Yıl 1983, Sultanahmet'te Dini Yayınlar Fuarı açıldı. Ben henüz lise öğrenciyim. Sultanahmet’te oturuyoruz. Evimiz camiye çok yakın. Babam o dönemin en büyük dağıtım şirketlerinden biri olan Derya Dağıtım A.Ş.’nin yöneticisi. Fuarın en stratejik köşesinde Derya Dağıtım’ın standı var. Bu stantta neler sergilenmiyor ki... Gazali’nin kutu kutu İhya-i Ulumiddin’i, Mehmet Vehbi Efendi’nin 16 ciltlik tefsiri, Büyük Doğu Yayınları'nın bütün kitaplarını biz satıyoruz. Talep o kadar fazla ki her gün sevkiyat yapılıyor.
Okuldan çıkıp fuara geldiğimde kasaya ben oturuyorum. Haftasonları da fuarda görevliyim. İnsanlar para vermek için sıra bekliyorlar. Avluya asılan büyük perdede Diyanet Vakfı’nın hazırladığı Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri ve klibi dönüyor gün boyu ve iftardan sonra. İkindi sonrası yavaşlayan alışveriş teravih namazı sonrası tekrar hızlanıyor.
Evimiz yakın olduğu için bazen stantta çalışanlara evden iftarlık taşıyoruz. İftardan sonra da termosla çay. Otobüs otobüs Türkiye’nin dört bir yanından müminler Sultanahmet Camii’ne ziyarete geliyorlar. İftar vakti caminin etrafı, havuzlu parkın çimleri, Ayasofya’nın önü, Dikilitaş'la Alman Çeşmesi’nin arası oruç açan öbek öbek insanlarla doluyor. Evden gelen kumanyalarla alelacele yapılan iftardan sonra ibadete başlanıyor. Akşamla yatsı arasında camide kimi tespihat yapıyor, kimi mukabele okuyor, kimi Kur’an dinliyor. Gün boyu güneş ışığıyla yıkanan iç avlu akşam serinlemeye başlayınca, teravihten kaçan çocuklar şadırvanın etrafında koşuşuyorlar. İftar sonrası pek müşterisi olmayan kitapçılar birbirlerinin standında sohbete dalıyorlar.
Sultanahmet’in avlusunda herkese yer vardı
O zamanlarda ne internet vardı ne de internette kitap alımı. Türkiye’nin her yanına dağılmış mağaza zincirleri yoktu. TÜYAP Kitap Fuarı dersen dindar ve sağ kesim yayıncıların esamesi okumuyor. Dolayısı ile Sultanahmet Dini Yayınlar Fuarı okuyucunun aradığı kitabın izini sürdüğü, yeni yayınlardan haberdar olduğu tek adres neredeyse. Üstelik indirimli kitap satılıyor.
Elinde uzun listelerde üniversite öğrencileri, güllü Yasin arayan hanım teyzeler, evindeki mobilyalara uygun kitap seçmek isteyen zenginler, çocukları çekiştiren anneler, sorumlu olduğu gençlere hangi kitabı seçmesi gerektiğini fısıldayan abiler, ablalar, üniversite hocaları, din âlimleri, meşhur yazarlar, meşhur olmaya aday yazarlar, öğretmenler, okuldan kaçan imam hatipli gençler, dini arayış içinde olan insanlar, artistler, şarkıcılar ve dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen renk renk, biçim biçim turistler... Herhalde bu fuar, gizemli ve mistik bir arayışın peşinde olan yabancılara da izini sürdükleri her ne ise bir parça tattırıyordu. Çünkü stantlarda yeni yeni moda olmaya başlayan yeşil popun öncülerinin şarkılarına kulak misafiri oluyordunuz, zikir kasetleri de kulağınıza çalınıyordu, İstanbul’un en güzel sesli hafızlarının okuduğu Kur’an sesleri de.
Sultanahmet’in avlusunda herkese yer vardı. Sultanahmet, ihtilal sonrası savrulan ülkemin insanlarını kucaklayan bir anneydi sanki. Onların kulaklarına Allah’ı fısıldayan bir anne.
