İyi Bir Müslüman, İyi Bir Baba ve İyi Bir Yayıncı İdi İlhan Akıncı

İnsan Yayınları'nın sahibi merhum İlhan Akıncı’yı onu tanıyanlara, dostlarına, teşrik-i mesaide bulunduğu insanlara soralım dedik. Yusuf Ziyaettin Sula, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, Erhan Erken, Münir Üstün, Mahmut Balcı, Ahmet Murat ve Adnan İsmaili, İlhan Akıncı’yı anlattılar.

İyi Bir Müslüman, İyi Bir Baba ve İyi Bir Yayıncı İdi İlhan Akıncı

İnsan Yayınları’nın sahibi merhum İlhan Akıncı, 60’lı yıllarda Malatya’da başlayan yayıncılık serüvenini son nefesine kadar hakkıyla icra eden isimlerden biriydi.

Kendisi, bundan dört sene önce hatıralarını anlattığı bir söyleşide kitap ve yayıncılık aşkını şöyle özetliyor: “Arkadaşlar, Cenab-ı Hak bizi yaratmış, niye yarattı? Rızasına uygun yaşayalım diye, hayırlı ve güzel işler yapalım diye. Malatya’nın toprağı, coğrafyası bizi bu ruhla yetiştirdi. İlay-ı Kelimetullah, İslâm davası ruhunu bize verdiler.” Bahsi geçen söyleşiden notlar şurada: //www.dunyabizim.com/ilhan-akinci/8867/cenab-i-hak-bizi-niye-yaratti-arkadaslar ]

Biz de merhum İlhan Akıncı’yı onu tanıyanlara, dostlarına, teşrik-i mesaide bulunduğu insanlara soralım dedik.

Yusuf Ziyaettin Sula, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, Erhan Erken, Münir Üstün, Mahmut Balcı ve Ahmet Murat, İlhan Akıncı’yı anlattılar. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Yusuf Ziyaettin Sula:

Rahmetli İlhan'la yakın arkadaştık. Çeşitli vakıf ve derneklerde birlikte çalıştık. Disiplinli, çalışkan, sorumluluk sahibi, tutarlı ve fedakâr bir insandı. Tartışmalı toplantılarda fikirlerine muhalefet etmeyi çok severdim. O da her defasında "muhalefet etmesen şaşardım" diye takılırdı. Azimliydi. Bir şeyi niyetine koyduğunda sükûnetle işini takip edip sonuçlandırmaya çalışırdı. Çoğunda da muvaffak olurdu.

İş hayatı babadan geliyordu. Daha da geliştirerek tesisler, fabrikalar kurdu. Ama en çok önem verdiği meşguliyeti pek de para kazanmadığı yayıncılık ve eğitim alanlarındaydı. Önce ortağı, sonra sahibi olduğu İnsan Yayınları onun gözbebeğiydi. Piyasada çok satmayan, ağır ilmî mutevası olan kitaplar yayınlardı. Popüler kitapları herkesin yayınladığını, bu eserleri ise maddi kaygı taşımayan yayıncıların üstlenmesi gerektiğini düşünürdü. İstiklal Caddesi üzerine uzun süre kitabevi kurmak için gayret sarfetti. Sonunda Allah ona Galatasaray Lisesi’nin önünde çok katlı bir bina nasip etti. O binada prestijli bir kitabevi kurdu. Belki kiraya verse kitaptan elde edeceği kârın çok üstünde menfaat elde edebilecekken, "Çocuklarıma bırakacağım en hayırlı faaliyetim bu" diyerek bu eseriyle iftihar ettiğini yanımda bir kaç defa zikrettiğini hatırlıyorum. Birlikte 20 küsur yıl Asır Kız Lisesi kurucu ve yöneticiliği yaptık. O çalışmanın da en ağır yükünü İlhan taşıdı ve organize etti. 

Dokuz yıl önce normal bir kontrolde böbreğinde tümöre rastlandı. Maalesef habis çıktı ve böbreğini aldılar. Ameliyat sonrası ilk görüşmemizde ben onu teskin edeceğime o bana metanet telkin etmişti. İşlerini yeni duruma göre yeniden planladığını, çocuklarına devretmeye niyet ettiğini ve artık ebedî âleme hazırlığa daha fazla vakit ayıracağını anlatmıştı. 

