Sosyalist neden kız eli tutmazdı?

Sosyoloji bizde var mı, Tıpçımız Alternatif Tıp çalışır mı, Adurrahman Arslan ile bereketli sohbetimiz sürüyor!

Sosyalist neden kız eli tutmazdı?

Bir hesaplaşma olacak ve biz kazanacağız

Peki, gelinen süreçte Müslümanların ufuk çizebileceğine inanıyor musunuz ve gençlerle ilgili neler düşünüyorsunuz? Artık 17 yaşında bir çocuktan eskinin 12-13 yaşındaki çocuğundan beklenenler beklenemiyor. Sorumluluk alma yaşı oldukça yükseldi. Üstelik bu davaya hizmet eden adamlar, çocuklarına bu sorumluluğu okullarını bitirip birçok şeyi yaptıktan sonra yüklemeyi düşünüyor. Bu da sistemin istediği bir şey değil mi?Abdurrahman Arslan

Doğru. Bu şekilde yönlendiriliyor; orası doğru. Şimdi şunu anladık, en azından benim anladığım bu: Biz Müslümanlar şunları yapalım dedik; ama bunları gerçekleştirdikçe o günkü Müslümanlığımızla kalacağımızı düşündük. Yani o günkü İslami duyarlılığımızın o günkü adalet anlayışımızın o günkü İslam ahlakımızın var olacağını-ki siz 68 olaylarında İslam ahlakının Anadolu’dan gelip de sosyalist bir kimlik kazandığını görebilirdiniz-. Onlarda, kızlar da harekete katıldığında el ele tutulmasına kesinlikle müsaade edilmezdi.  Yani bu sosyalist ahlaktan değil; o toplumun ahlakından geliyor.

Yani Gazali’nin dönemindeki hesaplaşmaya benzer bir hesaplaşma olmalıdır kanaatime göre. Tabi bu hesaplaşmanın bir ayağı İslam’ın ilimlerine dayanıyor. Artık batıda, ortada sosyoloji bile kalmadı diyorlar.

İslam’ın sosyologu Fakih’tir

Peki, Müslüman ne diyecek; bak, sosyolojiyi de ellerinden aldılar. Kendi var etti, kendi yok etti. Teknoloji-işçi sınıfını var etti; sonra yok etti batı. Pozitivizmi onlar icat etti; şimdi geri alıyorlar. Kemalistler de bağırıyor, bu olmaz diye. Ulus devlet geldi onların bünyesinde var oluyor; şimdi onların bünyesinde yok oluyor. Ne diyelim şimdi, aman yok etmeyin. İşte bu ufuk darlığıdır. Çünkü ümmet olabilmeyi bile küçük devletlerin bir arada olması şeklinde tahayyül etti İslamcılar. ‘Belki bunları yeniden konuşmamız gerek’ diye düşünüyorum. Yeni bir toplumsal projenin zihinde canlanması için…

BirlikTabi bizim ilim geleneğimize yeniden dönmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yani benim düşüncem bu. Benim size diyebileceğim en son şey şudur: İslam’da sosyoloji olmaz. İslam’ın sosyologu fakihlerdir, İslam’ın sosyolojisi de fıkıhtır. Bu batı sosyolojisine benzemez. Çünkü batı sosyolojisinin karakteristik özelliği nedir; toplumsal yasaları bulup değişime yönlendirmek, değişimi anlamlandırmak, değişimin niteliğini anlamak... Eğer biz gerçekten sosyolojinin yasalarını kabul edersek, demek ki toplum kendine ait bir yasaların içinde bir değişim gösteriyor. Yasalara göre değişiyorsak o zaman biz sorumlu bir iradeden bahsedemeyiz ki.

