Yolcu dergisinden kalbinizde kalan nedir, neleri unutmadınız?
Gökhan Serter
Kayseri’de fakülteden artakalan zamanlarda sığındığımız bir mekan vardı. Sahabiye Medresesi; isminin dahi insan zihnini yerçekim kuvvetinde kendi eksenine çekiveren bir mekândır. Kitabevleri sıralıdır odalarında medresenin. Bu topraklardan, her yılın aynı isimle anılan fakat o yıl başka bir 28 Şubat’ın geçmekte olduğu bir zamanda Akabe Kitabevi’nin raflarına bakındığım sırada, üzerinde; “Burası Türkiye; tarih kaydediyor!” diye yazılı bir dergi görmüş ve almıştım hemen. Sevmiştim Yolcu’yu. Hiçbir şey konuşmuyor, susuyor gibiydi Yolcu’nun sayfaları. Ardı sıra balyoz gibi bir suskunluk dağıtan bir ses geliyordu Yolcu’dan; “Çoraplarımızın rengiyle uyumlu değilse, değişmesi gereken kanunlardır!” Gür bir seda ile işaret ediyor, soluğunun en içlerinden geldiğini belli ediyordu işaret ederken.
Edebiyat ve kültür dergilerinden farklı bir görselliği vardı, bir bakardınız sokak çocuklarının elindeki simidi okuyorsunuz yanındaki şiirden çok, bir bakarsınız bir meydanda eylem yapan kalabalık arasında bir kız ellerinde bir levhayı havaya kaldırmıştır. Üzerinde ‘yolcu’ yazıyor sadece. Yetmeli der gibi; bu eylemin amacını haykıran slogan olarak ‘yolcu’ diyebilmek yetmeliydi.
Sonra dumanlı ve demli gecelerimizde duvarımızda asılı duran poster hala zihnimdedir. Saklamıştı arkadaşlar onu. Ama bir daha göremedim. “Mataramda Tuzlu Su” diyordu, bakışlarından belliydi ki uzun yola çıkmaya hüküm giymişti Kızılderili kız. O da bir Yolcu’ydu her birimiz gibi. Ve her birimiz anlamıştık ki herkes değildik. Yolcu’yu selamlamak gerekiyor düştüğü yoldur diye. Yol’a meşakkat yerine seyirdir dedi/diyor diye.
Kırkıncı sayıda şöyle diyordu Ömer İdris;
“Bir vicdan ayaklanmasına doğru genişlerse kalbin / şiir gibi yürürse ince ve narin…
Anla ki herkes değilsin! / Gel sevgilim biraz soluklanalım. / Çok düştük biraz soluklanalım. / Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden. / Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim. / Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın.
Çok sesli bir koro orotoryomuzu yapın. / Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım. ” Ve selamını alalım Yolcu’nun ömrümüzden her geçişinde.
Güven Aıgüzel - Son istasyon dergisi editörü, Çete üyesi
Öncelikle kalemin gözyaşı, kalbin direnişi, söz'ün namusu, kent dolaylarında hiç görmediğim bir dağ ateşi olan Yolcu'nun varlığının yalnızca yayın dünyası için değil, insan için, insan adına, insanlık namına da önemli olduğunu söylemek gerekir diye düşünüyorum. 10 yıl, 60 sayı, yüzlerce şiir, onlarca manifesto ve bir kaç bin direniş... Umudu ve İnsanı önceleyen, kalbi olan bir dergiden beklenen ne varsa o. Yolcu insana kendini iyi hissettiren bir dergi. Bu rezil çağda Yolcu gibi bir dergiyi okuyunca kalbinizdeki ızdırabın bir an olsun dindiği hissediyorsunuz. Benim kalbimde kalan budur. Ateş, direniş, yağmur ve umut...
Neleri unutmadığıma gelince; Tahrip gücü yüksek kapakları, ateş gibi söyleşileri, bomba gibi şiirleri unutmadım. Selçuk Küpçük'ün Yakın dönem tarihine İlişkin kişisel bir hesaplaşma serisini unutmadım ve Halil Esendağ-Selçuk Duracık'ın idamını anlattığı bölümde ağladığımı söylemeliyim. Huzur İsyanda'yı unutmadım, 57. sayının kapağını-(susmak) unutmadım, Ali Murat GÜVEN'in çarpıcı röportajını unutmadım ve önemsedim... Dergi çıkarmak, dua etmektir. İnternet başından kalkıp, televizyonu kapatmak ve çay eşliğinde dergilere gömülmek gerekir. Çünkü hepimiz yolcuyuz, selametle...