Dört sene sonra Asır Kız Lisesi’nde bir toplantıdayken baygınlık geçirdi. Hastanedeki tetkiklerde kanserin beynine sıçradığı ortaya çıktı. Ameliyat sonrası sol tarafı kısmî felçli kaldı. Beş sene de böyle idare etti. Çalışmalarına hastalığının elverdiği ölçüde devam etmeye gayret etti. Sık sık görüştük. Bir defa bile hamd ve şükretmediğini görmedim. Sonunda dünya zahmetini bitirip ebedî âleme göçtü. 

Birbirimize çok haklarımız geçti. Önceleri helallaşmıştık ama inşallah son olarak da helal etmiştir. Benden yana da helal hoş olsun. 

Güzel ve hayırlı bir adamdı. Çok özleyeceğim. Allah merhametiyle muamele eylesin. 

Mahmud Erol Kılıç:

Geçen hafta Hakk’a rücû eden İlhan Akıncı ağabey aslında bir sanayici. Ailesinden gelen esnaflık geleneğini daha ileriye taşıyarak tekstil ve boyama sektöründe büyük üretim yatırımı yapmış ve bu sayede pek çok insana istihdam sağlamış bir insan. Fakat onu esas farklı kılan, ticaretten ötede bir kutlu davası, bir derdi olan insan olması. Dünya müslümanlarının hal-i pürmelalini, memleketimizin gidişatını çok yakından takip eden bir insandı. Gençliğinde bir yandan Mehmed Zahid Kotku hazretlerinin sohbetlerine diğer yandan da Sezai Karakoç üstadın yanına giderek manevi-entelektüel dünyasını da geliştirmeyi ihmal etmemiş birisi idi.

Ticarette Cenab-ı Allah’ın ona bahşettiği imkânları memleketin gençlerinin fikri seviyesini nasıl daha da yukarı götürebilirim yolunda sarfetmeye adamış bir hizmet adamı idi. Bu hedefe yönelik olarak pek çok sivil toplum kuruluşlarında aktif rol almıştı. Kız öğrencilerin rahat okumalarına fırsat tanınmadığı bir dönemde bilhusus onlar için böyle bir ortam sağlayacak bir orta öğretim okulunun kurucuları arasında yer aldı.

Yine kendisi gibi bir dava adamı olan arkadaşı rahmetli Ahmet Şişman’ın daveti üzerine 80’li yılların sonunda İnsan Yayınları’nın ortakları arasına katıldı. Ve bugüne kadar da bu yayınevinin çok mühim bazı eserleri memleketimiz irfanına kazandırılmasına hamilik etti. Önemine inandığı bir eser çok satar mı satmaz mı kaygısı taşımadan basılması için çaba sarfetti. Bence onun en ayrıcalıklı yönü de bu idi. Ayrıca Geleneksel Yolu benimsemiş yazarların eserlerinin basılmasında İnsan Yayınları bir çizgi tutturmuş ise bunda onun bu konulara olan yakınlığının da payı vardır.

Geriye hayırlı evlatlar bıraktı. Ben onların babalarından devraldıkları hem ticareti ve hem de yayıncılığı daha da ileriye taşıyacakları ümidini taşımaktayım. Allah mekanını cennet etsin, ruhu şad olsun.

Erhan Erken:

Rahmetli İlhan Akıncı ağabey ile 1980’li yılların ikinci yarısında tanışmıştık. O dönemlerde biz de işlerimiz icabı Cağaloğlu’nda bulunduğumuzdan çeşitli vesilelerle görüşüyorduk. Sonraki günlerde bizim kurduğumuz Elif Yuva’ya çocuklarını göndermesi vesilesiyle daha fazla irtibatımız oldu. Tamamen amatör gayelerle yaptığımız bu eğitim çalışmamıza özel bir önem verir ve mümkün mertebe destek olurdu.