Oysa Allah dedi ki siz sorumlu yaratıldınız. Demek ki bizi toplumda idare eden yasalar yok. Onun için toplumun yasa dediği şeyle Sünnetullah’ı birbirine karıştırmayalım. Çünkü bu ona alternatif olarak üretilmiş bir şeydir. Sen isteyeceksin; Allah seni değiştirecek. Kalplerin mülkü Allah’a aittir. Demiyor mu ki Allah dilemezse kimse imana gelmez. Demek ki başka bir şey var. Sosyolojinin bize söylediğiyle karşı karşıyayız. Bundan dolayı bütün bunları yeniden düşüneceğiz. Bu toplumun tarihsel süreç içerisinde İslam’ın ilkelerine iyi-kötü uygun biçimde tarihsel akışını sağlayan fakihler olmuştur. Bizdeki fıkhın görevi budur, ilmimizin geleneği de budur. Onun için ben bunu savunuyorum. Sadece bu ilim geleneğine dönmemiz lazım. Onun için medreselere dönmek lazım.

Medrese toplumun akışı için lazım olan ilimleri okutur

Ben diyorum ki bütün imam-hatip okullarını kapatsınlar, bize bir iki tane medrese açmaya izin versinler; kaliteli, zeki çocuklar yetiştirelim. Öyle dışarıda kalmış, okuyamamış, zorunluluktan ilahiyata gitmiş çocukları demiyorum bak. Yalnız medreselerdekilerden öyle güzel sanatlardaki gibi resim heykeltıraş beklemesinler. Ben medreselerden beklediğimi biraz Oxford, Cambridge üniversitelerinde-onlarla ilgili biraz bilgim olduğu için- görüyorum.  Onlar da muhtemelen tarihte İslam medreselerinden etkilenmişlerdir. Bu üniversitenin temel özelliği sosyal bilimlerdir. Oxford’a zaten kimse gidip de mühendis olmak için okumaz. Ama matematik, fizik, felsefe, iktisat, sosyoloji; bunların hepsine bakın, toplumun akışı için lazım olan ilimlerdir bunlar, dallardır. Medresenin de görevi budur. O yüzden İslamcılık bence baştan yanlışlık yaptı.Alternatif Tıp

Şimdi anlıyoruz yanlış yaptığını. İslamcılık ondan mühendislik bekledi. Dediler top yapsınlar, tüfek yapsınlar falan. Medresenin görevi bu değil; medresenin görevi Müslümanların imanlarını güçlendirmek, o tarih akışı içinde Müslümanların bir Müslüman olarak kalmalarının imkânlarını oluşturabilmek. Dolayısıyla eğer günümüzde böyle bir şey olursa medreseler bu görevi üstlenmelidir. Bence pozitif dedikleri bu ilimler ikinci dereceye itilmelidir. Bunlar üzerinde yeniden düşünmeliyiz. Mimarlık felsefesinden tıp felsefesine kadar hepsinin üzerinde düşünmeliyiz. Siz hiç duydunuz mu alternatif tıpla ilgilenen bir Müslüman doktor?

Nebevi tıp

Ama bakın Müslümanlar aşağılık papağanlar gibi… Nebevi tıp diye kitap yazarlar; ama uygulamada bir şey yok. Bu laikler çıktı ‘uzak doğu’ diye bir şeyden bahsettiler de biraz ilgilenildi. Onun için bu hastalıklı bir zihniyettir. Nebevi tıp derler; ama uygulama yoktur. Benim ortağım boyun fıtığı olmuştu; tanıdık olmasına rağmen altı milyara söz kesildi ameliyat için. Onun da bir kuru temizlemeci tanıdığı var. Ağabey, elini öpeyim, ayağını öpeyim ameliyat olma dedi. ‘Denizli’de bir yer var. Git oraya birkaç sefer banyo yap, ondan sonra gel bak’. O kadar ısrarın üzerine ortağım gitti. İşin kötü tarafı orada 15 gün kalması gerekirken 12 gün kaldı. O kadar gün sonra oralarda hiçbir problemi kalmadı. Tıp felsefesiyle konuşalım; içeride bir arıza vardır, dışarıdan müdahaleyle düzelir ancak. Aynen motor gibi... Onun kendi kendisini tamir edeceği yoktur. Bedeni makine olarak görür. Buna isyan etmek lazım. Yoksulun yanında, halkın yanında olmak budur.

