Okumalarımızın nicelik açısından azlığına sürekli vurgu yapar ve çok okumadığımızdan yakınırız. Ama okumanın niteliği, nasıl bir sistem ve disiplinle olması gerektiği konusuna değinmeyiz. Oysa okuma kadar okumanın usulü üzerinde de durmak gerekir.
Yazarlarımıza bu anlamda nasıl okuduklarını sorduk. Kitap oburuna dönüşmeden “asıl”ı ve usulü gözeterek okumanın nasıl olabileceğinin cevabını aldık.
Bedri Gencer
Fazla kitap, insanı cahil bırakır
Birçok konuda olduğu gibi okuma konusunda da nicelikten ziyade nitelik önemli. Yeni rejime muhalefetinden dolayı Mısır’a göçmek zorunda kalan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Kahire’deki evindeki oldukça mütevazı kütüphanesini görerek şaşıranlara “Fazla kitap, insanı cahil bırakır” karşılığını verirmiş.
“Döne döne okuma” tabirinin de belirttiği gibi eskiden ilim ehli, hıfza, hazma yönelik olarak kararlı kitap okurmuş. "Sürekli damlayan su, taşı deler" sözünün fehvasınca Fârâbî, Aristo'nun De Anima adlı eserinin kenarına "Bu kitabı yüz defa okudum" notunu düşmüş, yine Aristo'nun Fizika adlı eseri için de “Ben bunu kırk defa okudum, daha da okuma ihtiyacını hissediyorum” demiştir.
Bu genel tespitten sonra bahsedeceğim okuma tarzımın da kısmen genelleştirilebileceği kanaatindeyim. Malumdur ki formasyon dönemimizde daha ziyade “hasbî” olarak adlandırılabilecek bir okuma tarzı söz konusudur. Bu süreçte kitapları daha ziyade ilim, fikir veya sanat uğruna tamamen okurduk. Örneğin hatırlıyorum, bu süreçte kendi kendime İslâmî ilimlere giriş için temel Türkçe kitaplardan bir liste çıkarmış, bu listeden özellikle terimleri çok dikkatli kullanan derin bir âlim olan Ahmed Naim’in Sahih-i Buhari Tercüme ve Şerhi adlı eserinin başındaki usûl-i hadise dair oldukça ağır 500 sayfalık mukaddimeyi henüz 14-15 yaşında iken satır satır okumuştum.
Türkçe, Osmanlıca, Arapça ve İngilizce gibi değişik dillerden ve konulardan esaslı kitapları aynı anda okurum
Ancak yetişme döneminden üretim dönemine geçtikçe maalesef zorunlu olarak hasbî okumadan selektif okumaya geçtik. Bir bakıma yazma-odaklı bir çalışma temposunda vaktin kısıtlılığından dolayı araştırdığımız, kafa yorduğumuz konulara bağlı, selektif olarak okur hale geldik. Hem okunacak kitap, hem de işlenecek mesele miktarının çığ gibi artmasına karşılık zamanın bereketinin kaybolması, maalesef bizi daha da selektif okumaya mecbur hale getirdi. Kitap okumadan ziyade mütalaa ve istifade tabiri belki bu tarza daha uygun düşer. Artık tamamen okuyamasak bile araştırdığımız bir konu, meseleyle ilgili pek çok kitap mütalaa ediyor, tarayarak istifade ediyoruz. Bu anlamda ben, hızlı okumanın bir teknik değil, her insanın kendi kendine geliştirdiği bir meleke olduğu kanaatindeyim.