Elif Yuva’yı ev ortamından daha kurumsal bir çerçeveye taşımaya niyetlendiğimiz zamanda, kendisinin yeni inşa ettiği Bakırköy’deki evinin alt katını bizim için hazırlamaya çalışması bizler için çok değerliydi. O katın düzenlenmesinde beraberce birçok görüşme yapmıştık. Fakat evin resmî bazı detayları bizim taşınma mecburiyeti süresine yetişemediğinden, oraya taşınamamamız ve başka bir mekâna gitmemiz iki tarafı da bir hayli üzmüştü.

Daha sonra gerekli şartlar sağlanınca o katı yine bizim gibi niyetlerle yuva çalışması yapan başka arkadaşlarla değerlendirmişti.

İlhan ağabey, Ahmet Şişman ile ayrıldıktan sonra da İnsan Yayınları faaliyetine daima özel bir önem verdi ve hayatının son dönemlerine kadar yayıncılık konusunda hep en iyisini gerçekleştirmeye çalıştı.

Yayın dışında eğitim çalımlarında da daima öncü rol oynadı. Tomurcuk Yuva, Asır Kız Lisesi ve daha sonraları Uluslararası Balkan Üniversitesi çalışmalarında İlhan ağabeyi hep bu faaliyetlerini ortasında güçlü bir destekleyici olarak gördük. Tabii bunlar benim bilebildiklerim. Muhtemelen bilemediğim birçok başka çalışmada da İlhan ağabeyin destekleyici rolleri olmuş olabilir.

Üsküp’teki üniversite çevrelerinde rahmetli İlhan ağabeyin gerek yönetim düzeyinde gerekse de öğrenciler arasında yaptıkları, şahitler tarafından her yerde zikredilir ki bu bile bir insanın güzel niyetlerini göstermesi bakımından önemlidir sanırım.

Mustafa Karagüllüoğlu, Erhan Erken, İlhan Akıncı ve Mehmet Kahraman

Rahmetli İlhan ağabey, gerçekleştirdiği işlerde kendi adını çalışmaların önüne koymamaya ve daima arkasına gizlemeye önem gösterirdi. Bu da bence çok değerli bir husustu.

Diğer ticari faaliyetleri yanında yayıncılık çalışmalarında da zamanla kendi çocuklarını işin içine dâhil etti. Ustalıklı bir şekilde kenara çekildi ve onlara alan açmaya çalıştı. Onlar da dışarıdan izlediğimiz kadarıyla bu alanları başarıyla doldurmaya başladılar. Bu da bir baba açısından örnek bir davranıştı diye düşünüyorum.

Son hastalığından önce beraberce yaşadığımız bir anımı paylaşmak istiyorum. Bir gün telefonla arayıp ‘seni bir ziyaret etmek istiyorum, nerelerdesin ’ demişti. Memnuniyetle buyur ettim. ‘Erhan, yıllardır bir hukukumuz var ama maalesef yeterince görüşemiyoruz. Eski bir dostum olarak seni ziyaret etmek istedim. Birbirimizi aramamız lazım, bu işleri ihmal ediyoruz’ dedi. Ben de bu hareket karşısında çok memnun kalmış ve biraz da mahcup olmuştum. O gün hoş bir sohbet sonrasında ayrılmıştı. Çok kısa bir süre sonra da ameliyata varan yoğun rahatsızlık dönemine girmişti. Eskilerin tabiriyle belki de malum olmuştu.

Özetle İlhan ağabey, iyi bir Müslüman, iyi bir baba ve iyi bir insan olarak bu dünyadaki süresini tamamlayıp Rabbine kavuştu. Cenazesine nerdeyse her kesimden insanın koşarak gelmesi inşallah onun iyiliği için güzel bir şahitlik olarak Allah (cc) nezdinde makbul olur.

Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.

Münir Üstün:

Rahmetli İlhan ağabey oğullarına nasıl davrandıysa bizlere de aynı şekilde davrandı. Yol gösterdi İlhan abi, takdir etti, hatalarımızı o güzel üslubuyla bizlere kırmadan dökmeden söyledi. Bizlere değer verdi.

Ben öz babam vefat etmiş kadar üzüldüm. Camiamız için çok kıymetli bir büyüğümüzdü.

