Mevlevilik tarikatının oluşmasında en önemli pay kuşkusuz Sultan Veled'e aittir. Sultan Veled, 24 Nisan 1226'da Larende'de (Karaman) dünyaya geldi. Babası Hz. Mevlana bu esnada 19 yaşındaydı. Asıl adı bazı kaynaklara göre Muhammed, bazı kaynaklara göre Ahmed'dir. Sultan Veled’in Mevlevilik’teki yerini anlamak için, Ahmed Eflaki'nin “Menakib-ül Arifin” adlı eserinde yer alan şu menkıbeyi zikretmek gerekir: Birgün Hz. Mevlânâ, has arkadaşlarıyla birlikte mübarek medresesinin sofasında, Sultân Veled sağ, diğer oğlu Alâeddîn de sol yanında otururken, gayb âleminden yeşiller giymiş iki şahıs gelerek, Sultân Veled’in elinden tutup götürürler. Bir süre sonra onu geri getirdiklerinde, “Bu genç, Bahâ Veled’in (k.s.) neslinin devamı için lâzımdır!” diyerek ardından Alâeddîn’i götürürler ama onu geri getirdiklerinde bir şey söylemezler. Oradakilerin feryatlar içinde ne olduğunu sormaları üzerine Hz. Mevlânâ: “Bahâeddîn, bizim soyumuzun devamı için bir süre dünyada kalacak. Fakat Alâeddîn fazla kalmayacak” buyurur. Eflâkî, bu olayı yorumlarken, Alâeddîn’in gerçekten de fazla sürmeden Şems-i Tebrîzî'nin vefatı (ö.645/1247) olayında zan altında kaldığını ve akabinde öldüğünü, Sultân Veled’in ise temiz bir kalple yıllarca, “Çocuk, babasının sırrıdır!” hadisi üzere yaşadığını belirtir.
Mevleviliğin ilk temelleri atılıyor
İlk eğitimini babası Hz. Mevlana'dan ve Seyyid Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizi'den aldı. Sultan Veled, manevi hâl ve mertebelere derinlemesine vakıftı. On yaşından itibaren babasının sohbetlerinde bulunan; hal, tavır ve sima olarak da babasına çok benzeyen bu mübarek evlat, Hz. Mevlana'nın vecd halleri, âlemden âleme geçişlerine şahitlik ederek büyümüştür. Hz. Mevlana, Şems-i Tebrizi'nin Konya'ya gelişinden sonra kendinde eksik olanı Hz. Şems'de görmüş, tüm malumatları terk ederek aşkı ve irfanı onunla keşfetmiştir. Şems ile birlikte “fena” oldukları bu anlarda, Hz. Mevlana'nın sohbetlerini özleyen halkın gönlünü alan, babasının eksikliğini gidermeye çalışan da gene Sultan Veled'dir. Şems-i Tebrizi'nin ilk ortadan kayboluşunda babasının üzüntüsüne dayanamamış ve 1245 yılında Şems'in izini Şam'da bulup onu tekrar Konya'ya getirmiştir. Sultan Veled halk ve babası arasında, babasının yüksek üslubunu yorumlamak ve arabuluculuk yapmak adına da bir köprü olmuştur her zaman.
Bir tarikat kurma düşüncesinde olmayan Hz. Mevlana'ya mukabil, Sultan Veled, babasının mirasını halka ulaştırmak amacıyla Mevlevilik tarikatının ilk temellerini atmıştır.
Sema törenlerinin ilk menşei Ulu Arif Çelebi'ye dayanır
Sultan Veled'in babasından daha fazla Türkçe şiir yazması da, çevresindeki halkın Türk oluşu ve onlara ulaşma arzusundandır. Onun Türkçe manzumeleri, Anadolu-Türk edebiyatının bilinen en eski örneklerinden olması hasebiyle de Avrupalı oryantalistler ve Türk araştırmacılar tarafından ilgi ile karşılanmıştır. Şems'in vefatından sonra onun yerine geçen Selaheddin Zerkub'a da sevgi ve saygı göstererek, 25 yaşındayken kızı Fatma Hatun ile evlenmiştir. Bu ilk evliliğinden “ulu” lakaplı Arif Çelebi ve iki kızı dünyaya gelmiştir. Kaynaklara göre sema törenlerinin ilk menşei, Ulu Arif Çelebi zamanında başlamıştır. Eşinin vefatından sonra iki evlilik daha yapmıştır.
Selahaddin Zerkub'un vefatından sonra onun yerine Hz. Mevlana tarafından tayin edilen Hüsameddin Çelebi, vazifesini Sultan Veled'e bırakmak istediyse de, o bu vazifeyi kabul etmemiş ve ona olan bağlılığını sürdürmüştür. Tüm bunlar Sultan Veled'in, babasının sevdiği insanlara olan hürmetinin bir göstergesidir. Sultan Veled, Hüsameddin Çelebi'nin halefi Bektemür'ün vefatından sonra ancak halef olduğunu kabul etmiştir. İsmi geçen tüm bu halifeler devrinde, bir yandan müridler ve halifeler arasında tercümanlık yapmış, diğer yandan da Mevlevi geleneğinin temellerini ve ritüellerinin oluşmasını sağlamıştır.
Sultan Veled çok önemli eserler kaleme almıştır
Bütün hayatı boyunca babasını taklid eden Sultan Veled, eserleri konusunda da babası gibi oldukça üretkendir. Eserlerini daha çok Farsça yazan Sultan Veled, aynı zamanda Rumca ve Türkçe de yazmıştır. Babası, babasının hal ve kerametleri, babasının yakın çevresinde yaşananların yeterince anlaşılmadığını düşünerek, o dönemleri anlaşılır bir şekilde yeniden ele aldığı ilk mesnevi eseri “İbtida-name” (Veledname), babasının mesnevisine neyle başlamasına nazire olarak, Farsça “rebab” kelimesiyle başlayan, tasavvufi öğütler içeren eseri “Rebab-name”, gene tasavvufi öğütler içeren, halkın daha anlayabileceği bir üslupta yazdığı üçüncü ve son mesnevisi “İntiha-name”, babasının “Fihi ma fih” eserine nazire olarak yazdığı tek mensur eseri “Maarif” en önemli eserleridir.
Güftesi Sultan Veled'e ait olan Beyati Mevlevi Ayini’nin ilk selamı şöyle başlar:
Şaha zikerem ber meni derviş niger
Ber hal-i men-i haste-i dil riş niger
Her çend neyem layık-ı bahşayiş-i tu
Ber men ba niger ber kerem-i hiş niger
Türkçesi şöyledir:
“Ey yüce şâh, bir lûtuf göster de, ben fakir dervişe bir bak. Bu yaralı gönlüme, bitkin hâlime bir bak. Her ne kadar lûtfuna lâyık değilsem de sen yine de kereminle bana bak”
Ya rab zi du kevn-i bi niyazem gerdan
Ez efser-i fakr ser efrazem gerdan
Ender harem et mahrem-i harem gerdan
Ah reh ki ne suy-i tust bazem gerdan
Türkeçesi şöyledir:
“Ey Allah’ım, beni iki cihandan da alıkoyma. Başımı yoksulluk tacı ile yücelt. Bana haremindeki sırlara sırdaş eyle. Sana gitmeyen yoldan beni geri çevir”
Aşağıda ki linkde sözleri ve bestesi Sultan Veled'e ait olan ”Segâh Niyaz İlahisini”, Nezih Uzel'in dingin yorumuyla dinleyebilirsiniz.
Zeynep Özel yazdı.