rahatsız oluşunun nedenini sokaklarda bulacak belki de. Dünyanın insana sunduğu aslında maruz bıraktığı maddi kaygıların boyunduruğundan kendini kurtarmak isteyen, bu fikir ve beden gelişimine bir anlam ve çare arayan herkesin hayatından kesitler sunuyor: “Ve sen kuş olur gidersin.”

En müthiş kişisel gelişim kitabı: Kuran-ı Kerim

Küçük yaşta babası tarafında terk edilmiş bir ailenin çocuğu olarak duruyor karşımızda kahramanımız. Kahraman diyorum; o, kendi hayatının kahramanı genç bir adam. Hayatının her anını ifade eden o cümlesine yüklem olacak “ölüm” bulmadan bedenini, ruhuna bir çare bulmak için çırpınıyor her şeye rağmen. Bazen en sakin insanın bile yeri geldiğinde çılgına dönmüş halini resmediyor zihinlerimize. Bütün kişisel gelişim hocalarına, kitaplarına inat yakıyor bütün hepsini; başucunda kendi kişisel kitabım dediği Kur’an-ı Kerim’i saklayan bu genç adam. Sayfaları çevirdikçe; coşup çağlayan ve sonra birden durulan nehir gibi ruha sahip adamlar bile âşık olabiliyormuş dedirtiyor bu hikâye. Hayatlarında fırsatları varken söylenmeden duran sevgi sözleri gibi saf ve masum bir duygu yoğunluğunu yaşayan insanlığın bildirisi sanki bu anlatılanlar.

Dön sırtınıMaskenden mutlu musun arkadaşım!

Tımarhanelik bir hayalin peşine takılmış giden bir hikâye kahramanıyla gülüp yine onunla ağlıyoruz eseri okurken. Özgürlüğün ve başına buyruk hayatın tadına varanlar vardır yanı başımızda. İmrenen gözlerle süzeriz hayat boyu böyle insanları. Onlar ne yer, ne içer diye magazin dergilerine tonla para yatırırız. Sanırız ki onlar mutluluğun hâkimi sıfatıyla gezerler ve açamayacakları kilitli kapı yoktur bu hayatta. Bir de özgürlüğün ve başına buyrukluğun tadına varmış sokakların kahramanları vardır; nedense hikâyeleri için milyonları versek bile bize gülüp geçecek adamlardır işte onlar. Hikâyeleri görünen mutluluğun ardında saklı sırları taşıyan, yarın “ölüm” vardır diyerek sadece bugün ölmemek için çalışan ve mutluluğu hakikat erdemini aramakta bulan insanlar…  Öyleleri de vardır ki; hayatlarını anlatan o kısa cümlenin yüklemini yazdırmak için tarihe, vururlar kendilerini bilinmeze. İşte böyle hayatlarla tanışıyoruz ‘Ve sen kuş olur gidersin’de.

Adım

İşine geç kalan, geceler boyu uyu(ya)mayan, dostlarıyla eskisi gibi konuşmayan, aynı şeyleri giyip aynı şeyleri okuyan insanların, kahramanının yerine kendini koyacağı bir hikaye yazmış Tarık Tufan. Hayatlarındaki monoton serüveni bozmak için bazı günler yemek yemeyerek farklılık yaratmaktan başka çaresi kalmayanların, ölüme çare aramayanların ve hayatın en büyük sürprizi ki aslında hayatı anlatan cümlenin yüklemi olan “ölümü” bile sabırla bekleyebilenlerin duygularına tercüman bir eser. Cahit Zarifoğlu şiirinde şöyle demişti bizlere: Ya bu kez ölenleri görmeliysek / Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle.

 

Samet Akten, kuş olup gidenleri okumaya çağırdı.