Hece Taşları dergisinin 60. sayısı okuyucular ile buluştu. Dergiden yapacağım ilk paylaşım Recep Şen’in yazısından olacak. Şen, yazısında Mustafa Pınarbaşı’nı anlatıyor. Pınarbaşı uzun yıllar takip ettiğim bir şairdi. 90’lı yılların sonunda çıkardığımız Martı dergimizde de şiirlerini yayımladığımız bir şairdi Pınarbaşı. Her ölüm erkendir ama onun ölümü de erken ölümlere yazıldı. 2016 yılında 48 yaşında aramızdan ayrılan şaire Allah’tan rahmet diliyorum.
“Bazı insanlar vardır hiç yüz yüze görüşüp tanışmamışsınızdır ama size dost, candan ve yakın gelir nedense. Özel insanlardır onlar sizin için kalabalıklar arasında. Hiç şair dostunuz oldu mu bilmiyorum? Şairlerden bahsediyorum evet. Tılsımlı mısralarıyla gönül telinize dokunan müstesna yüreklerden… Mesafeleri aradan kaldırıp gönülleri yakın eder, birleştirir şairler. Şiirin gücü, şairin maharetidir bu elbette. Bu yazımda benim de okuduğumda etkilendiğim, mısralarıyla ben de iz bırakan ama birçoğunuzun ismini dahi duymadığı bir şairden söz edeceğim sizlere: Mustafa Pınarbaşı. Bir köşede unutulmuş, birkaç vefalı dostu tarafından hatırlanan, gün yüzüne çıkarılan bir şair o. Şiirin kalbinin attığı şehir Kahramanmaraş’tan bir şair. “Büyük Türk Şiirinin Beyaz Kartalı Bahaettin Karakoç” ustanın şiir dergâhından soluklanan ve buradan aldığı feyizle kendi şiir dünyasını kuran bir şair. Biz onu yıllar önce Kırağı’dan tanıyoruz. Kırmızı renkte basılmış Akşam İner Yağmura Tutunarak kitabı ile. Yıllar sonra Serap’1 ile çıkıp geldi.