Osmanlı hanedanının  son veliahdı Osman Ertuğrul Osmanoğlu’nu dün ebediyete uğurladık. Binlerce insan akın etmişti Sultanahmet’e. Bunca kalabalığı görünce bir an şaşırıyor, tuhaf bir telaşa kapılıyor insan. Sultanahmet Camii tarihinde belki de ilk kez bu kadar insana şahit oluyordu. Dikkatle bakıyorum etrafıma bir tanıdık yüz görebilir miyim diye o itiş-kakışta; yoldayken Mustafa Armağan’ı aramıştım, cenazeye geleceğini ama şu an Kanal A’ya canlı yayına gittiğini söylemişti, gözlerim gayr-ı ihtiyârî onu arıyor. Bu arada bütün ayrıntıları da görmek istiyorum ama nafile, sadece müthiş bir kalabalık var ve herkesin yüzünde anlamlı bir hüzün, bir suçluluk duygusu hâkim.  

 

Bu cenaze namazını kılmayı nasib et Yarab!

Basın mensupları ise bütün yüksek noktalara konuşlanmış, ha bire çekim yapıyorlardı kameralarıyla. Bir an özeniyorum onlara, özeniyorum çünkü bulundukları yerlerden her şeyi ve belki de benim görmek istediğim bütün ayrıntıları görebiliyorlardı. Ama benim konumum farklı onlardan. Ben çünkü bir taraftan “Dünya Bizim”e haber toplarken diğer yandan merhum Osman Ertuğrul Osmanoğlu’nun namazını kılacaktım; evden çıkarken çünkü “Yârabbi, bana bu cenaze namazını kılabilmeyi nasib et” diye duâ ederek yola koyulmuştum. İşte o yüzden, hiç olmazsa diyordum kendi kendime, şunca yıllık ömrü hayatımda ‘hanedan’a mensup birinin namazını kılıp duâ ederken ben, az önce özendiğim gazeteciler ise bundan mahrum kalacaklardı. 

7780

Hem insanlık hem de tarih şahit 

Namaz başlamadan önce Sultanahmet Camii Başimamı Emrullah Hatipoğlu cenazeye katılanlardan merhum Osman Ertuğrul için üç İhlâs ve bir Fâtiha okumalarını istiyor. Ardından da, her doğan insanın öleceğini belirterek, “Önemli olan Allah’ın rızasını kazanmak ve O’nun rızası doğrultusunda O’na dönmek” olduğunu söylüyor. Daha sonra etkili konuşmasını şu sözlerle tamamlıyor Emrullah Hoca: “Osmanlı’nın mensup olduğu hanedana, hem insanlık hem de tarih gerekli şahadeti yapıyor ve yapacaktır. İşte şu içinde bulunduğumuz camii gibi eserleri bize bırakanlara, o eserler şahitlik ediyor. Çünkü onlar toprakların büyüklükleriyle değil, o topraklar üzerindeki hak, adalet ve insanlık değerlerinin zirveye çıkarıldıklarına şahitlik edeceklerdir.” 

 

Tanıdık birilerini ararken  

Namazın ardından Osman Ertuğrul’un cenazesi tekbirlerle camiinin avlusundan çıkarılırken, ben hâlâ tanıdık birilerini arıyorum o ânki duygularını sorabileceğim. Tanıdık derken, en azından kamuoyunun tanıdığı birilerini. Bir taraftan yaşanan kargaşanın dışına çıkmaya çabalıyor, diğer yandan da fotoğraf çekiyorum. Anlayın işte ne zorluklar yaşadığımı! Birden, İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu ile göz göze geliyoruz ve belli belirsiz karşılıklı tebessüm ediyoruz birbirimize. İşte bu durumdan cesaretle tanıtıyorum kendimi. Duygularını soruyorum. Aşağı yukarı az önce Emrullah Hatipoğlu hocanın söylediklerine benzer şeyler söylüyor. Halkın gösterdiği ilgiye işaret ediyor bir taraftan da. Osmanlı’nın gittiği yerlere insanlık, adalet, uygarlık götürdüğünü; asla ve hiçbir zaman zulüm yapmadığını, kimseyi sömürmediğini; aksi olsaydı bu kadar çeşitli unsuru bir arada tutamayacağını söylüyor.

