Bir mecliste ne zaman ki geneli ilgilendiren bir eleştiri yapılsa “söz meclisten dışarı” ifadesini duyarız. Bu ifadeyle sık karşılaştığımızdan dolayı üzerine düşünmek ve bir dizi soru sormak gereği duydum. İfade edilen bir söz niye meclisten dışarı atılmak istenir? Söz meclisten dışarı ise o sözü orada söylemenin gereği nedir? Bu ifade sorunu sürekli dışarıda, başkasında aramaya dönük tavrın bir yansıması olabilir mi? Bu söylem, söylenilen sözü ortada, sahipsiz bırakmaz mı? Meclisten dışarı olanların mecliste konuşulan sözden haberdar olabilme imkanları var mı? Bu tavır bireysel olmasa bile toplumsal bir dedikoduyu ve dolayısıyla güvensizliği doğurmaz mı?
Eleştirmek ve eleştirilmek bize pek sevimi gelmez. Eleştiri söz konusu olduğunda genelde iki türlü tavırla karşılaşırız: ya bu eleştiriyi kimse üzerine almak istemez ya da eleştirildiği için alınganlık ve tepki gösterir. Birincisi vurdumduymazlık ikincisi ise duygusallıkla ilişkili. Eleştiriyi kabullenip kendini düzeltme, doğruyu arama erdemi gösterebilenlerimizin sayısı pek az doğrusu. Halbuki eleştiri bizi doğruya götüren yolun kilit taşlarıdır. Onlara basarak ilerler, yaptığımız yanlışları düzeltir ve doğruya bir adım daha yaklaşırız. Kemale giden yol eksikleri tamamlamaktan geçer. Sözün sürekli meclisin dışına atıldığı bir ortamda bunun gerçekleşmesi ise pek mümkün gözükmüyor.
Eğriye eğri diyebilmek, eğriysek de eğri olduğumuzu kabullenebilmek büyük bir erdem. Bunu yapamadığımızda hep meclisten dışarı olanları işaret etmek durumunda kalıyoruz. Yani topu sürekli dışarı, tribünlere atıyoruz. Mesajları hep dolaylı yoldan, başkaları üzerinden iletmek ihtiyacı duyuyoruz. Kızımıza söyleyip gelinimize anlatmak istiyoruz. Hal böyle olunca sözü sahiplenecek kimse bulamıyoruz. Sonuçta yapılan eleştiri bir türlü sahibini bulamıyor ve işlevini yerine getiremiyor.
Bize yapılan eleştirileri olgun bir tavırla karşılamakta zorlanıyoruz. Hemen duygusal moda geçiyor, söylenilen şeyi kendimize yapılmış bir hakaret ya da haksızlık olarak görüyoruz. Bu duygusal hal, sözü söyleyene yönelik bir tepki olarak karşımıza çıkıyor çoğu kez. Bu sebeple, sözü meclisten dışarı atarak bize yönelmesi muhtemel tepki ve eleştirilerin önüne geçmeyi de amaçlıyoruz.
Halbuki toplumda gördüğümüz yaygın bir yanlışı konu ettiğimizde “söz meclisten içeri” diyebilmek ve söylenilen sözü üzerimize alıp bir muhasebe yapabilmek gerekiyor. Sözüm meclisten içeri diyenlerin tabi öncelikle kendisine bakması gerektiği açık. “Ele verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı” türünden bir tavırla bu sürecin yürümesi mümkün değil. Sözü söyleyen kişinin kendini de o meclise dahil etmesi gereği var. Sözü meclisten içeri alıp kendimizi dışarıda tutarak hep karşı tarafı eleştiren bir tavır geliştirmemiz söylediğimiz sözü tesirsiz hale getiriyor. Sözü önce kendimize ondan sonra da içinde bulunduğumuz meclise söylemek daha doğru bir usul.
Genel anlamda bakıldığında toplumumuzda eleştiri kültürünün zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Bir eleştiriye maruz kaldığımızda hemen karşı tarafta yönelik savunma sistemlerini harekete geçiriyoruz. Halbuki eleştiriyi, yapıcı bir sürecin sermayesi yapmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu arada şunu da ifade edeyim; bütün bu söylediklerim meclisten içeri.