2006 yılında vefat eden Mustafa Necati Sepetçioğlu, bugün için yaşı 60’ı bulan ve birbirini takip eden birkaç kuşak için unutulmaz tarihi romanların yazarı olarak anılan bir usta. Tokat- Zile doğumlu. Çocukluğu Anadolu’da taşrada geçen Mustafa Necati Sepetçioğlu daha sonra öğretimini İstanbul'da sürdürmüş. Erken yaşta memuriyete başlaması ve hem taşrayı hem de merkezi yaşayarak öğrenmesi onu kendi hayatını kurup geliştirmek yolunda erkence olgunlaştırmış ve bu mücadele içinde hayatı daha yakından tanıma imkanı bulmuş.

İslam’la yoğrulan bir tarih…Mustafa Necati Sepetçioğlu

M.N.Sepetçioğlu hemen bütün kuşakdaşları gibi, sanat hayatına hikayeci olarak başlamış ve daha 16 yaşındayken  ilk hikayesini Sivas merkezli  ‘Hakikat’ gazetesinde yayınlamış. Taşrada yayınlanan gazete ve dergilerde sürdürdüğü bu ilk tecrübelerden sonra daha bir üslup sahibi hikayeci olarak bir çok merkezi dergide hikaye ve yazılarına yer bulmuş. İstanbul, Yol, Türk Yurdu, Türk Dili ve Türk Edebiyatı dergilerindeki yazı ve hikayeleri ise onu kayda değer bir hikayeci ve romancı haline getirmiş. İlk romanı ‘Çağlayanlı Vadi’  devrin önemli gazetelerinden ‘Vatan’ gazetesinde tefrika edildikten sonra  da yazınsal serüvenini bütünüyle romana ve özellikle tarihi roman alanına teksif ederek kendisini adeta bir efsane haline getiren Türk tarihini romanlaştırma çabasına girişmiş. Bir nehir roman yazma çabası da denilebilecek bu çabayla, Malazgirt zaferinden başlayan, fetret devrine uzayan, daha sonra da İstanbul'un fethine kadar genişleyen bir dizge üzerinde Türk’ün İslam’la birleşik ve bütünleşik tarihini konu edinen tam 9 tarihi roman yazmış. Adeta bir büyük yapıyı tarif edercesine başlamış olduğu bu romanlaştırma serüveninde, romanlarına seçtiği isimler bile onun roman yazmaktaki gayesini ortaya koyacak nitelikte; Kilit, Anahtar, Kapı, Konak, Çatı, Üçler Yediler Kırklar, Bu Atlı Geçide Gider, Geçitteki Ülke ve Darağacı. Bundan başka aynı tarihsel dizgeyi daha yakından takip ederek yazmış olduğu romanlarında da, Osmanlı sonrası Türk devletini anlatmaya çalışarak, adeta Anadolu insanının Malazgirt’te başlayan tarihiyle kavrayıp sahip çıktığı Vatan, Din ve Devlet tarifinin nasıl değişip dönüştüğünü, işlemeye çalışmış. Bu anlamdaki romanlarının konularını da ele veren roman isimleri de hayli ilginç ve düşündürücü;  Ebem Kuşağı, Sabır, Gündönümü, Karanlıkta Mum Işığı, Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu…

Peygamber öğretisinden yola çıkan hikayeci

Mustafa Necati Sepetçioğlu, KilitRomancılığını ve yazmaktaki gayesini anlatırken sanki bir sır verircesine Ahmet Yüter’ ile röportajında söylediği şu sözler ne kadar da manidardır;   “…Ya üç yaşındaydım ya da biraz daha küçük diyelim. Zile’ye -benim doğduğum büyüdüğüm kenttir-, Ramazanlarda dışardan vaiz efendiler gelirdi. Bir Rumeli ağzı konuşur, Rumeli yüzlü apak hoca, öğle ile ikindi arası vaaz ederken benim çok sonraları birkaç yerde yazdığım, ‘Öyle Bir Büyülü Dünya ki’ adlı kitabıma da aldığım Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in bir bağışını anlattı, bilmeden de benim yolumu açtı. Yüce Peygamber ashabıyla bir şehir dışı yürüyüşündeyken yol kıyısına bırakılmış bir leşe rastlarlar. Çok kötü koku, ashabı perişan eder, hızlıca geçmek isterler. Yüce Peygamber ise, doğruca leşe yürür, başında durur, bakar. İster istemez yaklaşan ashaba leşi gösterir: ‘Bakar mısınız?’ buyurur; ‘Şu çürüyüp kokan leşteki inci muntazamlığında duran dişler ne kadar düzenli, ne kadar güzel!...’ O yaşımda çirkindeki güzeli bulup gösteren bir peygambere inanmış olmanın mutluluğunu yaşadım; çirkindeki güzelliği anlattım, güzelin çirkinliğini aramadım. İyiyi, doğruyu, güzeli söylemeyi görev bildim…”

Romancılığını ve sanat yapmaktaki gayesini böylesine kutlu bir Peygamber  öğüdüne uyarak yapmaya çalışan M.N.Sepetçioğlu, daha ilk romanı Kilit’te, Malazgirt’i ortaya çıkaran ruhu, çocuk yaşlardaki ‘Alparslan’ın kaba kuvvetle açamadığı paslı ‘kilit’i ‘Bismillah’ anahtarı ile açabildiğini anlatarak vermeye çalışır. Alparslan’ın bu ilk eğitiminden yola çıkarak, yine onun etrafında dönen bir anlatımla, kılıç hocası ‘Sav Tekin’in, bilgi ve görgüsünü Sarı Hoca’dan devşiren bir başka yiğit ‘Kılıçarslan’ın, uzak görüşlü bilge ‘Küpeli Hafız’ın ve daha nice kahramanın uzak ufuklarda aradıkları ‘Malazgirt’ güneşinin doğuşunu nasıl seyrettiklerini de aynı üslupla anlatarak ciddi bir tarih tezi oluşturmaya çalışır.