Bu durumda hasbî okuma günlerimi elbette özlüyor ve ayıracağımız vakit iyice azaldığından artık hasbî olarak okuyacağım kitapları daha titiz bir şekilde seçmeye çalışıyorum. Hadis, tefsir, fıkıh gibi İslâmî ilimlerle ilgili temel okumalar dışında ben genelde sağladığı entelektüel zenginlikten dolayı eski-yeni olduğuna bakmaksızın Türkçe, Osmanlıca, Arapça ve İngilizce gibi değişik dillerden ve konulardan esaslı kitapları aynı anda okurum. Örneğin şu anda, Abdullah Kartal’ın İlahî İsimler Teorisi, Abdurrahman Sami Paşa’nın Rumûzu’l-Hikem, İbrahim Gûrânî’nin Tenbîhü’l-‘Ukûl ‘alâ Tenzîhi’s-Sûfiyye ile Pauline Marie Rosenau’nun Post-Modernism and the Social Sciences adlı eserlerini okuyorum.
Leyla İpekçi
Kelimelerin anısı vardır benim için
Kendi okuma tecrübelerimin başkalarına bir örnek teşkil edeceğini ve “böyle bir okuma yöntemi mutlaka olmalı” dedirteceğini hiç düşünmüyorum. Bazen düzenli bir okuma yaparken bir kelimeye takılır ve iz sürmeye başlarım. Bu bazen birkaç yıla bile yayılabilir. İnternet bu araştırma yöntemine dâhil olduğundan beri, daha da yoğunlaşabiliyor ulaştığım referanslar. Kısacası bir kelimenin peşine takılarak birçok kelimeye açılır ve her birinin açtığı yeni yollara sapmaktan çekinmem. Böyle olunca çeşitli okumalar arasında kendimi fazlasıyla yorarım.
Kelimelerin anısı vardır bu yüzden benim için. Sözlük okumak, kelimelerin kökeni üzerine farklı dönem ve dillerden karşılaştırma yapmak, internete bile giremeyecek denli ‘teferruat’ta kalmış bilgilerin peşine düşmek gibi şimdilerde biraz azalttığım bir merakım da var. Şeyler arasındaki kesintisiz bağı keşfetmeye odaklı bir okuma sisteminden bahsediyorum. Her zaman bundan yanayım. Ama yöntem olarak kendiminkini fazlasıyla 'doğaçlama' bulduğum için pek önermiyorum.
Bir yazarı seviyor ve ondan esinleniyorsam, her kitabına ulaşmak isterim
Bunun dışında daha disiplinli okumalarım da vardır. Bir yazarı seviyor ve ondan esinleniyorsam, her kitabına ulaşmak isterim. Bir dönem, sevdiğim yerli ve yabancı edebiyatçılara bu şekilde -bütünüyle- yaklaşmaya çalışarak kendi dünyamdaki yansımalarını ele aldığım denemeler yayınlamıştım.
Nihayetinde derinlemesine okumalar yapmaktan yanayım. Sadece bir yazara ait değil, sözgelimi belli bir döneme veya belli bir temaya ait olan her çeşit okumadan bahsediyorum. Ama bir şartla. Neyi okuyup neyi okumayacağınıza dair kendi adınıza sağlam bir ölçü tutturmanız gerekir. Gereksiz okumalardan vazgeçebilmek, yazıdaki fazlalıkları atmak gibidir. Neyin gerekli neyin fuzuli olduğunu ayırabilecek bir tecrübe için, kendi iç disiplininizi oluşturup onu her ne pahasına olursa olsun korumalısınız.
Bir yazar olarak, kalemle imtihanınız, yaptığınız okumalarla başlar biraz da
Belli bir okuma disiplininden bahsedebilmek için de odaklanmak ve kendini okumalarına tam anlamıyla verebilmek gerekir. İnsan neyin peşinde olduğunu zamanla kavrayabiliyor. Ama zamanın giderek hızlandığı bir dünyada usul usul okumaya devam etmek kolay değil.
Bir yazar olarak, kalemle imtihanınız,yaptığınız okumalarla başlar biraz da. ‘Açık uçlu’ okumalar da bu yolculuğunuzda size eşlik edebilir. Son derece hududu belirli, keskin biçimde çerçevelenmiş okumalar da eşlik edebilir. Bu okuma biçimlerinin her birimizin kendi simyasına en uygun şekilde formüle edilebileceğine ve sistem dâhilinde okunduğunda giderek bir adap ve bir edep oluşturacağına inanıyorum.