Emre Şimşek
Yolcu dergisi, fotoğraf sanatıyla hasbihal etmemin getirdiği haz ve ilginin de rengiyle "Fotoğraf ve Şiir" denince aklıma gelen tek dergidir. Bu öyle bir muhabbettir ki, hiç şiiriniz veya düzyazınız yayınlanmasa da o dergiyi (Yolcu'yu) takip eder, yol'una tabanlarınız ve çığlıklarınızla ortak olursunuz.
Yaşasın fotoğraf.
Yaşasın şiir.
Yaşasın Yolcu !
Ahmet Şevki Şakalar
Derginin Aşçısı ve garsonu-Tek kişilik ordu Ömer İdris Akdin'i; "Edebiyat karın doyurmaz çay içirir" Sıddık Akbayır yazılarını, merakla beklediğim orijinal kapakları, yenilgi sayfasını, orta sayfa röportajlarını... ve kapaktaki unutulmaz aksiyoner cümleleri...
Fatih Yorulmaz
“Kalbi olan bir dergi” elbetteki kalplerde iz bırakacaktır. Yolcu Dergisi yıllardır sözleriyle okurlarının kalplerine umut ve direnişi, aşk ve vicdanı nakşetmiş, kalbinin genişliği kadar özgürsün demiştir. “Söz dergisi” künyesi ile de sözün gücünü ve etkisini göstermiştir.
Aynı zamanda yolculara mevziiye varmaktan öte, istikamet üzere yolda olma gerekliliğini öğütlemiştir. İnsanlar, ihtiyaçlar, iktidarlar değişse de yolda olmanın var olmakla eş değer olduğunu öğretmiştir. Velhasıl bu topraklarda 10 yıldır her türlü badirelere rağmen sözünü esirgemeden yoluna devam etmesi doğru yolda olduğunun en büyük ispatıdır.
Bilal Can
Biz evvela kendimizi unutmadık. Kendimizi yani asli öğemizi. Gönlümüzden olanları. Zenci çocukları ve haklı sözleri. Malcolm'u, Şeriati'yi, Rimbaud'u ve Frantz Fanon'u unutmadık. Yolcu yolda olanların sözleri söyledi bize hep. Demeye de devam ediyor. Edecek de. Etmeli de. Yolcunun sözleri bizde hep yarasını duyduğumuz ama dilimizle söyleyemediğimiz sözleri gönlümüzden haykırmamıza neden oldu. Söyleseydik diyorduk tam da böyle söylerdik dediğimiz sözleri çoğalttı bizde.
10 yılı aşkın bir zamanla yayın hayatına devam eden yolcu kimi zaman yoruldu belli aralıklarla gecikti gelmesi. Bekledik onu kurak bir toprağın yağmuru beklemesi gibi. Geri geleceğini biliyorduk. Biliyorduk çünkü ''ne çok acı var'' sözünün nerden geldiğini ve bu acının acıyanın kalbinde neler yaşattığını. Yolcu hep diğer dergilerden farklı olarak evlerimizde sesli okuduğumuz sözleri ile geldi. Büyüdü bir okul oldu. Gelişti kavi sözlerle o kaleyi bir hür tefekkürün sarsılmaz kalesi yaptı.
İdris Özyol
Yolcu dergisi'nden hafızamda kalan en önemli şey, hepimizin bir yolcu olduğudur. Yolculuk da ilk öncelikle aklıma yürümeyi, yayalığı getirmiştir. Savaşları da yaya birlikleri kazanır. Son noktayı onlar koyar. Yolcu dergisi, bu minval üzere iyi bir savaşçıdır.
Müştehir Karakaya
O kadar çok şey var ki, hangisini söyleyeyim? Sadakat ve dik duruş... Hoşgörü ve tatlısertlik... Yürek yangını ve yolculuğun tedirgin, yorgun ve serazad yolu... Acı haykırış, sevimli birliktelik, suskun mezmurlar, cinnet saatleri, geniş ve mutlu kucaklar, bekleme odaları, evrensellik...
Adil yargı, küçük muziplikler, edebiyatın edeb kısmı, öldürülmeyen insanlık haykırışları, yola çıkanların korku ve yakarış çağrıları... Yolcu yolunda gerek diyen ecdadın kadim sözlerine sığınan bu koca yürekli insanları ve edebiyle yazanları hiç unutmadım, unutmayacağım... Yayınlanan yazıları, ürünleri, şiirleri ve öyküleri, iç ağlayışları ve isimleri tek tek sıralamaya gerek yok zaten. Bu yolu seçmedim.... İsmi çıkan hiç birini unutmadım, isim önemli olmasa da...
Yol tükenir belki yolcu tükenmez...
