İyi şair İhsan Deniz. 80 kuşağının sözü çok edilen şairlerinden. Kuşağın kendini kabul ettiren şiiri hâlâ etkisini sürdürüyor. Hayatımızda şiiri bir imkân olarak meydana çıkarmaya gayret ederken elbet genel geçer eğilimlerden kaçınıp ayrıksı bir izleğe yönelince yenileşme ve değişme ortaya çıkar. Kuşaklar öyle zorlama bir itkiyle oluşmazlar. Sebepleri, konumları, çıkışmaları bir diğerine veya kendinden öncesine benzerlik arz etmez. 80 kuşağı darbenin zorbalığına karşı direnmiş bir şiirdir bence. Direnerek var olmayı, kalıcı olmayı başarmış bir şiirdir…
İhsan Deniz önemli bir şairdir. Çocukluğunu ve yazma eylemini anlatır mısın dediğimizde bizi kırmadı. Üstelik nezaket gösterip sorularımızı tez elden cevapladı. Teşekkür ederiz İhsan Bey…
Yazmaya nasıl ve nerede başladınız?
İlkokulda, yanılmıyorsam “Tahrir” adlı -veya buna benzer- bir ders vardı. O dersi çok severdim. Yazma tutkumun ilk kıvılcımı, sanıyorum o ders sayesinde parladı. Ortaokul-lise öyle böyle geçti, kimi defter çalışmalarıyla. Bursa Marmara gazetesinin edebiyat ekinde şiirler yayınladım daha sonra. Şunu iyi hatırlıyorum: Kimi zaman, -bazen pek çok zaman- ertesi gün basılacak nüshaya bir gece öncesi şiir yetiştirmek için kıvranır dururdum. Şu işe bakın: Zorla şiir yazdırtırdım kendime! Tek sebebi, âşık olduğum kızdı elbette! Kız, sayfadaki şiirimi okuyacak, beni daha çok sevecek falan filan… Ha, işime yaramadı değil o şiirler… Elbette bunlar işin lâtifesi, naylon şeyler… Ben ‘şiir yazmaya’ Yönelişler dergisinde 1982 yılında başladım.
Kaç yaşında olduğunuzu anımsıyor musunuz?
Yirmili yaşlardaydım...
Sizi yazmaya veya okumaya teşvik edenler oldu mu?
Hayır, kendimden başka beni yazmaya kimse teşvik etmedi. Okuma hususu -elbette ciddî okumalardan söz ediyoruz- biraz farklı. Lisede okurken Vedat Şahin ve Mahmut İncimez’lerin kaldığı öğrenci evine dadanmıştık tabir caizse. Sezai Karakoç’u ve Diriliş’i, Nuri Pakdil’i ve Edebiyat’ı orada tanıdık. Öte yandan, lisede MehmetBayrak ağabeyin okuma telkinlerinden de nasipdâr olduk ben ve birkaç arkadaşım. Daha önceleri, okuma hususunda babamın yol göstericiliğini hatırlamadan geçmek olmaz.
İlk okuduğunuz kitap, şiir, hikâye veya yazı, dergi, gazete?
Kemâlettin Tuğcu’nun kitapları olabilir. Babamın takip ettiği Bugün gazetesi olabilir.
İlk yazdığınız yazı-şiir yayınlandığında ne hissettiniz?
Dizlerimin bağı çözülmedi. Çok sonraları oldu bağ çözülmesi. Toplam 10 harften oluşan ismim ve soy ismime bir süre baktığımı -hoş, bugün de bakarım ya, neyse- hatırlıyorum. İsmimi, kâğıt üstünde, dışardan biri gibi hissetmeye çabaladım. Başkasının gözüyle okudum kendi ismimi.
Yazma tutkunuzu başından başlayarak anlatır mısınız?
Valla, yazma tutkumun başına dair pek de dişe dokunur bir şey yok. Yazma tutkumun ‘sonu’nu -çünkü yaklaşıyorum- sorsaydınız, daha heyecanlı şeyler anlatabilirdim size. Benim şiir yazmam ve bu bağlamda bir ‘şair’ yaftası almam, Allah’ın takdiri ayrı bahis ama kendi ‘irade’m neticesidir. Ben istedim oldu. Ancak istemekle olmuyor pek tabii. Ama ben istedim oldu! Artık istemiyorum, olmuyor!
Daha çok ve özellikle çocukluk döneminizi anlatır mısınız?
Çocukluğum Küçükyalı-Bostancı arasında geçti. 60’lı yıllarda şehrin o bölgeleri birer sayfiye yeri tadını barındırırdı. Mahalle arkadaşlığını iyi yaşadım diyebilirim. Hatta mahalle arkadaşlığımız okul arkadaşlığımızdan daha güçlü ve sıkı idi. Fevzi Çakmak İlkokulu’nda Rabia öğretmenimizin -hatırlıyorum tam bir hanımefendiydi, bakımlıydı, titizdi; Rabia’lar her zaman güzeldir, hoştur, alımlıdır zaten, bunu söylemeye gerek yok!- üzerimizde hayli emeği vardır. Karnem her zaman başarılı bir öğrenci olduğumu ispat etse de, ben bugün baktığımda pek de başarılı bulmuyorum kendimi. Parlak, atak bir öğrenci değildim. İyi futbol oynardık; bütün boş vakitlerimizde nerdeyse... Misket oynar, Teksas-Tommiks okurduk Yazın sahilden denize girerdik. Kayalıklarda midye pişirirdik falan. Bazen de çok uzak semtlere giderdik yürüyerek.
Artık yazar olmuştum dediğiniz zamana kadar olan çabanızı sorsam?
Çok okumak, çok yazmak, yazdıklarımın pek azını yayınlamak…
Nurettin Durman sordu