7781

“Artık aşmamız gerekiyor bunları” 

Burhan Bey’in yanından teşekkürlerle ayrılıp güç belâ biraz ilerliyorum. Az ileride, önümden hanedana mensup olduğunu tahmin ettiğim bir grup yürüyor. Onlara mı bir şeyler sorsam acaba? Ama, birden Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen’i görüyorum. Selamlaşıyoruz. Onun duygularını soruyorum hemen bir cümle diyerek, insanların teveccühünden söz ediyor ve ekliyor imalı bir söyleyişle: “Artık aşmamız gerekiyor bu durumları. Görüyorsun işte!” Dışarıdan ise hâlâ tekbir sesleri geliyor.  

 

Mustafa Kara, Şevket Eygi

Artık yavaş yavaş  rahatlamaya başlayan kalabalıkla beraber yürümeye devam ediyorum. Az ileride Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara’yı görüyorum. Sonra İlber Ortaylı da geliyor yanlarına. Birer fotoğraflarını çekiyor ve ancak Belediye Başkanı Mustafa Kara ile İlber Ortaylı’ya sorabiliyorum duygularını. Başkan Mustafa Kara, Üç kıtaya yayılmış Osmanlı’nın büyüklüğüne vurgu yaparak, bu günkü devletlerin tartıştığı ve bir türlü halledemedikleri birlik ve beraberlikten söz etti. Çok şeyler söylemesini beklediğim İlber Ortaylı ise, anlayamadığım bir edâ ile “Güneş başıma geçti, imam da uzattıkça uzattı!” gibi ifadelerle yürüyüp gitti. Onu ne mutlu eder, bilemiyorum. Oysa görüştüğüm hemen herkes hüzünle ve mütevazı bir tavırla bir şeyler söylemişti. Demek ki, insan olabilmek başka bir şeydi! 

Ben, bu tuhaf duygularla boğuşurken Mehmet Şevket Eygi’yi görüyorum. Etrafında bir grupla geliyor. Bir şeyler soruyorlar. Zaman zaman durmak zorunda kalıyor, sonra tekrar yürüyor. Başımız sağ olsun hocam diyorum. Duygularını soruyorum; özetle, bu günlerimizi aslında Osmanlı’ya borçlu olduğumuzu söylüyor.  

7782

Başka bir devletin vatandaşı olmadan yaşadı

Nihayet Mustafa Armağan’ı görüyorum. Kucaklaşıyoruz. Onun söyledikleri çok ilginç. Meselâ, Merhum Osman Ertuğrul, yurt dışına sürüldükten sonra hiçbir surette başka bir devletin vatandaşı olmadan yaşamış. Mustafa Armağan en çok da Osman Ertuğrul’un Kanada’da kurduğu madencilik şirketindeki yöneticilik becerisi ve yöntemi üzerinde duruyor. Hatta, O’nun bu yönetim sistemi, üslûbu ve becerisi Amerika Colombiya Üniversitesinde ders olarak okutuluyormuş. Doğrusu, gerçekten çok ilginç! 

Bu arada biz konuşurken, bize doğru gelen grubun içinde, hanedan mensuplarından Şehzade Bülent Osmanoğlu ile tanışıyoruz. Başsağlığı diliyoruz. Çok mütevazı bir yapısı var, üstelik çok da kibar. 

Sonra çıkıyoruz camii avlusundan.

Defin için Sultan Abdülhamid'in türbesine doğru yürüyoruz. 
 
Foto Galeri İçin: http://www.dunyabizim.com/gallery.php?id=83

 

Adem Turan artık kuşlarını uçurarak yazdı