Yazma Tutkum Hiç Olmadı

Mehmet Ragıp Karcı divan edebiyatıyla hemhal olmuş, iyi saz çalan, türkü söyleyen, belgesel çeken bir iyi şair. On yılda bir kitap yayınlıyor.

Yazma Tutkum Hiç Olmadı

Mehmet Ragıp Karcı divan edebiyatıyla hemhal olmuş, iyi saz çalan, türkü söyleyen, belgesel çeken bir iyi şair. On yılda bir kitap yayınlıyor. İlk kitabı “Yeni Bir Sevda Süleyman’ı” 1986 yılında yayınlanmış. İkinci kitabı ise “Bir Başkasının Kitabı” 1996. Son kitabı küçük hacimli ince zarif bir kitap olan “yakarış temrinleri” 2006’da yayınlanmış. Bir yerlerden tanıdığım bu şiirleri “Bana bir şey söyle” uyarısına da uyarak o küçük kısa bazen zor bazen keyifli geçmiş günlere dönelim istedim. Bir de bir yerde ağaçlar altında otursak da Ragıp Karcı bize saz çalsa diyorum. Ben bir Kervankıran havası dinlemek isterdim mesela…

 

Yazmaya nasıl ve nerede başladınız?

Mehmet Ragıp KarcıYazmaya nerede ve nasıl başladığımı bilmiyorum. Galiba bir şiirdi ilk yazdığım. Türk Ocağı Genel Merkezi’nde çalışırken, Türk Ocakları tarafından çıkarılan Türk Yurdu Dergisi’nde yayınlanan küçük bir kıta idi bu. Şuurlu bir fiil değildi. Galip Erdem merhumun, “ bir kibrit kutusu kadar yer boş kaldı, sen şiir okuyan bir adamsın, bir şey yaz” teklifiyle çiziktirilmiş bir şeydi. Şimdi tamamını hatırlamıyorum. Son mısraı “ gelmesen de rüyâ gibi görünsen” idi. Tâ ki Nuri Pakdil’le tanışana kadar, aklımdan yazmak gibi bir kabahat geçmedi.

Kaç yaşında olduğunuzu anımsıyor musunuz?

Şimdi kaç yaşımda olduğumu hatırladığımı soruyorsan, hatırlamıyorum. Doğum yılım 1945 şimdi kaç eder. O ilk şiiri soruyorsan, yine yılı 1967 kaç yıl ediyor?

Sizi yazmaya veya okumaya teşvik edenler oldu mu?

Okumaya teşvik eden çok oldu. Orta Okul’da okuduğum sıralar tarih öğretmenimiz Zeki Sönmez Bey’in gayret ve teşviklerini unutamam. Tom Miks ve Teksas gibi çizgi romanları okumama ses çıkarmayan bir öğretmen olarak unutulmadığım bir zattır. Bana Stefan Zveig’i de tavsiye eden odur; dünya klasikleriyle beni tanıştıran da.

Galip Erdem’in dikkatini çekmem de çok şiir okumam olmalı. Daha çok sevdiğim ve okuduğum şiir kadîm şiirimizdi. Türkülerle de çok ilgili olmama rağmen, halk şiiri tesmiye edilen şiirle fazla ilgim olmadı. Şimdi de en çok otuz şairden haberdarım. Yeni şiirle tanışmam, Erdem Bayazıt ve Sezai Karakoçla oldu. İkinci yeniyi 1967 de okumaya başladım. Bu mânâda teşvik de yine Nuri Pakdil ve Erdem Bayazıt kaynaklıdır. Akif İnan’ı da unutmamak gerekiyor. Onunla kadim şiirle olan ünsiyeti sebebiyle hemdemliğimiz vardır.

İlk okuduğunuz kitap, şiir, hikâye veya yazı, dergi, gazete?

İlk okuduğum kitap Tom Miks Binbir Surat’a karşı adlı çizgi romandı. Şiiri hatırlamıyorum. Lise yıllarından hatıra olarak Dergi A ile Papirüs Dergisi aklıma geliyor. Yeni şiirle tanışmam da o yıllar ama pek itibar etmemiş olacağım ki, iyice aşinalığım çok sonraya kaldı.

İlk okuduğum ciddi roman, Esat Mahmut Karakurt’un Allahaısmarladık adlı romanıdır. Çok iyi hatırlıyorum. Sonra birçok eserini okudum. Bu arada Kerime Nadir ve Etem İzzet Benice de unutulmamalıdır. Sonra Stefan Zveig’in Remzi Yayınlarından çıkan bir kitabı idi adını hatırlamıyorum.