Allah Cennetine hapsetsin.

Mahmut Balcı:

Okuyucuların bilmesi için Türkiye’de dini yayıncılığın geçmişine dair bir iki cümle yazmak istiyorum. 1980 öncesinde yayınlanan kitaplar daha çok İslam’ın bilgi, ameli, tasavvufi yönleriyle ilgili kitaplardan oluşuyordu. Birkaç hidayet romanı ve savunma ağırlıklı kitaplar daha çok dikkat çekiyordu. O dönemde en ciddi fikir gazetemiz olan Yeni Devir Gazetesi’nde yazan ve okuyan Müslümanların arayışları sonucu kitap ve düşünce dünyası da yeni bir döneme girme süreci yaşıyordu.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra çeşitli baskılara rağmen o dönemde İslam dünyasının peşinde olduğu yenileşme ve değişim taleplerine karşılık olacak kitaplar yayınlamaya başlayan kişilerden biri de İnsan Yayınları’nın kurucusu merhum İlhan Akıncı oldu. Ben de bu kitap dünyasına Kilis’ten kalkıp bir üniversite öğrencisi olarak gittiğim Erzurum’da 1984 yılında önce çanta ile, sonra ise 1986 yılında Aşağı Mumcu’da ara sokakta küçük bir dükkânda açtığımız Ankara’daki Tekyay Kitabevi’nin şubesi ile girmiş oldum. Kitapçılığa başladığım vakitlerde üniversite öğrencilerine, üniversite hocalarına sunacağımız kitap çeşidi çok sınırlıydı. Ancak hızlı bir şekilde dünyanın çeşitli ülkelerindeki yazarların, düşünürlerin ve dava adamlarının kitapları tercüme edilerek okuyucuya sunulmaya başlandı. Geleneksel düşünen bazı kişilerin karşı çıkmalarına rağmen Mevdudi’nin Tefhimul Kur’an tefsiri her üniversiteli gencin, hatta bazı esnaf okuyucuların sahip olmaya çalıştığı kitaplar arasında yer almaktaydı.

İşte bu heyecanın ve coşkunun oluşmasında tekstil işleri yapamaya çalışırken aynı zamanda bir kitap dostu olan İnsan Yayınları’nın kurucusu merhum İlhan Akıncı’nın rolü çok büyüktü. O dönemdeki birçok üniversite öğrencisinin evindeki kitaplığında o dönemde yayın hayatına başlayan yayınevlerinin tüm kitaplarını görmek mümkündü. O dönemin gençleri bir kuyumcu titizliği ile kitap okurken şimdiki gençler ise ne yazık ki cafelerin, markaların para harcayan tüketicileri, sosyal medya kıskacında yaşayan görsel ve sosyal paylaşımcı oldular. Birçoğunun evlerde bırakın kitaplığa az sayıdaki kitaba bile tahammül edemediklerini duymaktayız.

Münir Üstün, İlhan Akıncı ve Alpaslan Durmuş

İlhan Akıncı ile hemen hemen her kitap fuarında karşılaşır, sohbet ederdik. Yayınevinde ziyaretlerim oldu. Kanal 7 televizyonunda bir sahurda kitap fuarları üzerine yapılan sohbete birlikte kitapları ve fuarları konuştuk. İlhan Akıncı da tıpkı diğer Malatyalı Müslümanlar gibi bana ‘Mahmut Kardaş’ derdi. Yine bir kitap fuarında sohbet etme fırsatımız oldu. “Erzurum’dan İstanbul’a taşındın. Nasıl işleriniz.” diye sordu. Ben de “İyi Elhamdulillah ancak…!” diye başlayan bazı cümleler kurunca dedi ki: “Mahmut Kardaş; maşallah, çok gayretlisiniz. Kilis’ten Erzurum’a gidip hem okuyup hem de kitapçılık yaptınız. Şimdi ise İstanbul’da hem öğretmenlik yapıyorsunuz hem de kültür işleriyle içi içesiniz. Birey Yayınları listesinde birçok yazarın kitabını yayınladınız. Yayınladığınız kitaplarınızı birçok yerde de görüyorum. İyi bir yerdesiniz.” Bu sözlerle beni hem yüreklendirdi hem de biraz mahçup etti. O günlerde İstiklal Caddesi’nde İnsan Kitap için satın aldığı ancak uzun süre çıkmasını beklediği yerdeki bir kiracının zorluklarıyla uğraşıyordu.

Kendisiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da düzenleyicileri arasında olduğu 25-26 Mayıs 2013 tarihinde gerçekleşen “Türkiye’de Dini Yayıncılık Ortak Akıl Toplantısı 1” programında da görüşmüştük. O programda masaları dolaşan Diyanet İşleri Başkanı sayın Mehmet Görmez’i durdurarak; “Değerli hocam, belki tanımıyorsunuz. Sizinle İnsan Yayınları’nın sahibini tanıştırmak isterim.” dedim. Başkanın da bu tanışmadan heyecan duyduğuna şahit oldum. Ayaküstü de olsa kısa bir tanışma ve selamlaşmaya vesile olduk.

Birçok kişinin de bildiği üzere İlhan Akıncı tekstil işinden kazandığı parayla yayınevini sürdürmeye çalıştı. Elbette yayınevinden de para kazanmıştır. Ancak bir yayınevi sürekli tüketimi olan bir işletmedir. İnsan Yayınları’nın listesine baktığımızda başlı başına bir hazineyi andırıyor. 1984 yılında yayın hayatına başlayan yayınevi, bilgi ve hikmet esaslı nitelikli yayın çizgisiyle, ülkemizin kültür, düşünce ve yayıncılık hayatında önemli bir yer edindi. Felsefeden edebiyata, tarihten psikolojiye, tasavvuftan modern düşünce eleştirilerine kadar çok geniş yelpazede bir yayıncılık yaptı. Toplumsal değişim ve dönüşüm meselelerine yakın oldu. İrfani çizgide, entelektüel bilgi üretimini sağlayan yerli ve yabancı çalışmaları okurların istifadesine sundu. Doğu'dan ve Batı'dan çok sayıda değerli yazarın çalışmalarını, farklı bakış açılarını, düşünce üretimlerini de Türkçe'ye kazandırdı. Birçok yerli yazar ve akademisyenin kitaplarını yayınladı.  

İnsan Yayınları, 1980 sonrası yayınevlerimizin anası konumunda bir özelliğe sahipti. Birçok kişi editörlük yaparak, birçok kitapçı İnsan Yayınları’nın yayınladığı ve bazen de kampanyalarla okuyucuda bir heyecan uyandıran yayınlarla, birçok akademisyen akademik çalışmasını yayınlatarak, İlhan Akıncı ve yayınevinin yükünü üstlenen ekip sayesinde bazı imkânlara sahip oldu. O da sahip olduğu imkânları yine yayıncılık, kitapçılık, ilim ve irfan yolunda harcadı. İnsan Yayınları’nın ve Müslüman okuyucuların bu günlere gelmesinde, İstanbul’un merkezi noktalarından İstiklal Caddesi’nde dünya okuyucularına da hitap eden İnsan Kitap’ın açılmasında İlhan Akıncı’nın sahip olduğu aşkın etkisi çok büyüktür. Yayınlanan birçok dergide İnsan Yayınları’nın reklamını görmek bile hem o yayın organına itimadı arttırıyordu hem de yeni türküler, yeni şarkılar, yeni ezgiler, yeni şeyler yazmaya ve söylemeye niyetli insanlara destek olanların varlığı beni de umutlandırıyordu. Yayıncılık çalışmalarının yanında eğitim ve vakıf çalışmalarına olan destek ve ilgisi de dikkate değerdi. Allah rahmet eylesin.

Ahmet Murat:

İlhan Ağabey, yayıncılığa çok emek vermiş bir büyüğümüzdü. Bildiğim kadarıyla, seksenli senelerdeki İnsan Yayınları serüveni başlamadan çok önce, Malatya'da yaşadığı yıllarda amatör de olsa kitapçılıkla uğraşmıştı. Tekstilcilikle iştigal ediyordu ama kitap yayıncılığı onun asıl işiymiş gibi dururdu. Satmayacağını bilerek çok kitap bastı. Herhangi bir şekilde o kitabın birkaç kişinin işine yarayacağına kani olunca, o kitabı basmaktan çekinmezdi. Fikre, irfana, eğitime gönül vermiş biriydi.