‘Kötü niyetli’ okumalara karşıyım sadece. Birisine had bildirmek üzere veya bir polemiği köpürtmek üzere ya da mesela ille haklı çıkmak üzere yaptığınız okumaların belki bir disiplini olabilir ama bir edebi ve ahlakı olamayacağını, evrensel ölçekte insanlığın anlam dünyasına hizmet edemeyeceğini düşünüyorum.
Ömer Faruk Dönmez
Kütüb-i Sitte’den, az da olsa, her gün, diyelim üç hadis, mutlaka okumak gerekir
İmam-ı Azam Efendimiz, “Kuran’ı yılda iki defa hatmetmek, onun hakkını vermek sayılır; zira Rasulullah aleyhisselam, vefat edeceği yıl, Cibril-i Emin’e, Kuran’ı iki kere arz etti.” demiştir. Büyüklerimiz yılda en az iki hatim yapmamız gerektiğini söylüyor. Bu da günde ortalama 3-4 sayfaya tekabül eder. Fakat ‘meal’ okumaktan değil; Kur’an okumaktan bahsettiğimizi özellikle belirtmek isteriz.
Riyazü’s Salihin ya da El Lü’lüü ve’l Mercan gibi kitaplardan, aslında Kütüb-i Sitte’den, az da olsa, her gün, diyelim üç hadis, mutlaka okumak gerekir. Yılda ortalama bin hadis eder. Hadislerin güvenilirliği konusunda kafamızı karıştırmaya ve bizi şüpheye düşürmeye çalışan oryantalistlere de asla prim vermemek gerekir.
Bir tefsiri, günde üç sayfa bile olsa, her gün düzenli olarak takip etmek gerekir. Yılda ortalama bin sayfa yapar.
Günde bir sayfa bile olsa, bir mesele bile olsa, mutlaka ilmihal okumak lazım
Büyüklerimiz, Kur’an’ın ve hadislerin ardından, Mektubat, Risale-yi Kudsiyye, Halidiye, Nefehatü’l Üns ve Reşehat okumamızı tavsiye ediyorlar. Biz de öyle yapıyoruz. Adı geçen kitaplardan, günde bir sayfa bile olsa okunmalı. Mesela Abdulkadir Geylani hazretlerinin sohbetlerinden oluşan Fethü’r Rabbani… Mesela Tahir’ül Mevlevi şerhiyle Mesnevi…
Yine, günde bir sayfa bile olsa, bir mesele bile olsa, mutlaka ilmihal okumak lazım; ama reformistlerin / modernistlerin kaleme aldıklarını değil, mesela Mızraklı İlmihal’i, mesela Saadet-i Ebediyye’yi, Büyük İslam İlmihali’ni.
Akaid ve Siyer okumak da şart. Günde bir sayfa bile olsa. “Nasılsa biliyorum” dememek lazım. Bu söz şeytandandır.
Yukarda sayılan okumalar günde yaklaşık bir buçuk saatimizi alır. Sene sonunda ise kocaman bir toplam çıkar ortaya. Bu okumaları günün farklı saatlerine yaydığımızda; diyelim tefsiri sabah namazından sonra on beş dakika; hadisleri öğlen on dakika, Kur’an’ı ikindiden sonra on dakika, tasavvufî kitapları yatsıdan sonra on dakika vesaire… (siz sorunuzda ‘sistematik’ diyorsunuz ama) sabırla ve ısrarla devam ettiğimizde, Allah’ın izniyle, maksat hâsıl olacaktır.
Cemil Meriç’in dediği gibi; edebiyat ilminin bazı inceliklerini bilmemek, dâhiler için bile, fikrî bir avamlık işaretidir. Bu yüzden Türk edebiyatından ve Batı edebiyatından temel eserleri de mutlaka bilmek gerekir. Bu konuda ortalama bir listeye her yerden ulaşmak mümkündür. Fakat önce yukarıdakiler; sabırla, ısrarla…
Ahmet Mercan
Okumanın merkezinde Kur'an-ı Kerim var
"Oku" emrinin künhüne varılarak okumanın yapılmasının önemine inanıyorum. Bu nedenle elime ne geçerse okumuyorum. Buna ömür de yetmez.
