Kimi yazarların zihninde yazmadan önce bir kelime canlanır, kimilerinde de bir cümle. Bazıları önce bir olayı kurgular, bazıları da karakterini. Sizin öyküleriniz nasıl şekilleniyor? Ne kadar sürede yazıyorsunuz? Bir yazma rutininiz var mı? Benden Başka Herkes’in arka planını merak ediyoruz.
Bir yazma ritüelim yok. Eğer günlerce zihnimizde beliren o öyküyü yap-boz gibi tekrar tekrar kurmayı saymıyorsak. Gece, gündüz, masa başında, çay ocağında. Yani her neredeysem zihnime üşüşen o şeyi kıymetli buluyor, kaçırmak istemiyorum.
Benden Başka Herkes’teki öyküler muhtelif zamanlarda yazıldı. Galiba burada etkili olan şey mekândan ziyade, his. Ben o hissin peşindeyim.
Kitabın adı “Benden Başka Herkes” olsa da öyküleri okuyan ilk olarak yazarını canlandırıyor zihninde. Zannederim bu doğal bir şey. Elbette ki yazdığımız her şeyi yaşamıyoruz fakat sizin de bir söyleşinizde ifade ettiğiniz gibi yazdıklarımız bizden beri değil. Siz bu kendini aşikâr etme durumu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
“Yazdıklarımda ben olmamalıyım ve kendimi gizlemeliyim.” ile “Kendi hayatımı yazmalıyım.” arasındayım ben. Binlerce insanla aynı gökyüzüne bakıp farklı anlamlar çıkarıyoruz. Anlam örüntümüz tek başına kişisellik barındırmasa da gizlilik de onu tam olarak karşılamıyor.
Yine “Yazdıklarım benden beri değil.” sözünüze dayanarak soracağım. Sizde “Hep eksik” olan nedir?
Eksiklik hissinin hiç geçmeyen bir şey olduğunu düşünüyorum. Dünyaya eksiklerimizi tamamlamaya değil çoğaltmaya geldik gibi hissediyorum. Tamamlamak öte tarafın işi. Bende de eksik olan birçok şey var. Git gide artıyor.
Benden Başka Herkes’te kendi kuşağınızın değil bir üst kuşağın hikâyesini anlattığınızı söylemiştiniz. Bunun risk almamak olduğunu düşünürsek, neden risk almadınız?
Garanticilik diyemem sanırım. Sadece bildiğim sularda yüzüp ferahladım.
Sanat hayatın neresinde duruyor? Sizin hayatınızın neresinde?
Başkalarının hayatının neresinde durur, bilmiyorum. Benim hayatımda sanat, çıktığım yolda sık sık uğradığım bir mekân. Arada kavga ediyoruz. Genel olarak anlaşıyoruz ama.
Çocuk edebiyatında da eserler kaleme alıyorsunuz. Bunun öykülerinize ne gibi katkıları oluyor? Çocuk edebiyatının zihin dünyanızı beslediğini düşünüyor musunuz? Çocuklar için yazdıktan sonra öykü yazmak dil açısından sizi zorluyor mu?
Çocuk edebiyatı, edebiyatın tam içinde aslında. Fakat şöyle bir yanılgı var hâlâ: Ben yetişkinler için yazabiliyorsam çocuklar için de rahatlıkla yazabilirim. Gerekli şartlar oluşursa bu mümkün tabii. Fakat arada temel noktalarda farklılık olmasa da bazı incelikler var. Mesela; dil, pedagoji. Yetişkinler için yazmak daha kolay. Kalemi rahat bırakıyorsunuz. O gideceği yeri biliyor çünkü. Çocuk edebiyatında kaleme, “Beni takip et” komutu veriyorsunuz. Gizli buzlanmaya dikkat etmek lazım.
Evet dil noktasında zorlanıyorum. Çocuk edebiyatçısıyım diyemem. Ben hikâyeciyim. Fakat çocuklar için kalem oynatmak beni heyecanlandırıyor.
Neden ardımızda bir eser bırakmak istiyoruz sizce? Sadece derdimizi anlatıp mücadele etmek için mi yoksa bir şekilde ölmekten mi korkuyoruz?
