Zehra Güveli aslen Trabzonlu. Hollanda’da yaşayan bir işçi ailesinin 3. Kuşağına mensup. Nijmegen Radboud Üniversitesi’nde tıp okuyor. Uluslararası Tıp Öğrencileri Dernekleri Federasyonu IFMSA’in organize ettiği bir staj ve sosyal proje programı çerçevesinde Ürdün’de Irbid’de bulunan Yarmuk Üniversitesi’nde acil tıp stajı yapacak, bir yandan da bölgedeki mülteci kamplarında yaşayan Filistinli çocuklarla bir fotoğraf atölyesi yapacak ve onları portreleyecek. Zehra’nın atölye kapsamında çocuklara birer fotoğraf makinesi verip onlardan çekmelerini istediği fotoğrafların temasıysa oldukça manidar: “Olmak istediğiniz yer neresi?”
Bugüne değin hep başkaları baktı bize. Bize bakanlar kameranın kurduğu iktidarla şekillendirmeye çalıştı bizleri. Çünkü bakış hizaya getirir, nizam verir, oryante eder, Edward Said’in de o çarpıcı kitabi “Oryantalizm”de anlattığı üzere. İşte bu cihetle bizim kendimize bakmamız, kendi aidiyetlerimizin, hassasiyetlerimizin, meselelerimizin penceresinden bu bakma eylemini gerçekleştirmemizin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kendi medeniyet mirasımızın inşasında ve hakim paradigmanın istilasına “karşı kültür” üretimleriyle direnme noktasında bu bakışın önemini kavrayan ender arkadaşlarımızdan biri Zehra. Bize heyecan veren projesini ve fotoğrafa ilişkin düşüncelerini sizlerle paylaşmak istedik.
-Türkiyeli müslümanlar özellikle son on senedir periferiden merkeze doğru bir geçiş içerisindeler. Fakat nedense ekonomik ve siyasi kazanımlar, iktidarın nimetleri sistemin kendi kodlarını yeniden üretmeye yarıyor. Kültürel üretim bu noktada çok değerli; zira sistemin paradigmasına karşı mücadele ancak kendi medeniyet mirasımızın bir karşı kültür olarak inşasıyla mümkün. Bu noktadan bakarsan görsel sanatlarla uğraşan bir Müslüman kadın olarak kültürel üretime dair düşüncelerin neler, fotoğraf çekmenin ardındaki motivasyonlar nedir?
Aslında Türkiye’yi çok da bilmiyorum, bu bahsettiğin son on yıldaki değişimleri de yaşamadım. Ama sanatın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Müslümanların sosyokültürel birikimleri, özellikle Avrupa’da azınlık olmaları ve hakim kültüre karşı bir alternatif olmaları hasebiyle çok güçlü. Ama tabi bir toplumun kendini güçlü ve sabit kılabılmesı için daha farklı alanlarda üretim şart. Ben sanat birikiminin de bir o kadar önemli olduğunu düşünüyorum, işte bu fotoğraf olabilir, edebiyat olabilir, müzik olabilir. Ama Müslümanların sanatsal üretimlerininin ille de bir kavganın ürünü olması gerektiğini düşünmüyorum. Bir doğallığın, bir sadeliğin,bir inceliğin parçası olmalı bizim sanatımız. Alija İzzetbegovıç “Doğu-Batı Arasında İslam” kitabında buna çok guzel değinir ve Müslümanların sanattan, edebiyattan, dünyadan habersiz olmadıklarını gösterır. Tabii ki Batı Avrupa’daki Müslüman azınlıkla Bosnalı Müslümanları karşılaştırmak pek mümkün değil ame ben yine de Avrupa’da yaşayan bir Müslüman göçmen olarak bu kitabı yine de çok seviyor ve önemsiyorum. Çünkü sen de biliyorsun ki modern zamanların müslümanları sanata beş kuruş değer vermiyorlar. Bu sosyo-ekonomik açıdan anlaşılabilir birşey tabii ama bir o kadar da üzücü. Bugün sahip olduğumuz sanatsal-kültürel miras geçmiş kuşakların üretimlerinden ibaret. İşte türkülerimiz, camilerimiz, hat sanatı vs. Çok muhteşemler, etkileyiciler eyvallah ama bugüne dair bize ne söyleyebiliyorlar, sorularımıza, arayışlarımıza ne kadar cevap verebiliyorlar. Ümmet olara elimizde var olan sanatsal mirasla yetinmek yerine bu donukluğu aşma çabasını göstermemiz gerekiyor! Crativity abicim, zenginlik olmasın da ne olsun yani, di mi?