Müslümanlar bunu dillendirdikleri zaman sosyalist olmalarına gerek yok, abuk sabuk laflar etmelerine gerek yok. Size para almayın demiyorum. Gitmiş adam 550 milyar üç katlı daire almış. 450 milyarı varmış;100 milyarı da kredi için sorun etmemiş. Öyle de radikal ki ben onun yanında liberal kalırım. Yanındaki arkadaşa anlatıyor: ben bunu ayda 5 milyar taksitle alacağım. Sorun ödemen değil, niye faize başvuruyorsun? Kardeşim bunun sonu gelmez ki. Hintlilerin bir lafı var: ‘İnsanı yoksul yapan istekleridir’. Müslümanların bu isteklerini ne ile gemleyeceğiz? Ben tasavvuf diyorum; “ağabey seni çok severiz ama bu tasavvufu bırak” diyorlar. Bu adamların terbiyeye ihtiyacı var. Buna ben de dâhilim. Ben de dâhilim; sen de dâhilsin; çünkü hepimizin terbiyeye ihtiyacı var.

Zengin - Yoksul

Müslüman aile erkek ‘sorumlu’ bir ailedir

Çocuk yetiştirmeye gelelim. Bir kere kadınlarımızın yerinin ev olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bunu böyle söylememiz lazım. Dolayısıyla ev hanımı olmanın da ayıp bir şey olmadığını da anlatmamız lazım ki böyle bir aile konseptinden hareketle belki bazı şeyleri yapabiliriz. Başka ne yapabiliriz? Efendimize bakıyoruz; melek geliyor yanına, hemen hanımının yanına gidiyor ve böyle bir durum oldu diyor. Biz erkekler de hanımlarımıza kötü davrandık biraz geçmişte.

Neticede erkektir, evin sorumlusudur. Benim Kur’an’ı okuduğumda karşıma çıkan manzara şudur: gücü yetip de çalışan, gücü yetip de kılıç tutan hem evinden hem de toplumdan sorumludur. Ben diyorum ki Müslüman aile, erkek sorumlu bir ailedir. Bugünkü değişim kadın üzerinden yapılıyor bunu unutmayın.

(bizimle beraber dinleyenlerden biri): “geçen sene bir alman spiker kadın kitap yazdı, ben ev hanımı olmak istiyorum diye. Bunu da televizyondan ilan etti. Yıllardır çalışıyorum ama hep ev kadını olmayı hayal ettim diyordu.”

(Abdurrahman Arslan devamla): benim bir arkadaşım vefat etti-Allah rahmet eylesin-; çocuğu yatılı okula verdi daha iyi okusun diye. Çocuğu hafta sonu getiriyoruz diyor, tam yemek vakti anne altımı ıslattım diyor. ‘Çok sefer olunca doktora götürdük. Doktor hemen yatılı okuldan alın bu çocuğu, dikkat çekmek için yapıyor dedi’.

Buna herkesin saygı duyması gerekir. Bunu herkesin kabul etmesi lazım… Bunun savunucusu kimdir? Askerlerdir. Askeri sebeplerden dolayı mı yapıyorlar? Hayır… Sistemin kurucu ideolojisidir bu… Onlara göre eğer bu sistemin kurucu ideolojisine zarar gelirse sistem ve devlet gider. Ondan dolayı bunu bir iman meselesi haline getirmişler. Tabi bu kadronun bence başka da sebepleri vardır. Dolayısıyla da bu pazarlığı kabul ediyorlar mecburen. Mecburen midir, değil midir, bilmiyorum. Ama eğer sorarsanız, Türkiye’nin modernleşmesi Demokrat Parti zamanında çok daha hızlı olmuştur. Hatta o Amerikan hayranları yüzünden İstanbul başta olmak üzere, birçok şehrin, özellikle de Ankara’nın bizim geleneksel şehir anlayışımızdan kopmasına sebep olmuştur.