Pek bilinmez ama Sezai Karakoç'la özel bir yakınlık yaşadığı bir dönemi vardı. Hafta sonları buluşup birlikte gezdikleri bir dönemden hatıralar dinlemiştim kendisinden. İstiklal'de kitapçı dükkânı açmak için senelerce bir yer aradı. Bu arayışa kendisini sevkedenin, Nuri Pakdil'in, İstiklal ve Kızılay'da birer kitapçıya sahip olmanın camia için çok önemli olduğuna dair yönlendirmeleri olduğunu sık sık söylerdi.

Bir nüfuz arayışı içinde olmadan, yayıncılıkta para batırmayı göze alan bir iş adamına rastlamak sık rastlanan bir durum değildir. Bu yönüyle de dindar iş adamlarına iyi bir örnek olduğunu sanıyorum.

Hatıralarını yazdığını biliyorum. İnşallah bitirme fırsatı bulmuştur.

Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.

Adnan İsmaili:

Öncelikle İlhan abimize Allah’tan rahmet diler, Cennet’ül Firdevs ile mükafatlandırılmasını niyaz ederim. İlhan abinin Hakk‘ın rahmetine kavuşmasıyla fiziki olarak dünyamızda büyük bir boşluk bırakmıştır, ancak manevi olarak şahsiyeti ile ve yaratmış olduğu yayıncılık çığırı ile her zaman yanımızda olacak ve ağabeylik konumunu sonuna kadar koruyacaktır. O, kitap okumayı ve kitabı başkalarına okutmayı çok seven birisiydi ve bu duygusunun en iyi karşılığı olarak kurduğu İnsan Yayınları ve yayıncılık felsefesiyle insanlara bir ışık bir yol vermiştir ve bununla bir marka haline gelmiştir.

Dört veya beş ay önce, hastalanmadan önce konuştuğumuzda demişti ki "Üsküp çarşısında beraber yani İnsan-Logos yayınevlerinin bir kitabevini açalım"; fakat hastalandı ve nasip olmadı. Yani o her zaman iyilik, doğruluk, samimiyet, İslami konularında faal ve asla durmayan bir ağabeyimizdi. İnsan olarak örnek teşkil edebilecek bir şahsiyet, yayıncı olarak yeni ve doğruyu aktarmakta hiçbir şeyini esirgemeyen bir karaktere sahipti. Hiçbir zaman küçük düşünmeyen ve devamlı büyümeyi hedef alan bir kişiliği vardı. Derin ve manevi kültürü içeren konulara âşıktı, bundan dolayı da İnsan Yayınevi kalıcı hikmetin bir simgesi haline gelmiştir.

Yayımcılıkta dürüstlük ve kazançtan çok kaliteyi ön planda tutan bir yayıncı idi. Aynı zamanda değişik dallarda yapılan orijinal çalışmaları da benimserdi ve bundan dolayı İnsan Yayınları arasında birçok doktora ve yüksek lisans çalışması yayınlanmıştır. Özellikle din ve hikmet kültürü konularında Türkiye'de çığır açan yayıncılardan biri sayılabilir.

İnsan Yayınları, biz Balkan müslümanları olarak 90’lı yıllar öncesinde komünizm rejiminde bile kitap ile ilgili ciddi bir ışıktı, Yugoslavya döneminde gizli olarak İnsan Yayınları'nın kitaplarını gizliden gizliye getirirdik. Hatta Logos A Yayınevi'nin 1990’da kurulmasının İnsan Yayınevi bir nevi ilham kaynağı olduğunu vurgulamak isterim.

İnsan Yayınları'nın gelecekte de İlhan abinin kurup devam ettirdiği anlayış ve felsefesinin, evlatlarının ve varislerinin de aynı çizgide devam etmesi umuduyla, tekrar kendisine Allah'tan rahmet, ailesine sabr-ı cemil dileriz.

Mehmet Emre Ayhan konuştu

YORUM EKLE