- Avrupalı müslümanların araftaki konumlarında, kültürle ilişkilenme bir tür çıkış olabilir mi?
Tabii ki insanların kendi sorunlarını çözebilmek için sorunlarını bilmeleri çok önemli, kültür de bunun bir parçası tabii. Ama sanatın bizatihi kendisi de bir çözüm, bir çıkış olmayabilir. Biraz da elit bir şey aslında sanat.
-Türkiye’yle ilişkin çok da kopuk olmasa da yaşadığın coğrafyanın “doğu”suna yapacağın bu yolculuk senin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Ontolojik bir arayışın parçası olarak görebilir miyiz bu süreci?
Tabii aslında orası benim için hem çok yabancı hem de çok yakın bir kültür. O kadar da romantik biri değilim aslında. Çok da zannetmiyorum. Öyle pek de bir köklerime dönüş olayım yok sanırım. Ama yine de bir tercihim var tabii. Sonuçt IFMSA, Şili’ye, Brezilya’ya, Arjantin’e de yolluyor ama ben Filistin’i seçtim. Sonra bu teknik bir sebepten ötürü Ürdün oldu. Sonuçta bu coğrafyayla bizim kökten bir bağımız var. Doğdum doğalı bildigim, duyduğum ve meselesini hissettiğim bir yer orası. Yani oraya tipik bir Hollandalı tıp öğrencisi olarak gitmiyorum. Ama bir yandan da onların yaşamını daha sanatsal bir şekilde ifade etmek istiyorum. Haber bültenlerinde gördüğümüzden biraz daha farklısını göstermek istiyorum. Filistinli mülteci çocukların o sıcak ve nahif dünyasını yansıtmak istiyorum.
-Genelde analog çalışıyorsun, dijitale belli bir mesafen var. Neden böyle çalışmayı tercih ediyorsun?
Ektiğini görmeme lüksünü kullanmama.
Fotoğrafı gurbetçi bir ailenin oğlu olan babamın gençliğinde, işte yeni yeni analogdan dijitale geçişin başladığı 80lerin başında, bayağı yüklü bir miktara aldığı Canon A1’le öğrendim. Babam fotoğraf konusunda titiz ve ciddi bir insandır. Bana ilk, işte sol elinle objektifi, sağ elinle deklanşörü tutman gerektiğiniı ve fotoğraf çekerken nefesimi tutmam gerektiğini öğretmişti. Bu fotoğrafla ilgili öğrendiğim ilk ve bence en önemlı sey. 2009 yılında hala analog fotoğraf makinası kullanmam bir tür rahatsızlıktan rahatsız olmadığım için kullandığım bir teknik. Tabii ki modern zamanların insanı için hız verim vesaire gibi şeyler hayati önem taşıyor artık. İşte ne bileyim, fotoğrafı çek, git Sirkeci’de Şahabettin abiyi bul, iki saat bekle filan, bunlar zor işler veya mesela karanlık oda. Ama bunlardan fazlasıyla rahatsız olmayan insanlar ve bu tabiiliği sevenler tipler analog kullanır. Çektiğin şeyi anında görme lüksü olmadan fotoğraf çekme önemli bir şey bence. Haa bir de, fotoğrafçılıkta acaip önemli bulduğum başka bir şey de var, o da şu: gözün görmediğini çekmeye çalısmamalıyız. Hani şu fotoşop manyaklığı var ya, adam Grand Canyon’daki bulutları getiriyor kendi arka bahçesine yapıştırabiliyor veya Allah'ın bile yaratmadığı renklerde dağlar filan oluşuyor birden, bunlar olmaz yani.
Zehra Güveli'nin fotoğrafları için:
//www.flickr.com/photos/kartonkutudashotzimbirtisi
Proje hakkında:
Foto Galeri İçin: //www.dunyabizim.com/gallery.php?id=54
Mustafa Emin Büyükcoşkun konuştu
Musafa Emin kardesim, Zehra kardesimizin Ürdün'deki izlenimlerini de bekleriz.