Küreselleşme: Batı merkezli düşüncenin/hayat görüşünün dünyaya hâkim olması

Bir de eğer sistemde ezanın Türkçe olmasına devam edilseydi, bence 5-10 sene sonra Türkiye’de ne Kemalizm kalırdı ne de başka bir şey kalırdı. Müslümanların sistemle çatışmaları çok keskinleştiğinde, birileri Müslümanların ağırlıkta olduğu iktidarları getirdi gündeme. Bugün ne oluyor? Az önce başlangıçta konuşurken aslında ihmal ettik. Uluslar arası sisteme kendileri hâkim oldular ideolojik olarak. Küreselleşme dedikleri nedir? Batı merkezli, batının düşüncesinin, hayat görüşünün dünyaya hâkim olması…

Bu tezi Oxford’dan bir tarihçi İngiltere’de savunuyor. Ve bu da bildiğim kadarıyla BBC’de, 1985 yılında 10 ay süren bir program şeklinde yayınlanıyor. Oradaki tezin konusu şu: Batı toplumu modernlik dediğimiz bu modern uygarlığı var etti. Onun bütün temellerini kurdu. Fakat aynı zamanda da bunu yaparken kendi özünden de uzaklaşmaya başladı. Eğer kendi özünü muhafaza etmek istiyorsa kendi özüne dönmelidir. Fakat dönse de dönmese de bu uygarlık, aynı o bayrak yarışı gibi artık başka ulusların eline geçmiştir. Dolayısıyla bu uygarlığı başka uluslar yeryüzünde çevreleyip dönecekler. Dün Batı’ydı; bugün Uzakdoğu’nun Çin, Japon insanları, belki yarın, öbür gün de bunlar Müslümanlar olacak…

İki tercih var: Ya bayrak yarışına (İslami bir ivme verip) katılmak, ya da kendi geleceğini yeniden düşünmek

O demiyor da ben öyle olacağını düşünüyorum. Onun için diyorum: Müslümanların iki tercihi var… Ya o bayrak yarışına İslami bir ivme verip meşrulaştırmak ya da ondan koparak kendi geleceğini yeniden düşünmek… Ya da Müslümanlar eklemlenme sürecine dâhil olmaya çalışıyorlar. Benim kanaatime göre tabi ki de eklenemezler. İslam buna müsaade etmez. Ama tabi pratikte eklemlenebiliriz.

Artık modernlik ve modernlik karşıtlığı içerisinde dünyadaki olayların açıklanmayacağını söylüyorlar. Onun için Uygarlıklar Çatışması’nı yazan Huntington doğru diyordu. Sorun gerçekten zihniyetlerin çatışmasıydı. Şimdi baktınız ki Budist zihniyet, Taocu bu işe eyvallah ediyor. Çünkü çatışmacı bir kültür değil, düşmanla doğrudan doğruya yüz yüze gelen bir kültür değil bu kültür. Çin o sınırları gönüllü olarak yapmıştı. Siz isteseniz de Çin o sınırların dışına çıkamaz. Felsefe buna müsaade etmiyor yani. Hint Kast Sistemi kaybolsa; onun dışına çıkamaz. Mümkün değil.

Karate Kid ve hocasıKarate Kid diye bir film vardı. Oradaki mantığı anlamak lazım… Orada bu mantık üzerine konuşuluyor. Fizik mantık diye bir mantık tartışılıyor batıda. Bu Uzakdoğu mantığıdır. Bu Taoculuğun, Budizm’in, Şintoizm’in mantığıdır. Bu mantık her geleni köpürerek içine alan bir mantık… Dolayısıyla buradaki mantık Batı’daki Aristocu mantığın tam tersidir. Çünkü Aristocu mantıkta kişi ya A’dır ya da A değildir. Hâlbuki orada öyle değil…