Malazgirt kökenli bir tarih anlayışıMustafa Necati Sepetçioğlu

M.N.Sepetçioğlu Türk tarihine yüklediği bu İslam ve Müslüman Anadolu misyonuyla, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda, daha çok sol edebiyat çevrelerinin yorum ve eleştirileri ile şekillenen ve giderek N.Atsız’ın ‘Ergenekon’cu ‘Başlangıç’ tezi bir yana Kemal Tahir ve Tarık Buğra’nın ‘Devletçi ve ‘Osmanlıcı’ ‘Başlangıç’ tezlerinin bile reddedildiği ve bir başka tarihi roman yazarı Erol Toy’un ‘Şeyh Bedrettin’ isyanını esas alan ‘Devrimci’ başlangıç tezinin tartışılmaya başlandığı bir dönemde, bütün ideolojik yönlendirmelere rağmen, ‘Ergenekoncu’ ve ‘Osmanlıcı’ kuruluş kurgularını ‘Malazgirt’te buluşturmaya uğraşmıştır.

Fikri kökenleri bakımından Ö.Lütfi Barkan’ın ifadesiyle ‘Kolonizatör Türk Dervişleri’ olarak tarif edilen ‘Yesevi Ocağı-Yesi Dervişleri’ kaynaklı aksiyoner tasavvuf düşüncesi ile sosyopolitik planda S.Ahmet Arvasi’nin hatlarını çizmiş olduğu ve N.Atsız’ın savunmuş olduğu ‘Kızılelma’cı düşünceden çok Türk İslam kaynaşmasına dayalı ‘Nizam-ı Alem’ görüşüne daha yakın ve daha anlamlı bir noktada duran bu ‘Malazgirt Buluşturması’ M.Necati Sepetçioğlu’nun sanatsal çabasını bağlamış olduğu tasavvufi, aksiyoner, milliyetçi ve milletçi başlangıç arayışının da temelini teşkil etmektedir.

Mustafa Necati Sepetçioğlu, KapıBütün bu eleştiri ve yorum farklılıkları bir yana; ister kadim ve köklü bir ‘Millet’ olarak Türk Milletinin derlenip toparlanma tarihini buluşturduğu ‘Malazgirt’ vurgusu eksenindeki tartışmalar, isterse o zamana kadar hemen hemen hiçbir tarihsel perspektif taşımayan ve daha çok ele alan yazarın beğenilerine göre şekillenen ucuz epik anlatımlara dayalı popüler edebiyatla bunlardan etkilenen çizgi romanlar ve sinema ile anlatılagelen Türk kuruluş serüvenini kavuşturmuş olduğu tezli ve anlamlı kurgusu eksenindeki tartışmalar nezdinde olsun M.Necati Sepetçioğlu bir yanında Tarih diğer yanında da kitlesel okumaları barındıran iki uçlu bir meşgaleden başarı ile çıkmanın nadir örneklerinden birini veriyordu.

Meşgalenin birinci ucunda sadece ‘Tarkan’ ve ‘Kara Murat’la çizilip A.Z.Kozanoğlu romanlarıyla ezberlenen bir yüzeysellik kapatılıyor ve 14 cilt boyunca anlatılacak çok daha derin bir tarihi olan bir milletin tarihine karınca kararınca gerekli özenin gösterildiği bir profesyonel duruş yer alıyordu. Meşgalenin diğer ucunda ise okuması gereken ancak neyi okuyacağını ve nereden başlayacağını kestiremeyen bir gençliğe iyi bir başlangıç yapmak üzere okunabilecek bir dizi roman sunuluyor ve bu sunumla açılan yol üzerinde de daha sonra keşfedilecek olan ‘Mevlana’dan Muhammed İkbal’e, Tarık Buğra’dan Kemal Tahir’e, Peyami Safa’ya, Necip Fazıl’a Yahya Kemal’e, Arif Nihat Asya’ya, Ahmet Hamdi Tanpınar’a ve oradan da Cüneyd-i Bağdadi’ye,  İbn-i Arabi’ye, Hoca Ahmet Yesevi’ye Abdülkadir Geylani’ye, Said-i Nursi’ye kadar ilerleyebilecek olan bir okuma güzergahı şekilleniyordu.

Çatı’dan görünen İlay-ı Kelimetullah

M.Necati Sepetçioğlu’nun hem tarihi roman yazma biçimi olarak kendine özgün bir yer edindiği hem de romanını yazmaya çalıştığı bir milletin tarihinden bir tarih tezi oluşturduğu kült romanları; Kilit’i, Anahtar’ı ve Kapı’sı onları kaybeden genç kuşakların kendilerini bulmasını bekliyor… Zira bu yeri vatan kılan ve bu nesillere miras bırakan kahramanların, yitiğini arayan evlatlarının son çeyrek asır boyunca dayatılan popülasyonların etkisiyle, hayali bombardımanlardan, metalik rüzgarlardan ve uzaklarda aranan çuvallı fantezilerden çok ‘Üçler Yediler Kırklar’a ulaşabilmek için önce Kilit’le ‘Anahtar’ı buluşturmaları sonra ‘Kapı’yı açmaları ve ‘Konak’ la tanışarak ‘Çatı’ya çıkmaları icap ediyor. O Çatı’dan görünen şey ise; İlay-ı Kelimetuıllah yolunda bir milletin mücadelesidir ancak…

Şahin Torun