Kitap suç unsuru olarak televizyonlarda sergilendikçe...
Sonra ne oldu? Ramazan önce sonbaharda, sonra da kışın en soğuk günlerinde misafirimiz olmaya başlayınca avlu çadırla kaplandı. Bu defa yağmurdan ve rüzgârdan kaçanlar, yayıncıların kitaplarında sıcağa ulaşmaya çalıştılar. Bu arada Sultanahmet’e gelen turistlerin sayısı arttı. Yayıncılık yapan insanların sayısı fazlalaştı. Öyle ki artık iç avluya da sığmaz oldu yayıncılar. Hal böyle olunca cemaat sığamaz oldu kapılardan. Fuar için, namaz için kapılardan girmek de çıkmak da zorlaştı insanlara. Belki de bu fuar Türk insanının ihtilal yöneticilerine gösterdiği bir tepkiydi. Kitap suç unsuru olarak televizyonlarda sergilendikçe insanlar çanta çanta kitap alıyorlardı.
Sonraki yıllarda fuar sadece biri dini yayınlar fuarı olmaktan çıktı, bir kültür merkezi haline geldi.
Bu fuarlarda ilginç şeyler de yaşıyorduk. Ali Rıza Demircan’ın İslam’a Göre Cinsel Hayat kitabı yasak yayın ilan edilip fuarda satışı yasaklandı. Ayrıca İsmail Hakkı İzmirli’nin 3’lü meali de istenmeyen yayınlar arasındaydı. Pek sempati ile bakılmayan cemaat yayınları da vardı. Arada istenmeyen tatsız olaylar da yaşanmıyor değildi.
Belki de beş yıldır fuarı ziyaret etmiyorum
Ramazan'ın kışa denk geldiği yıllar Türk insanının da kitaplardan uzaklaştığı yıllar oldu. Artık ne Ali Şeriati ne de Seyyit Kutup eski cazibesini koruyordu. Üstelik yıllar içinde At Meydanı'nda kurulan yeme içme yerleri Sultanahmet’i bir kültür ve ibadet mekanından eğlence mekanına dönüştürüverdi. Şerbetçiler, helvacılar, dönerciler, macuncular, lahmacuncular, şekercilerin yanı sıra seyyar atlı karıncalar ile Ramazan gecelerine renk katmak isteyenler soluğu Sultanahmet’te almaya başladı. Üstelik İstanbul’un turizm cazibesi de her yıl daha artıyordu. Sultanahmet avlusu kitapçılara dar gelmeye başladı. Yeni bir yere, yeni bir arayışa ihtiyaç vardı. Sultanahmet’e en yakın, sur içinde, birkaç durak ötede Beyazıt vardı. Ve yayıncılar çadırlarını Beyazıt’a taşındılar.
Bu otuz yıl içinde ne mi oldu? Dini yayınlar fuarı artık bir kültür merkezi olmaktan çıktı, sadece Türkiye’nin değil, belki de Ortadoğu’nun ve hatta Avrasya’nın en önemli kitap ve kültür etkinliğine dönüştürülebilecekken sadece ilgilisinin Ramazan’ın hatırına ziyaret ettiği bir hal aldı. Bir yayıncı olarak belki de beş yıldır fuarı ziyaret etmiyorum. Ama treni kaçırdığımızı da düşünmüyorum. Yeni bir kültür politikası ile birlikte yeni bir yayın hamlesine ihtiyacımız var. 30 yıllık bir geleneği yeniden canlandırabilir, bütün İslam âleminin Ramazan’da buluştuğu kültür ve sanat şenliğine dönüştürebiliriz. Bu sadece bir irade gerektiriyor. Türkiye’nin dünyayı takip eden yayıncıları büyük bir özveriyle bu taşın altına ellerine koyacaklardır, hiç kimsenin şüphesi olmasın. Önümüzdeki yıl Ramazan’a ve Türk okuyucusuna yakışır bir fuarda buluşmak dileğiyle.
Melike Günyüz yazdı