Suavi Kemal Yazgıç
Yolcu dergisi iki özelliği ile benim için unutulmazdı. birincisi afişleri ikincisi de röportajları. Yolcu bu iki özelliği ile hep söyleyecek sözü olan bir dergi hüviyetinde oldu. Ferhat Kaleneder'in alkışlanacak emeği devam ettikçe söyleyecek sözü olmaya da devam eder.
Mustafa Uçurum
Yolcu’da ilk yazım 2000 yılında yayınlanmıştı. Yani kervana katılalı on yıl olmuş. Ayrıca dergiyi çıktığı ilk sayıdan itibaren de takip ederim. Hem de sıkı takipçisiyim. Sözünün özünü başta söyleyen bir dergidir Yolcu. Dergi baştan sona zihinlere çivi çakacak bir duyarlılıkla hazırlanıyor. Her satırı, her fotoğrafı bir hücum emrine hazırdır. Yenilgi yenilgi büyüyen bir direniş için Yolcu iyi bir sebeptir.
Derginin neredeyse bütün kapakları zihnimdedir. Çünkü hiçbiri de unutulacak gibi değil. Bazı sayıların kapak mizanpajı, kapaktan verilen mesaj bin söze bedeldir. “İstikbal köklerdedir.” diyorsa Yolcu, adresi başka yerde aramaya gerek yoktur. Kalbe şifa aranıyorsa “Özgür dur, kalbin genişlesin.” sözü iyi bir eczadır.
Ben Yolcu’yu her haliyle seven biri olarak kalbimde sakladığım garibanlığa bir nebze şifa olur diyerek okuyorum, okutuyorum. Biliyorum ki okudukça kök salacağız, “Dokuz köyden kovulduysak onuncuyu yakıp gideceğiz.”
Mustafa Köneçoğlu
Memleketim de mi çıktığından nedir, yolcu dergisi bana hep sıcak gelir. Onu 'yolda' olanların dergisi olarak düşünürüm. Şimdi çeşitli ulusal dergilerde ürün yayımlayan bir çok arkadaşın ilk göz ağrılarından. Yürekli yazlılara yer veriyor.
Bir isyan ahlakını yürütüyor yıllardır. Taşrada yayımlanıp da 60 sayıyı gören kaç dergi vardır acaba? Daha nice sayılara diyorum; yolu, bahtı açık olsun.
M. Nihat Malkoç
Yolcu Dergisi buram buram edebiyat ve maneviyat kokar… O, Anadolu’nun munis esintisidir. Anadolu’dan bütün sevdalı yüreklere uhrevi bir sesleniştir. Yolcu’nun uhrevî yolculuğu Anadolu’dan başladı ama kısa zamanda bütün Türkiye’yi kat etti. O, gönülleri Yunus’un sevgi, Mevlana’nın hoşgörü ikliminde yumuşattı. Hiçbir zaman ticarî bir anlayışla yola çıkmadı Yolcu… Gün geldi cezaevlerine, gün geldi garibanlara bedelsiz gönderildi.
Birçok kaleme mektep oldu Yolcu… Edebiyat ve gönül yolculuğunda gül kokulu bir durak oldu çoğu zaman… Hikmet ağacından meyveler devşirip okurlarına iletti bu güzel dergâhın müdavimleri… Mizanpajıyla kısa zamanda farkını fark ettirdi herkese…
Açlık ve susuzluk çeken gönüllere aş ve ab-ı hayat oldu. Edebiyatla maneviyatın ne güzel bir sentez oluşturduğunu bütün güzelliğiyle gösterdi herkese… Yolcu okurları kısa zamanda bu güzide derginin tiryakisi oldular. Artık iki aylık süre uzun geldi okurlara… Okuyucunun her ay yenilenme arzusu, bu dergiyi aylık periyoda çekmeye zorlayacak gibime geliyor.
Ferhat Kalender, Ömer İdris Akdin, Mehmet Şamil Baş, Eyüp Akyüz, Mustafa Uçurum, Zahir Ertekin, Vahap Dağkılıç, Fatma Çolak, Ayşe Eyyüpkoca, Yaşar Bedri ve öğrencim olan Yahya Kurtkaya’nın nefis yazı ve şiirlerini iki ay beklemek zor geliyor dergi tiryakilerine… Sözü billurlaştıran bunun gibi güzide imzalar, ruhumuza sözden ziyafetler çekiyorlar iki ayda bir… İyi ki Yolcu var, iyi ki bu güzel kalemler var… Sonsuza dek var olsunlar efendim…
Hamiş; Cevaplara gönderi sırasına göre yer verilmiştir.
Feriha Nur Tekin sordu, soruşturdu
Yolcu dergisinin hiç kadın okuru yokmuş.
Pek bir yazık!!!