Bir şey A’dır, A olmayabilir de. Çünkü teorinin kökeninde şu var: Yeryüzündeki her şey değişim halindedir. Ve değişebilir ying ve yang arasında… Tabi bunun özünde değişmeyen bir boyut olsa da; buna rağmen yeryüzündeki her şey sürekli değişir. Şimdi modernite toplumun her şeyini her an değiştiriyor. Dolayısıyla onun yaptığı değişimle Taocu, Şintoist geleneğin değişimi kabul etmesi çatışmaz. Ama bizde öyle değil… Bizde bazı şeylerin değişmesi tolere ediliyor. Ama bazı şeylerin değişmesini zihnimiz tolere edemiyor. Mesela bunun çok basit örneği: Güneydoğu’da zina suçundan ötürü kişi kızını öldürüyor. Yani toplumun tümüne baktığınızda; zihindeki zina hususundaki değişmez düşünce orada hükmünü icra ediyor. Yanlış bir şekilde ediyor; ama ediyor.

Mesela o filmde de çocuk bileklerine güçlendirecek. Çinli hocası ona diyor ki: Bir tabak boya ve fırça al. Bu çitlerin hepsini boya. Batılı kafa diyor ki: Niye? Çünkü Uzakdoğu kültüründe -bu bizde de biraz böyledir- bir iş tek başına, çevreden soyutlanarak yapılmaz. Dolayısıyla orada siz boyarken aynı zamanda elinizi de güçlendirmiş oluyorsunuz. Ama batılı kafaya göre tek bir mantık var. Gidip onun bileğini bir şekilde güçlendirmesi… Ama doğulu ise bunu iki-üç işi bir araya getirip yapıyor. Batı insanının algısında çevresi düzenlenmiş bir mekân vardır. Onun içinde başka bir mekân olduğunu söyleseniz de bu mantığı kabul etmez. Bu mümkün değildir. Ama mesela bizde öyle değil. Caminin avlusuna giriyorsunuz. Yeni bir mekân karşınıza çıkıyor. Niye? Mekân içinde mekân vardır. Nereden geliyor? Mesela Rasulullah (a.s.)’ın hanelerine baktığınızda bunu görebiliyorsunuz. Oradaki yapılanla eskiden öğrenci yurdu olan caminin arasında çok büyük benzerlik var. Orada da odalar var böyle. Mekân kendini dışarıdan mahremiyeti korumak üzere dışarıya kapamıştır. Ama bu kapanmış anlamına gelmiyor. Çünkü o mekân aynı zamanda göğe açıktır.

 

 

İsmail Duman konuştu

YORUM EKLE
YORUMLAR
ferda yakın
ferda yakın - 13 yıl Önce

Abdurrahman bey her zamanki gibi yine samimi ve içten açıklamalarda bulunmuş. Söylediği herşeye katılmakla birlikte özellikle 'Müslüman aile erkek ‘sorumlu’ bir ailedir' alt başlığının dikkatle okunup etüd edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira modern dünyada müslümanları çepeçevre kuşatmış olan seküler din algısı bu noktadaki zaafımızı acımasızca kullanmakta, karakterimize işlemiş veya işlemek üzere olan yanlışlarımıza güzellemeler dizmekte ve bizleri yanlışa sevketmektedir vesselam.

Davut
Davut - 13 yıl Önce

Kim demiş Sosyalist Kız Eli Tutmaz diye?
Kız eli tutamayanlar kıroluklarından, köylülüklerinden tutamazlardı, sosyalist olduklarından değil. Zaten bir şey olamadıklarından sosyalist olurlardı. Ar damarları yırtıldıktan sonra yıltmadık yırtılmadık bir şey bırakmazlardı. Komünal yaşam bunlar vasıtasıyla Türkiyeye gelmedi mi? !2 Martta tedhişçileri hapisten kaçıranlar sosyalist kızlar tarafından elde edilen genç subaylar değil miydi? Bu kızlardan birinin, ki şimdi ninedir,lakabı denizanası idi.