Saatleri Ayarlama Enstitüsü Ahmet Hamdi Tanpınar’ın son romanıdır. Eser 1954’de bir gazetede tefrika edilmiş ve 1961 yılında basılmıştır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü bir roman türü olarak tanımlamak oldukça güç. Zira işin üstadları da bu konuda uzlaşabilmiş değiller. Tanpınar’ın bu eserini Berna Moran bir hiciv romanı olarak tanımlarken Mehmet Kaplan, Mustafa Kutlu ve Selim İleri ironi olarak değerlendiriyorlar. Beşir Eyvaoğlu’na göre ise mizahi bir roman. Elbette bu karmaşanın sebebi Tanpınar’ın eserinde kullandığı anlatım tekniğinin giriftliği ve dili. Belki de bunların hepsini birden kullanmasındandır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, bireyden topluma ve ülkeye farklı ölçeklerde iç içe geçmiş çatışmalar üzerinde kurulmuştur. Büyükten küçüğe doğru gidersek büyük bir imparatorluktan ulusdevlete dönüşmenin sancıları başta gelir. Bu dönüşüm sadece bir rejim değişikliğinden ibaret değildir üstelik. Eski olanla bağların koparıldığı ve bir modernleşme projesinin uygulandığı sürece tekabül eder bu büyük değişim. Bu şartlar altında geçmiş ile şimdi, gelenekle modern uygulamalar arasında kalan toplumun bocalaması da kaçınılmazdır. Bununla birlikte toplumun bu tepeden inme modernleşme projesine bakışı, kendi değerlerine yabancılaşmış aydınların ve elitleri idealist anlayışından çok uzaktır. En küçük ölçekte ise bütün bunların tesirinde kalan ve köşeye sıkışan bireylerin sergüzeştini işler Tanpınar. Kimi geleneğe yakındır ve modernleşmeyle sorunlar yaşar, kimi yeni şartlara ayak uydurmuştur fakat geçmişine ve topluma yabancılaşmıştır.
Kısaca Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde roman tekniğiyle Türk modernleşme projesini masaya yatırmıştır. Mehmet Kaplan’a göre: “Bu donmuş veya parçalanan bir saat gibi çığırından çıkmış olan zamanın esas kahramanı Türk cemiyetidir. Yazarın asıl gayesi, Türk cemiyetinin son elli yıl zarfında, nasıl donmuş bir hayat şekli ile onu gülünç şekilde aşmak isteyişini anlatmaktır.”
Romandan derlediğimiz 20 alıntı:
1.“Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır. Bu da gösterir ki zaman, mekan insanla mevcuttur.”
2. “Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamaya başladım.”
3. "İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz."
4. “Bütün ve halis şahsiyet her şeyden evvel kendisiyle yetinmeyi icap ettirir.”
5. “Tarih günün emrindedir.”
6. “Saat bir vasıta, bir âlettir. Tabii mühim bir âlettir. Terakkî saatin tekâmülüyle başlar. İnsanlar saatlerini ceplerinde gezdirdikleri, onu güneşten ayırdıkları zaman medeniyet en büyük adımını attı. Tabiattan koptu. Müstakil bir zamanı saymağa başladı. Fakat bu kadarı kâfi değil. Saat zamandır, bunu düşünmemiz lâzım!”
7. “Bu daima böyledir. Hâdiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hâdiselerdir.”
8. “Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan, yahut masasının üstünde gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber olup bittisiyle yaşayan saat ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamağa ve düşünmeye alışır.”
9. “Saymak bizi daima aldatır. Gülünç ve eksik neticelere götürür. Zaten herhangi bir şeyi saymanın imkânı yoktur. İnsan tek bir hal olsa istatistik denen şeye inanırım. İnsan karışıktır, durmadan değişir. O halde niye bu yorucu işe girmeli?”
10. “Günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi.”
11. “Realist olmak, hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir.”
12. “Dinlemesini biliyorsun ki bu mühim bir meziyettir. Hiçbir işe yaramasa bile insanın boşluğunu örter, karşısındakiyle aynı seviyeye çıkarır!”
13. “İnsan, her şeyden evvel iştir, iş ise zamandır.”
14. “Tecrübe sahibi demek, yıpratılmış olmak, muayyen hudutta ve muayyen fikirlerde donmuş olmak demektir.”
15. “Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir.”
16. “İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zapt ediyordu. Ne kadar abes ve manasız olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen adam, ister istemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihinin büyük sırrı burada idi.”
17. “Hiçbir şey yapmayın, yalnız inanın. Bize bu yeter. (….) Çünkü evvela inanç lazım.”
18. ”Herkes bilir ki eski hayatımız saat üzerinde kurulmuştur. Hattâ sonraları Muvakkit Nuri Efendi’den öğrendiğime göre Avrupa saatçiliğinin en büyük müşterisi daima müslümanlar ve onlar içinde en dindarı olan memleketimiz halkı imiş. Günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü saatle idi. Saat Allahı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi…”
19. ”Bu asra birçok ad verilebilir. Fakat o her şeyden evvel bürokrasi asrıdır. Spengler’den Kayserling’e kadar bütün filozoflar bürokrasiden bahsederler. Ben hattâ derim ki, bürokrasinin asıl kemal çağı, istiklâl devri bu devirdir. Bunu anlayan adam mühim adamdır. Ben mutlak bir müessese kuruyorum. Fonksiyonu kendisi tayin edecek bir cihaz… Bundan mükemmel ne olabilir?”
20. “Hakikî insan zaman şuurudur.”
Hazırlayan: Munise Şimşek