Okuma serüvenimi "elzem" bilgiyi, bir başka deyişle ilmihali ihmal etmeden, sürdürmeye çalışıyorum.
Okumanın merkezinde Kur'an-ı Kerim var. Günlük ilişkiyle başlayan ve süren birliktelik, farklı açılımlara ayetlerin yol göstericiliğiyle ulaşır.
Kimi zaman yazar eksenli okumalara ağırlık veririm. Eğitim, insan hakları konuları, modernizm okumada sürekliliğini koruyan konular. Bazen dört - beş kitabı aynı anda okuduğum oluyor. Bir de el altında bulundurduğum eserler var. Mevlana, Yunus, Frithjof Schuon, Baudleaur, Abdurrahman Arslan, Ali Bulaç, Gazali, Garaudy ve Ali Şeriati'yi ihmal edemem.
Okumanın; kitabı, kâinatı ve uzayıp giden sonsuzu parçalamadan bütüncül bir perspektifle ele alması gerektiğine önem vermeye çalışıyorum.
Kamil Yeşil
Popüler yazarları okumam
Öncelikle okuma listemi nasıl oluşturduğumdan bahsedeyim. Popüler yazarları okumam, okumadım. “Herkesin elinde, gazetelerin eklerinde, gündemde tartışılan bu kitap var, öyleyse ben de okuyayım” diyerek alıp okuduğum kitap yok. Ben öncelikle yazar, şair takip ederim. Edebî tür olarak bir ayrım yapmam. Şiir, öykü, roman, deneme, anı, tasavvuf, tarih vs. Her şeyle ilgilenirim; alanında özgün, nitelik sahibi, dil duyarlığı olan her yazar, şair ilgi alanımdadır. Bazılarının sıcağı sıcağına okuduğu bir kitabı, aradan birkaç yıl geçtikten sonra okuduğum çok olmuştur. Bazı yazarları, şairleri döne döne okurum.
Bazen kitabın içindeki boş sayfalara öykü, deneme, eleştiri yazdığım da olur
Okuma şeklime gelince. Özel bir yer aramam okumak için. Her yerde okurum. Kahvede, otobüste, çalışma odamda, koltukta, iş yerinde, sınıfta… Okurken müzik dinlemem. Fakat çay içerim. Okuduğum kitabın arasında mutlaka not alacağım bir kâğıt vardır. Kâğıt bulamadığım zamanlar önemli sayfaların ucundan hafif kıvırırım, ilk fırsatta o sayfada neyi önemsedimse not alırım. Bunun için son zamanlarda cep telefonumun mesaj kısmını kullanıyorum. Satırların altını çizerim. Sayfa boşluklarına notlar düşerim. Tarama cihazı çıktıktan sonra bunu daha az yapar oldum, çünkü bazen sayfayı taramak icap ediyor, altı çizili satırlar iyi taranmıyor. Bazen kitabın içindeki boş sayfalara öykü, deneme, eleştiri yazdığım da olur. Bazı öykülerim, denemelerim, eleştirilerim bu metinlerin temize çekilmiş halidir.
“Neyi, niçin ve nasıl okumalı?” soruşturmamızın ikinci bölümü için buyurunuz.
Serdar Arslan sordu
evet, serd sessizleri yumuşadmamızda bir kadkısı olmuşdur lâkin se’âdet-i ebediyye hâlâ küdübhânemizin raflarında arz-ı endâm ediyor ise çoluk çocuk ibret alsın diyedir. kusura bakmayın da ömer hocam, onu okuyup amel edenin işi yaş.ben bu tek başına kitabı eline alıp yapılan hadis-tefsir okumalarına da karşıyım aslında. sonra kendini müctehid zannedip orada gördüğü hadisle amel etmeye çalışan kardeşlerimiz türüyor.her ilmin başı usül.