Bunun ölüm korkusuyla alakası var mı bilmiyorum. Fakat iz bırakmaktan hoşlanıyoruz. Bu izi hayattayken oluşturmak, içini oymak, derinleştirmek istiyoruz. En önemli husus bence bıraktığımız izin anlamı. Herkes bir şekilde iz bırakır. Nereden yontulduğu, kime dokunduğu çok mühim.
Bugünün edebiyat dünyasında size bir şeyi değiştirme hakkı tanınsa neyi, neden değiştirmek isterdiniz?
Her şeyin olması gerektiği gibi hüküm sürdüğüne inanıyorum. Sadece edebiyat dünyası için değil söylediğim. Kaderin bir cilvesinden bahsediyorum. Yaşıyoruz, yaşadığımız bu hayatta payımız ne kadar, tartışılır.
Benden Başka Herkes’teki öykülere baktığımızda genelinin bilindik “gerçek” metinler olduğunu görüyoruz. Fakat sizce “gerçek” olan nedir?
Hayatın tamamı gerçek. Belki ham bir gerçek. Şunu unutmamak lazım ama gerçek metinler de tıpkı gerçeküstü metinler gibi kurgulanır. Onun da bir matematiği kuramsal alt yapısı olmak zorundadır. Her gün gördüğümüz o insanların bize yansıtılan hali hamdır. Derine inmek istiyorsak kalplerini görmek zorundayız.
Kitabınızdaki karakterler belki dertlerinden, geçmişlerinden belki de sadece kendilerini öyle hissettiklerinden “öteki” durumundalar. Sizden “öteki”nin hikâyesini dinlememizin nedeni nedir?
Çünkü tanımlanan kodların dışına çıkmakta zorlanıyoruz. “Düşmanı gösteriyorlar ona saldırıyoruz.” Bir bakıma. Ezbere yaşıyoruz yani. Bizden olmayana, sırtımızı dönmesek de derinine inmek aklımıza gelmiyor. Onun da tıpkı bizim gibi bir hayat hikâyesi var. Her gün oturduğu kanepesi, uzaklara daldığı bir balkonu, sıktığı bir yumruğu var. Burada şu soru da akla gelebilir. Biz kimiz? Öteki kim? İnsan kendi kendisinin ötekisi olabilir mi? Zor sorular.
Yazdığınız karakterlerden biriyle karşılıklı dertleşme fırsatınız olsa hangisini seçerdiniz? Neden?
Galiba Bahattin. Çok bizden çünkü. Hareketlerinde bir yanıyla umursamazlık varken bir yanıyla da efkâr var. Gülerken bile hüzünlenen bir tip. Ama inatçı. Ama matrak. Hayat dolu. Yaralansa da yaşıyor. Yaşadıkça yaralanıyor.
Bazı okurlar kitaplardan “twitterda paylaşmalık” cümleler çıkarmayı severler. Benden Başka Herkes de zannediyorum o kitaplardan biri. Sizce bir eserden böyle romantik cümleler seçmek onu basite indirgemek midir? Bu durum hakkında en başta bir okur, sonra bir yazar olarak ne düşünüyorsunuz?
Nitelikli bir metin ortaya koyan hiçbir yazarın sosyal medyada paylaşılmak, tivit konusu olmak gibi bir derdinin olduğunu düşünmüyorum. Siz sayfalarca bir metin kaleme alıyorsunuz ama okura hoş gelen birkaç cümle paylaşılıyor. Aforizma metnin temel gündem maddesi değil.
Müziğin en etkili sanat dalı olduğu, çünkü muhatabına bir şeyler hissettirmesi için bir aracıya ihtiyacı olmadığı söylenir. Benden Başka Herkes’te de belki ilk göze çarpan unsur müzik. Karakterlerin hayatlarının arka planında herkesin muhakkak bildiği ve hayatının bir noktasına dokunan şarkılar çalıyor. Sizin hayatınızın arka planında şu an hangi müzik duyuluyor?
Hiçbirimizin hayatı tek düze değil. Temas ettikçe müziğin ritmi de rengine değişiyor. Söz gelimi güne oyun havalarıyla başlıyorsunuz fakat yarım saat sonra hava bulutlanmaya başlayınca içinizdeki müzik reddediyor şarkıyı. Aslında biz müziğe kabul ve red dürtüsüyle anlamlar yüklüyoruz. Yani ona nüfuz eden de biziz.
Söyleşi: Merve Çakır