Robinsonad edebiyat ya da adasal roman olarak adlandırılan Robinson ve Cuma’nın ıssız bir adadaki serüveni ve buradan hareketle kaleme alınmış benzeri macera romanlarıyla ilgili hemen hemen bütün çocuk ve yetişkinlerin malumatı vardır.
Ağızlara sakız olmuş “Issız bir adaya düşsen yanına alacağın 3 şey nedir?” sorusundan tutun da televizyonlarda reklamlara konu edilmesine kadar pek çok yolla bilincimizde yer etmiş bir serüvendir Robinson. Ancak bu tarz eserlerin edebiyat sahasında ‘Robinsonad edebiyat’ olarak adlandırılması bu türün kaynağının Daniel Defoe’nin romanı olduğuna işaret eder ki bu büyük bir yanlış anlama ve algılamaya sebep olmaktadır.
İki büyük İslam filozofundan Daniel Defoe’ye armağan
İbn Sina’nın “Hayy Bin Yakzan” öyküsü İslam dünyasındaki ilk alegorik hikâye ve derin bir felsefî metin olarak karşımıza çıkar. İbn Sina’nın bu metni yazarken önünde Yunanca’dan 9. y.y.da çevirisi yapılmış olan “Absal ve Salaman” öyküsü var. İbn Sina’nın Hayy Bin Yakzan’ının bağımsız bir yapıt olduğu kuşkulu olduğundan bu çevirinin bir özeti olarak kabul edilebilir. Sonrasında buradan hareketle pek çok öykü vücuda getirilir. Yani ‘ıssız ada’ öyküleri 10. y.y.dan itibaren kaleme alınır.
Issız ada öyküleri arasında en ünlüsü, en geniş etkiye ulaşanı ve Daniel Defoe’ya ilham kaynağı olanı İbn Tufeyl’in Hayy Bin Yakzan adlı büyük eseridir. İbn Tufeyl bu eski ve kısa öyküyü genişletmiş ve hem felsefe hem de edebiyat alanında eşsiz bir eser haline getirmiştir. Bu “ilk örneğin” etkisi, doğuda ve batıda çok geniş sahalara yayılmıştır. Batı felsefesinin kurucularından Bacon’dan ve eseri “Yeni Atlantis”ten, Spinoza’ya kadar akisleri olduğu kabul edilen bir gerçektir.
Ruhunuzu ve dünyayı keşfe çıkın
Bu öyküde Hayy bin Yakzan’ ın varoluşuyla ilgili iki seçenek sunulur: İlk ihtimal ekvatorun altındaki Hint adalarından birinde iklimin ve çevresel diğer unsurların uygun hal almasıyla Hayy’ın topraktan vücuda gelmiş olması. İkinci bir ihtimal ise başka bir adadaki halkın içinden olan Hayy’ın henüz bebekken zalim bir hükümdar tarafından öldürüleceği şüphesiyle bir sepetin içinde maceranın geçeceği adaya gönderilmesi ihtimali. Bu ihtimaller arasında filozoflar tartışsa da hikâye bu her iki ihtimali de göz önünde bulundurarak ilerler.
Hayy, bir ceylan tarafından emzirilir, sevgi ve şefkat içinde büyütülür. İlk önceleri kendini adadaki hayvanlardan biri sanan Hayy 7 yaşına geldiğinde hayvanların kuyrukları ya da kürkleriyle bir biçimde örtülü olduğunu ancak kendi örtüsünün olmadığını fark eder. Ve ilk açığa çıkan duygu ‘utanma’ olarak kendini gösterir. ‘Utanan Hayy’ hemen yapraklarla ayıp yerlerini örter. Adada vahşi hayat içinde varlığını sürdüren Hayy bir zaman sonra avlanmayı öğrenir ve diğer tüm hayvanlardan farklı olarak elleriyle iş yapabildiğini, yetenek sahibi olduğunu anlar.
Aklın ve ruhun keşfi
Aklının farkına vardığı bir dönemde bir gün annesi olarak bildiği ceylanın cansız bedenini görür. Çok telaşlanır ve onu tedavi etmeye çalışırsa da başarılı olamaz. Zaman geçtikçe kokup çürümeye başlayan ceylan leşi sayesinde ceylana karşı yakınlığı ve hissettiği duyguların aslında bu cansız ve iğrenç durumdaki cisimden kaynaklanmadığını anlar. Böylece ‘ruhu’ keşfeder.
Hayy 50 yaşına kadar canlılar, hayvanlar, cansız cisimler, doğa ve doğa olayları, adadaki bir yangın sayesinde ateşle tanışma ve gök cisimlerine kafa yorduktan sonra sonunda mutlak bir yaratıcının olduğu bilgisine ulaşır.
Issız adada yeni arkadaş
Hikâyenin bundan sonrası 2. ihtimal üzerinden devam eder. Bir başka adada yaşayan insanlar arasında Absal ve Salaman adında iki yakın arkadaş vardır. Bu adaya İslam gelir ve bu iki arkadaş samimiyetle bu sahih inanca bağlanırlar. Ancak aralarında bir fark vardır. Salaman günlük hayatı İslam’la düzenlemek ve yönetmek üzere insanlar içinde kalmayı, Absal ise daha derin düşünmek üzere kendine ıssız bir ada bulup orada yaşamını sürdürmeyi ve Tanrı’ya yaklaşmayı seçer. Absal yakın arkadaşı Salaman’la vedalaşır ve kimsenin yaşamadığı zannedilen uzaktaki adaya yani Hayy’ın adasına doğru bir kayıkla yola çıkar. Absal ve Hayy’ın karşılaşmalarından sonra Hayy, Absal ve Salaman’ın hayatı değişecektir.
Doğu’nun ve Batı’nın romanı
Robinson Crusoe iki öykünün benzerliği yönünden pek çok araştırmacı tarafından her ne kadar Hayy Bin Yakzan’ın “çocuğu” olarak nitelendirilse de aralarındaki keskin anlayış farkı hemen göze çarpar. Robinson pratik bir adamdır ve ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik aklını kullanmaktadır. Oysa Hayy mutasavvıf düşünceye sahiptir ve ihtiyaçları için aklını kullanırken Tanrı’yı bulur. Ayrıca Robinson ıssız adaya düştüğünde öykü boyunca yanında bulunan Cuma üzerinde hâkimiyet kurar ve adadaki iktidarı eline alır. Issız adaya kendisiyle beraber “ferdiyetçiliğini’ de getirir. Adayı nispeten yaşanabilir bir hale soktuktan sonra bu ıssız adada bile hâkimiyeti Cuma’yı sömürerek elinde tutar.
Robinson’u sorgulamak
Robinson’u yıllardır tanıyan ancak Hayy’ın ismini ilk kez duyanlar için Hayy Bin Yakzan’ı okumak çok şaşırtıcı ve etkileyici bir başka macera olacaktır. Hayy’ın içsel macerasını okurken Robinson’u da bir kez daha sorgulamak birçok kapıyı açacak. Robinson’u sorgulayınca önce “ıssız bir adaya” düşecek ve sonra kim bilir belki Absal’la tanışacaksınız.
Zeyneb İlhan önererek yazdı
aslında o kadar şaşırmadım batı bizim kültürümüzden birçok şeyi aşırıp, boyalayıp, reklamını en güzel şekilde başarıyla tamamlayıp tekrar bize sunmakta pek mahirdir