İlk yazdığınız yazı-şiir yayınlandığında ne hissettiniz?

Hiçbir şey hissetmedim. Belki de hissetmişimdir, fazla bir tahassüs olmamalı ki, bir neşve eseri hatırlamıyorum.

Mehmet Ragıp KarcıYazma tutkunuzu başından başlayarak anlatır mısınız?

Yazma tutkum yok ki! Arada bir gelip giden bir keyif var. Fakat bu işin bir çevre ve cemaat karşılığı olmadan becerilebilecek bir halt olmadığını anladığım günden beri tutkuyla işim yok. İnsanları iknâ edeceksiniz. Başınızda vâsî gibi duran bir takım zevâtın haset çizgilerinden geçip yazılarınızı bir yerlerde yayınlatacaksınız. Yazdıklarınız haset ehli zevâtın kendi etrafındaki kodoşlarıyla aralarında eğlence mezesi yapılmayacak. Yazdıklarınıza ciddi cevaplar yerine küfür ve dedikoduyla karşılık verilmeyecek. Nerde öyle bir memleket ki, yazma tutkunuzu kamçılasın. O yüzden beni bir yazar yerine koymadan bu işi sürdürmenizi tavsiye ve teklif ederim.

Daha çok ve özellikle çocukluk döneminizi anlatır mısınız?

Çocukluk dönemim yok.

Ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Doğduğunuz yer, bölgesel farklılığınızın etkileri oldu mu yazı hayatınızda.

Olmaz mı? Ağabey dediğimiz bazıları beni kalabalıkta genellikle ilk gördüklerinde Kürdoğlu diye çağırdılar. Bunun ilk zamanlar bir sevgi tezâhürü olduğu zehabına kapıldım. Pek de üstüne düşmedim. Zaza olduğum halde öyle diyorlardı. Olsun. Son birkaç yıldır, özellikle şiirim ve hikâyelerim üzerine sorulan sorulara ilk elde verilen “ o Kürtttür” cevabıyla meselenin nerelerden kaynaklandığına dair bilgi sahibi olmama yaradı. Aklıma Nihat Atsız’ın en az beş defa okuduğum Bozkurtların Ölümü adlı romanındaki Yamtar adlı kahraman geldi. Kürşad ve beraberindeki Kırk kişi Çin’deki tutsaklıkları sırasında Hristiyan misyonerlerle karşılaşırlar. Misyonerler bütün insanları yaratan bir Tanrı’dan söz edince Yamtar’ın aklına yatmaz. Gerekçesi de, şu ufak tefek pis Çinlilerle bizi aynı Tanrı yaratmış olamazdır. O arkadaşlar da Yamtar gibiler. Müslümanlık iddiasında olsalar bile bizi aynı Tanrı’nın yarattığı pek akıllarına yatmış gibi görünmüyor. Bu sebeple Yamtar’ın Kürşad’ın isyan teşebbüsü sırasında çarpışırken bir yerde bulduğu pişmiş bir koyun budunu yerken ölümüne benziyor. Onlar Allah Resûlünün haber verdiği gibi Müslüman kardeşinizin etini yemeyin uyarısına, nasılsa bizi aynı tanrı yaratmadı diyerek aldırmıyorlar ve etimizi yiyorlar.

Vesâyet meselesi var ki, bulaşıcıdır. Hele bir de sofrasında yemek yediyseniz, o yemeğin karşılığını çıkarmadan tatmin olmaları mümkün görünmüyor. Öyle bir vahşi sahadır burası. Size bir takım ayak işleri yaptırılır. Dostluk adına yerine getirirsiniz. O dostluk size iftira olarak geri döner. İftiracılar ve gıybetçiler için yaşasın cehennem.

Artık yazar olmuştum dediğiniz zamana kadar olan çabanızı yazar mısınız?

Artık yazar olmuştum dediğim bir zaman olmadı ki, çabamı yazayım, sevgili Nureddin.

 

Söyleşen: Nurettin Durman

YORUM EKLE
YORUMLAR
sevim iz
sevim iz - 14 yıl Önce

aşkolsun ragıp beye, yaşını bilmiyor, çocuk olmamış, ilk şiiri yayınlanınca sevinmemiş, yazma tutkusu yok, hep şikayet hep şikayet, pes dedim ben. o çalsın biz dinleyelim bari.